Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

18 Aralık '08

 
Kategori
Ekonomi - Finans
 

Alabalıklar, sazanlar!

Alabalıklar, sazanlar!
 

Küresel krizin Türkiye’ye yansımaları işsizlik, işyerlerinin ardı ardına kapanması, esnafın oturduğu sandalyede can sıkıntısından yaylanarak ileri geri sallanması, tekstil sektörünün tasfiyesi…

Fabrikalara işçi taşıyan servislerin sabahları yol kenarlarında müşteri avına çıkması… Minibüs şoförlerinin yolcu kapma adına seyir halinde araçların arasında cambazlık yapıp trafiği tehlikeye atmaları… Annesinin elini tutmuş küçük bir kız çocuğunun annesine simitçiyi gösterip simit istemesi… Bankaların atm kuyruklarının uzayıp gitmesi… Sabahın ayazında sırtında soğuğa karşı parkası olmayan öğrencinin üşümemek için gösterdiği çaba… Evine bir lokma ekmek götürmek için sabahtan akşama kadar ayakkabı boyacılığı yapan gençler yaşlılar…

Doğalgaz kuyruklarının her nedense bu yıl önceki yıllara göre görece azalması... Havada önceki yıllara göre kömür dumanı ve kokusunun artması… Devasa iş merkezlerinin müşteri kaybetmeleri… Yoksul ailelerin rağbet ettiği semt pazarlarında iyi giyimlilerinde görülür olması… Yakaları ters yüz edilen gömlekler… Kontörü alınamayan telefonlar…

Babaların her akşam iş dönüşü getirdiği çikolataların sayısının azalması karşısında küçük çocuğun umutlu gözlerle babasına bakması… Ekmek arası balık satışlarının, fast food müşterilerinin azalmaya başlaması… Tiyatro ve sinema salonlarının sinek avlaması… Köşe başlarında işini kaybetmiş insanların ufak tezgâhlarda ıvır zıvır satmaya başlamaları ve seyyar satıcı sayısında patlama…

Kitapçı ve sahaflarda kitap alma oranının düşmesi… Her gün evine gazete alan vatandaşların günaşırı almaya yönelmeleri…

Köyünden getirdiği gıda malzemesi sayı ve miktarını artırma çabaları…

Özel hastane ve tıp merkezlerinin müşteri kaybetmeye başlamaları…

Bayramlarda köyüne ya da memleketine gidip yakınlarını ziyaret edenlerin sayısındaki düşüşler…

Her yıl birkaç tane yılbaşı bileti alıp şansını denemeye çalışanların bilet sayısını bire ikiye düşürmeleri…

Belediyelerin dağıttığı kömür ve gıda yardımlarının beklenir olması…

Çocuklara verilen günlük veya haftalık okul harçlıklarının azalması… Tabanı aşınmış ayakkabılarla yolların aşındırılmaya devam edilmesi…

Daha sayamadığımız yaşamın gerçekleri…

Bunların tümü insanlarımızın tasarrufa yönelmelerinin bir göstergesi midir? Yoksa fakirleşme ve yoksullaşmalarının göstergesi midir?

Yoksa yoksulluk ve fakirliğin ne olduğunun küçük çocuklarca da algılanmaya başlanması mıdır?

Haa! Bu arada:

Yerel seçimler yaklaşırken mevcut belediye başkanlarının geçmişte yaptıkları (ki görevleri gereği yapmaları gerekenler) çalışmaları birinci hamur kâğıda renkli resimlerle şatafatlı bir şekilde bastırıp apartman dairelerinin kapılarına bırakılması karşısında ise şaşmamak elde değil. Ne ki o birinci hamur kâğıda basılı kitapçıklar için harcanan paralar acaba kaç yoksulu doyurur?

Yine de “Hamdolsun” durumumuz iyidir iyi (!)…

Bu olumsuz tabloya rağmen…

Genişçe bir tepsi üzerinde buharı tüterek getirilen hindi karşısında ağzını şapırdatarak konuşan Hasan;

“Hindi dolması değil mi? “ diye yanındaki sandalyede oturan Ahmet’e seslendi.

“Evet, hasan, mantar ve pirinçle doldurulmuş nefis bir hindi” diye cevap verdi.

“Deme yahu ben mantarı çok severim! Acaba başka ne var biliyor musun?”

“Valla, bir sürü nefis yemek… Alabalıklar, sazanlar… Envayi çeşit soslar… İtalyan usulü makarnalar…. Rus usulü salatalar… İstediğin her şey var.”

“Alabalıklar ve sazanlar nasıl iri mi?”

“Evet, kocaman.”

“ Yanında içecek olarak ne var?”

“ 1936 yılı yapımı mahzende yeni çıkarılmış yıllanmış bir Fransız şarabı, Votka ve bir şişede şampanya.”

“ Ohh! Onları görür gibiyim.”

“Daha bu ne ki, geçen gün yalıda verilen yemeği görmeliydin yok yoktu yemekte”

“ He anımsadım o yemeği. Davetliydim, ancak Paris’te olmam nedeni ile gidemedim. Ama ne yalan söyleyeyim o hafta Paris’e gittiğime pişman oldum.”

“ Şarap dolu sürahilerin güzelliğini görmeliydin. Gümüş yemek takımları, işlenmiş kap kacaklar, şamdanlar, çiçekler, boydan boya acem halıları kaplı salon… Ah azizim görülmeye değerdi.”

Hasan şaşkın!

“ Ayrıca ev sahibi beyefendi en seçkin insanları davet etmişti. Memleket meseleleri konuşuldu yemek boyunca. Seçimlerden falan bahsedildi.”

“ Tamam, bu kadar yeter Ahmet. Daha fazla konuşup beni üzmene ne gerek var!”

Ve konuşma biter.

Bu ve benzeri tabloya bakıp insanın derin derin düşünesi geliyor. Yoksulun sofrasında bir tencere bulgur pilavı, bir baş kuru soğan ve yer sofrası…

Hele de o yer sofrasının güzelliği…

 
Toplam blog
: 210
: 910
Kayıt tarihi
: 04.05.08
 
 

Eğitimciyim. Bir insanın çağdaş bir gelecek için, aydınlanma için çok okuması gerektiğine inanıyo..