Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

16 Ekim '11

 
Kategori
Öykü
 

Al karısı

Al karısı
 

Okulda çok sevdiğim bir arkadaşım var. Etütlerden arta kalan zamanda çocuklar televizyon izlerken biz de çay demleyip sohbet ediyoruz oradan buradan.

Geçen akşam nöbetçiydim yani okulda yatma sırası bendeydi...

Yine çayımızı demledik, sigara, sohbet derken, konu balıkçılıktan gece olta atmaya, gece ırmak kenarında yılandan akrepten ürkmekten söz ederken daha manevi konulara doğru kaydı gitti...

Arkadaşım, dedesinin veya dedesinin babasının başından geçtiği  rivayet edilen bir konuyu açtı;

'' Dedemin mi yoksa dedemin babasının mı başından geçmiş tam bilmiyorum. Bizim ırmak kenarında bir bağ evimiz var. İşte o yıllarda, seksen doksan sene önce olmuş bu anlattığım hadise.

Her sabah ahıra girdiklerinde atı, yeleleri örülmüş, kan ter içinde ve yorgun buluyorlarmış. Yelesindeki örgüyü çözüp düşünüyorlarmış bu işi kimin yaptığını.

Ahıra kim giriyor? Atı kim yoruyor böyle?

Biri demiş ki, ''Bunu al karısı yapar. Onlar ırmakta yaşar ve geceleri oradan çıkarak atlara musallat olur.''

''Ne yapmak lazım?'' diye sorduklarında,

''Kara sakız sürün atın sırtına o yapışır kalır. Sonra çengelli iğneyi yakasına takıp kapatın sizin hizmetinize girer'' diye yanıtlamış o kişi...

Dedem denileni yapmış ve yakalamış al karısını. Çengelli iğneyi de takmış kilitlemiş. Ne cesaret, ben yapamam mesela...

Yalvarıyormuş o yaratık ''Bırak beni'' diye ama bırakmamışlar.

Evde hamur yoğurtmuşlar buna. O zamanın aklı işte, demek ki yapılacak iş oymuş o gün. Hamuru yoğurmuş yoğurmuş , yoğurdukça tekneden taşıyormuş hamur bereketten. Çaresiz kaldıklarını görünce hamurun taşmasına, ''Kümesten bir kara tavuk getir, hamurun üstünden atlattır bereketi kesilir''demiş al karısı. Dediğini yapmışlar gerçekten kesilmiş, taşmamış hamur.

Sonra çok yalvarmış bırakın beni diye, bizimkiler de dayanamamışlar ırmak kenarında çengeli iğneyi açıp bırakmışlar bunu. Irmağa bir dalmış, fokur fokur kaynamış ortalık, kıpkırmızı olmuş su...

Meğer insanlara karıştığı için kabul etmeyip öldürüyormuş diğerleri...''

Arkadaşım sigarasından derin bir nefes çekip çayını yudumlarken ben de mitolojik öykülerin benzerliğini düşünmeye başladım.

Al karısı adını daha önce duymuştum, ta şamanizme kadar uzanıyordu aslında. Bir diğer adı al bastıydı ve lohusa kadınlara musallat olduğuna inanılan bir yaratıktı.

Asıl olarak Hazreti Adem'e yani yaradılışa kadar giden bir süreçte de adı geçiyordu ama bu kez ''Lilith'' olarak anılıyordu.

Hazreti Adem'in ilk karısı olduğuna ve onunla aynı anda yaratıldığı için Adem'e tabi olmayı reddettiğine ve bu yüzden lanetlendiğine inanılıyordu...

''Korktun mu yoksa bir de bu akşam nöbetçisin. Tüh keşke anlatmasaydım'' diyerek imalı imalı güldü arkadaşım.

Ben de gülerek cevap verdim, kendimden emin ve alabildiğine cesur;

-Yok ya niye korkayım, mit bunlar. Eskilerin birbirinden duyup anlattığı masallar sadece. Bende daha neleri var...

-Sen de anlat bari hem vakit geçer.

Ben, keçi kılığına girerek at arabasının üzerine atlayıp eve kadar geleninden girdim, arkadaşım üç kere adını seslenmeden cevap verirsen neler olacağından devam etti. Ben yunan mitolojisinde geçen satyrlerin de orman cinleri olduğunu aynı inanışın sadece bizde olmadığını anlatırken o, ters ayaklıların sabah ezanına kadar ortalıkta gezdiğini anlattı...

Muhabbet basamak basamak korkutuculuğunu arttırarak öyle bir kıvama geldi ki, mesai arkadaşım ''Eee saat 20;30 olmuş hadi bana müsaade'' deyince neredeyse gitmemesini isteyecek duruma gelmiştim.

Gitti tabi...

Ben de çocukları yatırdım, biraz televizyon izleyip, biraz kitap okuyarak saati gece yarısına getirdim ve yattım.

Klasiktir zaten hep uykuyla uyanıklık arasında olur ya bu işler, bilemezsin rüya mı gerçek mi...

Tam o anda, yattığım yerdeyim ve güya her şeyin farkındayım, birden sol yanımdan bir karartı geldi üzerime kapandı.

Gözlerimi açamıyorum, kıpırdayamıyorum ama kollarımı güreşçi gibi kavradı ve yüklendikçe yükleniyor...

Ulen, sağdan sola doğru hamle yapıyorum yaptırmıyor, kollarımı altıma alıp yüz üstü duruma geçeyim emekler pozisyonda kalkayım diyorum  izin yok.

Mekik çeker gibi kalkamaya zorladım, ya karın kaslarım güçsüz ya o çok güçlü yine tık yok...

Euzu besmele çekmeye başladım, bir iki üç derken tuttum bunu altıma aldım ve tuş.

Ama nasıl bastırıyorum gıkı çıkmıyor.Bastım bastım bastım...

Gözlerimi bir açtım, yatakta boğuşurken, yastıkla yorganın sağ köşesini altıma almışım eziyorum. Bir iki daha ezdim sıktım mıktım, o sinirle vurdum yumruğu neresine denk gelirse,  safi pamuk zaten karşı koyamıyor ki gariban, bırakıp kalktım sonunda.

Giyinip aşağı indiğimde saat 00;20 yi gösteriyordu. Gece bekçimiz Laz Hasan Abi'nin yanına gittim ve olanı biteni anlattım. Çok doğal karşıladı.

-Kara pasan çökmüş sana daaa.

-Kara Hasan mı?

-Kara pasan daaa. Alay geçme böyle şeylerlen.

-Yok be abi mevzu bilinçaltı. Konuştuk bütün gece Kubilay'la bunları, o yüzden oldu.

-Pizim Of'ta da oldi daa. Gece, al karilari palamut avinda tekneye çiktılar.

-Offf Hasan abi ya off ya...

-Doğru deysun daa Of'ta oldi.

Hasan Abi birden konuşmasını kesti ve dikkatle yüzüme bakarak başımı işaret etti;

-Senin saçini kim ördü daaa?

Allahım içime sıcak sıcak bir şeyler aktı, yüzüme sıcak bastı, ta ki o hain kahkahasını duyana dek. '' Bak yüzünü al bastı'' deyip kahkaha attı hain Laz Hasan Abi...

''At misun daaa niye korktun?''

Cevap vermedim. Nizamiyenin elektrik sobalı sıcak ortamında gece bekçimiz yatağında uyuklarken ben sandalyede okulu bekledim sabaha dek.

Birileri bunu yapmalıydı, Hasan Abimi o yaşında yormanın alemi yoktu...

 

Serkan SATI

 
Toplam blog
: 17
: 1912
Kayıt tarihi
: 18.02.11
 
 

Okumaktan, yazmaktan keyif alırım ama en çok öyküleri severim. Zevk aldığım için yazar, zevk alıyors..