Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

12 Haziran '12

 
Kategori
Ekolojik Yaşam
 

Ala balığın sezgisi

Ala balığın sezgisi
 

İkizdere deresinde balık tutmanın hayalini yaşamak.


Rize Erzurum yolunun 2640 m rakımlı Ovit geçidinden daha aşağıda Kölçer vadisinin son düzlüğünde akrabamıza ait Biberoğlu Güneyi Yaylamızda (diğer adı ile yavan yokuşu, ikinci bir adiyla da şeytan deresi) yaylacılık yaptığımız çocukluk yıllarım.

Şimdi ise, Ovit geçidinden daha yüksek, yaz ve kışın biriken karın erimesi ile oluşan, ikizdereye de adını veren derelerden bir kolunun membağı dağ başı krater gölünün kenarındayım, ayakkabılarımı çıkarmış, pantolon paçalarını sıyırmış, bumbuz 0°’ye yakın soğuk gölün suyuna girerek özgürlük denemesi yapmayı hayal ediyorum.

Yaylayı kiraya verdiğimiz Karadere ilçemizin Yetimoğlu akrabasından Memişin Hüseyin Yılmazın çocuklarından Mehmet, Fatulinin Yaşar ile diğer yayla çocukları ile ala balığı tutmayı ve yemeyi amaçlıyoruz. Vadimizde soğuk, bol oksijenli, temiz, debisi yüksek, rejimi iyi, akıntı hızı yüksek, vahşi derelerin sularının özgürce aktığı anlarda, kölçer, trön, şimbi derelerindeki mutlu ala balıklar, bir aşağı bir yukarı yüzerek, serbest volta atarak yaşıyorlardı. Bu vahşi dereleri onlardan daha vahşi canlı olan insanların katl edeceğini kimse düşünemiyordu. 

Tıpkı vadi insanının sevdiklerini kıskanması duyarlılığındaki gibi, hem ala balık avcıları bizler, hem de ala balıklar kıskanızdır. Ala balık avcıları olarak vadide hangi derede balığın olduğunu söylemeyerek, ala balıklar da yaşadıkları alanları başka balıklarla paylaşmayarak bunu gösterirler.
Besin değeri yüksek, balıkçı tezgahlarında bulunmayan tek balık türü olan ala balık, tatlı su olta balıkçılığının ve sportif avcılığın gözdesi olup, av yerini bulma ve ulaşma zorluğundan olsa gerek onu bir kez yakalayan bir daha iflah olmaz. Etçi balıkçı olan ala balık, çok güçlü, akıntıya ters yüzebilen, 1-2 m sıçrayarak daha yüksek şelalelere çıkabilir. Az yumurta vererek, çok yavaş büyür, yumurtadan çıkmış yavru balıklar ile çoğunlukla da sudaki sinek larvaları ile beslenir.   
Ala balığı avlamak, yakalamak kelimenin tam anlamı ile bir kovalama ve mücadele işidir. Çünkü zeki ön sezileri güçlü, fiziksel uyarılara karşı hassas bir canlıdır. Sese, ışığa, gölgeye karşı savunma tepkisi verip, fındık veya başka yerel ağaçtan yaptığımız oltanın ucundaki misinaya bağlı kancanın ucuna burnu ile vurarak, kontrol mekanizması geliştirir. Balığı oltadan karaya attıktan sonra tutup, yakalamak ise başlı başına bir iştir.

 Şimdi hatırlıyorum karaderili kiracılarımız ile rutin olarak balığa çıktığımızda yem için kullandığımız solucanları canlı olarak kancaya takma işini onlara ihale eder, soğuk buz gibi dere taşlarının altından dere böceği avlayarak, önden mini bir avcılık işi yapardık. Ayaklarımız, ellerimiz hatta tüm vücudumuz bumbuz kesilirdi. Ama bunlara rağmen avlama işi bizi tahrik ederdi. Bu bana insanının zorluklarla mücadele etmesinin getirdiği verdiği o doyumsuz keyfi tatmanın, çabası olduğunu hatırlatırdı. Ala balığın zekası, uyanıklılığı, dinamizmi, sezisi sizin onu yakalamanızdaki zorlukların listesi gibi idi.

 Güneşli günlerde avlanamayan ala balık, yağmurda, çisede, siste daha kolay av olurdu. Dağ ovit geçidinin yol yapımı esnasında, derenin bulanması sonucu, Fatuli Teyzenin yaşar ile birlikte kölçerden başlayarak, yaylamız kadar elle serpme saçma atarak toplam 234 adet ala balık tutmuştuk. Doğanın ve derenin hareketli, bereketli olduğu yıllardı. Doğa yine iyi davrandığımızda olumsuz, düşman insan eli değmediğinde bize hep cömertliği göstererek veriyor. Hemen hemen her yazımda söylüyorum ve söyleme gereği duyuyorum, doğa sevilesidir.

 Dere kenarının zorlu engelebeli çoğrafık yapısında taştan taşa atlıyarak, bir aşağı bir yukarı çıkarak, balık avlama eylemi bir askeri pentlanton parkurunu andırıyordu.  

 Ben ve tüm okuyucularım biliriz ki balık tutmak hele tek başına bir terapi gibidir. Grup halinde yapıldığında ise yaşadığımız kentlerdeki olumsuz, çıkarcı bencil ilişkilerin ötesinde sosyalleşmenin tüm nüvelerini yaşarsınız.  Dere ala balığı bilimsel adı ile Salmo Trutta Farionun kuyruğuna yakın karın bölgesinden hafif hafif parmak uçları ile okşandığı zaman kendisinin okşayanın ellerine bırakıverir. Okşanmayı sever ve okşanmaya gelir.

Yanlış ve vahşi avlanma teknikleri, üreme zamanında avlanmaları, derelerin kirletilmesi, yeni vahşi liberal politikaların uygulanması, enerji savsatası ile tahrip edilen doğanın sonucu ala balık yok olma tehlikesi ile karşı karşıya kalmıştır. Bizim ve atalarımızın binlerce yıldır beraber yaşadığımız, endemik nebatat “manyağı” bir doğanın nevi şahsına münhasır ala balığı, milyonlarca yıl özgürce akan derelerimizde tarihin derinliklerine gömülmek üzeredir. Su aksın Türk bakmaya devam etsin sözünün yanına bence lazı, gürcüyü, Türkmeni, kürdü artık bu ülkenin tüm çoğrafyasında kim kalmışsa hepsinin dere suyunda yıkanarak, temizlenmesi, durulanması, berraklaşması, saflaşması gerekiyor, tıpkı ala balık gibi. Dereler çoruhta, loç vadisinde, munzurda, fırtına vadisinde, senozda, alakurda, hasankeyfte, akçayda, inanyada ve ikizderede özgürce aksın ki ala balıklar yaşamını sürdürerek keyifle volta atabilsin.

Çocukluğum, gençlik yıllarımın hemen başında ala balığı yaylamızda tanıdığımdan beri düşünürüm. Nedir ala balığı avlama tutkusu, Bu balığı yakalamadaki zorluklara rağmen neden peşinde, tutku ve hırsla koşturuyoruz. Ancak bu olgunluk yaşımda çözebildim. Kimi daha derinliklerde akan, kimi daha köklü duyguların tanımına tercüman olmak, insanın zaman zaman içerisinde, iç dünyasında yaptığı yolculukların adresidir ala balığı avlamak süreci. Ve iç dünyamızda yaptığımız her derin yolculuktan sonra kendimize daha çok soru sormaya başlarız. Dünyaya gelmiş olmanın anlamını, insanlık erdemini, şanlı onurunu, sevgiyi kullanmayı, sağlığın ve mutluluğun değerini, doğanın önemini, belirsizlik nefeslik bir süredeki yaşamımızı algılamanın ve bu sorulara cevap vermenin dershanesidir okuldur aslında ala balığı tutmak. Ala balık ile karşılaşan modernimsi insan olan bizler o anki ruhsal halimiz ile binlerce yıl önce avlanan atalarımız gibi evrimleşmemiş genetik kodlamanın yıllar sonraki dışa vurumu gibi, yabanileşmenin tezahürüdür.

Ayrıca, avlanma esnasında tüm ruhsal ve bedensel mücadele, sevgiliye belirli bir gizlilik ortamında ulaşma amacı ile verilen mücadele gibidir. Ala balık bir hayvandan öte duygular ile beslenen bir varlık, gizlice buluşulan sevgili misalidir benim için. Av olan ala balık ile avcı insan arasında ruhsal bir ayın vardır ve doğada özel bir tiyatro oyunudur avlanmak.
Ala balığın mukavemeti, sezgisi, dinamikliği, akıntıya karşı duruşu, yaşama karşı duruşumuzu simgeler gibi. Dağ başlarındaki zirvelerden doğan billur gibi ter temiz sularda süzülürcesine yüzen bu balığa ulaşma eğilimi, şimdilerde içinde yaşadığımız çarpık ve bozulmuş modern dünyaya karşı duruşumuzun iç gidisel dışa vurumudur belki de.
Kutsal kitaplarda da bahsi geçen ala balık, karadenizde hamsi ile akrabadır, yakışıklıdır, sezgilidir, akıllıdır, doğaldır, okşanmayı sever, hareketlidir, dinamiktir, temizdir, besleyicidir, elittir.

Kendisine ve ülkesine gelecek tehlikelere karşı, insanlarımızın, balık hafızasız, ala balık sezgisinde, aklında ve özelliklerinde davranmasını diliyorum.

Hoşça kalın.
Nizamettin BİBER
Uzman İnşaat Mühendisi  

 
Toplam blog
: 887
: 2743
Kayıt tarihi
: 06.06.12
 
 

Yeni dünya düzensizliğinde insan olmaya çalışan ve okuyarak ne kadar cahil olduğunu gören, olayla..