Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

01 Temmuz '09

 
Kategori
Siyaset
 

Alacakaranlık kuşağı

Alacakaranlık kuşağı
 

Korkular ve Gelecek

***1***

"kafese beş maymun koyarlar. Ortaya da bir merdiven konur ve tepesine de iple bir kangal muz asılır. Her bir maymun merdivenleri çıkarak muzlara ulaşmak istediğinde dışarıdan üzerine soğuk su sıkılır. Her bir maymun aynı denemeyi yapar, buz gibi soğuk suyla ıslatılır. Bütün maymunlar bu denemeler sonunda sırılsıklam ıslanırlar.

Bir süre sonra muzlara doğru hareketleneni diğer maymunlar engellemeye başlar. Su kapatılıp maymunlardan biri dışarı alınır, yerine yeni bir maymun konulur. İlk yaptığı iş, koşup muzlara ulaşmak için merdivene tırmanmak olur. Fakat diğer dört maymun buna izin vermez ve yeni maymunu bir de döverler. Daha sonra ıslanmış maymunlardan biri daha yeni bir maymunla değiştirilir. Ve o da merdivene ilk yaptığı atakta dayak yer.

Bu maymunu en şiddetli ve istekli döven de biraz önce diğerleri tarafından engellenen ve ilk dayağı yiyen birinci yeni maymundur.

Islak maymunlardan üçüncüsü de değiştirilir. Bu da ilk atağında diğerleri tarafından cezalandırılır. Diğer dört maymundan yeni gelen ikisinin en yeni gelen maymunu niye dövdükleri konusunda hiç bir fikirleri yoktur ama en iştahlı dövenler de onlardır.

Sonra en baştaki ıslanan maymunların dördüncü ve beşincisi de yenileriyle değiştirilir. Ama tepelerinde o bir kangal muz hala asılı olduğu halde artık hiçbiri merdivene yaklaşmamaktadır."

***2***

“DARBE TEHDİDİ”

“İRTİCA TEHDİDİ”

“BÖLÜNME TEHDİDİ”

“İÇ SAVAŞ TEHDİDİ”

***3***

“En çok arzuladığımız şeyin esiriyiz”

“En çok korktuğumuz şeyin esiriyiz” (en az bildiğimiz şey, en çok korktuğumuzdur)

***4***

Gelişmiş toplumlarda siyasilerce vurgu yapılan değerler, bireyin değerleridir. Özgürlük, eşitlik, refah, güvenlik vs.

Oysa Gelişmekte olan toplumlarda, birey henüz gelişmediği, topluluğun dışında, kendi başına bireyselleşme oluşmadığı için, topluluğun değerleri kullanılır. Din, milliyet, aidiyet vs.

Gelişmiş toplumlarda bireylerin ikna olması gerekir. Bireyin oluştuğu toplumlarda devlet; bireylere hizmet etmek üzere kurulmuş bir örgüttür. Bireylerin üstünde değil, tam aksine birey devletin üstündedir. Bu durum hem yasalarda hem de pratik hayatta böyle işler. Bu nedenle devletin idaresine talipli olanlar, bireyin ihtiyaçlarını, taleplerini ve beklentilerini esas alırlar.

Diğer tarafta gelişmekte olan toplumlarda birey tek başına yoktur. Bir sürünün içinde, sürünün kurallarına bağlıdır ve sürüden ayrılanı kurt kapar. Burada topluluğun değerleri öne çıkmaktadır. Haliyle devlet kutsaldır, devleti yöneten de öyle, birey devletin bekası için canını, malını, geleceğini ve her şeyini rahatlıkla feda etmelidir. Devleti yöneten toplumun hizmetçisi değil kutsal efendisidir. bu nedenle o devletin zenginliklerinin tadını çıkarırken, devletin başarısı için canını feda eden sefalet içindedir ve bunu sorgulama gereği duymaz.(Bu kutsiyeti pekiştirmek için tarih boyunca Tanrı-Kral, Kutsal Kral, Halife Padişah, Şıh Ağa…vb. örnekleri hatırlayınız.) Bu toplumlarda yönetime aday olanlar, toplumsal değerler üzerinden, toplumun gelecek korkularını veya özlemlerini yönetirler. Bu tür toplumları yönetmek aslında onların gelecekle ilgili korku veya özlemlerini yönetmekle eşdeğerdir.

****Toplam****

Alt alta yazdıklarımızı topladığımızda, neden medyanın gündeminde sürekli korkularımızın, acının, dramın, iç parçalayan, yara kanatan haberlerin önde tutulduğunu anlamak kolaylaşır.

Ya da neden kısa yoldan zengin etme yarışmaları, kısa yoldan köşe dönmüşlerin hikayeleri, kişisel gelişim adı altında, aslında gelişemeden her şeye sahip olma sırları…. (ilginçtir ki bu sırları satan kişiler, kitap ve konferans gelirleri dışında kendilerini bile zengin edememiş insanlardır. Sattıkları sır kendi işlerine dahi yaramamıştır)

Neden; ölümün, zülümün, hastalığın, haksızlığın, savaşın…. Tarihte en çok bu dönemde olduğundan değil elbet. Tam aksine bu dönem tarih boyunca ölümün en az olduğu dönemlerdendir.

Yaygın iletişim ağları insanların başka yerlerdeki gerçekleri görmesine, benzerini istemesine, sorgulamasına neden oluyor. Pastanın büyük bölümünü elinde tutan ve başkalarıyla paylaşmak istemeyen güçler ise (ki bu güçler medyanın, üretim araçlarının, siyasetin, devletin etkin pozisyonlarının anahtarını elinde tutanlardır) aynı iletişim araçlarını kullanarak toplumun ilgisini, bilgisini, kaygısını, korkusunu, tüketim eğilimini, taleplerini vs…. Yönetmeye çalışırlar. “MEDYA ÜZERİNDEN UYUŞTURUCU YAYINI”

Halbuki gerçek gündemimiz işsizlik, yoksulluk, adil olmayan gelir dağılımı, yolsuzluklar, kayırmacılık…. Vs. olmalıydı.

Siyasetçilerin din, milliyet, hamaset değil, refahı çoğaltma ve adilce paylaşmayla ilgilenmesi,

Adalet sisteminin adaleti ayırım yapmadan, zamanında sağlaması,

Polisin, askerin sadece iç ve dış güvenliğimizle ilgilenmesi,

Devlet kapısında rüşvet vermeden her işinin zamanında yürütülmesi,

…… vs.vs. olmalıydı.

Oysa biz neyle uğraşıyoruz?

Belge gerçek mi? Sahte mi?

Devleti darbeciler mi, irticacılar mı yönetmeli?

Rejimin güvencesi asker mi? Polis mi?

……..

Bu korku imparatorluğunun uyuşturucuları yeter artık.

Cumhuriyet halkın kendini yönetme sistemi ise; HALK VE ONUN TALEPLERİ NEREDE?

Artık halkın gerçek gündemine gelelim.

Yıllardır bir tarafında kardeşkanı dökülür, huzurun ve barışın bedeli olarak yeter!

İhaleciler, yüzdelikçiler, komisyoncular kanuni dokunulmaz zırhların arkasında gizleniyor, itibarlı, saygın adam muamelesi görüyor, yeter!

Yeter artık yeter!

Bu rejimin sahibi bu halktır, güvencesi de halktır. Polis, asker, bütün organlarıyla devletin varlık nedeni bu halka layıkıyla hizmet etmektir.

Vesselam

 
Toplam blog
: 34
: 639
Kayıt tarihi
: 15.08.06
 
 

1968 Hakkari doğumluyum. Elektrik Önlisans, Halkla İlişkiler Önlisans, İktisat Lisans, Sosyoloji ..