Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

25 Temmuz '08

     
    Kategori
    Gezi - Tatil
     

    Alaçatı ve Sörf

    Alaçatı ve Sörf
     

    Alaçatı sörf cenneti


    Haftasonu ve Pazartesi gününü de içine alacak şekilde eşim ve erkek kardeşimle Alaçatı’ya gidip sörf yapmaya karar verdik. Turizmin en yoğun dönemi olan Temmuz ve Ağustos aylarında biraz da haftasonunun etkisiyle yer bulmakta oldukça zorlandık. Ilıca ve Alaçatı’daki çoğu pansiyon ve butik otelin hepsinden ağız birliği etmişcesine yerlerinin olmadığı cevabını aldık. Bunun üzerine Alaçatı’ya 12 km uzaklıktaki Çeşme’deki otelleri araştırdık ve bir apart otelde yer bulduk. Hemen yer ayırttık ve sabırsızlıkla Cuma akşamının gelmesini bekledik.

    Özellikle yaz aylarında Cuma akşamları İstanbullularda bu güzel şehri kısa bir süreliğine de olsa terketme telaşı vardır. Tüm hafta erken kalkılmış, işe gidilmiş, hafta boyunca birbirine benzer rutin günler geçirilmiştir. Artık kendini ödüllendirme vaktidir. Tıpkı bizim gibi cuma akşamları kendine bu hakkı tanıyanlar karınca sürüsü gibi yollara dökülür. Her ne kadar trafik ve uzayan köprü ve feribot kuyruklarıyla beraber başkalarının hakkına saygı göstermeyen sürücüler can sıksa da, herkesteki tatil ve şehrin karmaşasından uzaklaşma heyecanı bu sıkıntıyı giderir.

    Özel arabanızla gidiyorsanız mutlaka Susurluk’ta mola verip Mihaliç peynirli tost yiyip meşur Susurluk ayranından için. Şehirlerarası otobüslerin de çoğu Susurluk civarında mola veriyorlar. 7 saat civarında bir yolculuktan sonra İzmir’e varıyorsunuz. Daha sonra da dünyanın hiçbiryere çıkmayan tek otobanı olan İzmir-Çeşme otobanından 1 saate kalmadan Çeşme’de oluyorsunuz. Böyle diyorum çünkü yurdun birçok yerinde böyle otobanlara ihtiyaç varken senenin birkaç ayında insanların yazlık bir mekana ulaşmak için bu yatırımın yapılmış olmasını çok gereksiz buluyorum. Gece yarısını geçe otelimize yerleştiyor ve anında uykuya dalıyoruz.

    Bir tatile güzel bir kahvaltıyla başlamak gibisi yoktur. Otelde kahvaltı olmadığı için resepsiyondaki görevlinin tavsiyesiyle Çeşme girişindeki Migros’un karşısındaki kahvaltı veren lokantada kahvaltı yapıyoruz. Menemeni oldukça güzel, ayrıca buradan her yörenin peynirini de alabilirsiniz.

    Kahvaltının ardından sörf yapacağımız yer olan Alaçatı limanına doğru yola çıktık. Alaçatı limanı hem çok güzel rüzgar alıyor hem de dalgası yok denecek kadar az. Bunun yanında sadece güney tarafı açık deniz bu yüzden de çok güvenli. Ayrıca kıyıdan 300 metre açığa kadar sığ alana sahip, bu yüzden de yeterince yüzme bilmeseniz bile sörf yapabilirsiniz. Burada bir çok sörf okulu var, bizim amacımız da ders alarak bu sporu öğrenmekti. Daha önce ders almadan arkadaşımın yönlendirmesiyle yaptığım bir sörf denemesinde başarısız olmuştum çünkü.. Sonunda her gün 2’şer saat olmak üzere 6 saat ders almaya karar verdik. Önce yelken olmadan sörf tahtasının üzerinde durmayı öğreniyorsunuz. Tahtanın üzerinde ileri geri yürüme ve sağa sola dönme pratiklerinden sonra sörf hocası yelkeni tahtaya takıyor. Eğitim yelkenleri 2.5 m’lik oluyor. Sonra yelkeni sudan kaldırıyosunuz ve ilerlemeyi öğreniyorsunuz. Başlarda bol bol suya düşmeye hazırlıklı olmanızı öneririm çünkü tam bir denge sporu ve alışmak biraz zaman alıyor. Kadın-erkek, genç-yaşlı, şişman-zayıf demeden herkesin yapabileceği çok keyifli bir spor dalı olduğunu söyleyebilirim. Özel bir kıyafet sayesinde suya düşüp tekrar tahtaya çıktığınızda rüzgar ve ıslaklıktan dolayı üşümüyorsunuz. 2 saatlik ders sonunda dengede durabilir duruma geliyorsunuz. Daha sonraki derslerde de dönüş yapmayı ve istediğiniz açılara doğru yelkene yön vermeyi öğreniyorsunuz.

    Bu işi profesyonelce yapanların hızları ve yelkenlerinin büyüklüklerini görünce gerçekten insan şaşırıyor. 8 metrelik yelkenin içi bir de rüzgar alınca diğer tarafa doğru nerdeyse suyla aynı hizaya gelecekmiş kadar yatan sörfçüler bir ferrari gibi hızla yanınızdan geçiyor. Bu sırada aklımdan ben de bir gün onlar kadar iyi bir sörfçü olabilir miyim diye geçiriyorum.

    Gündüz sörf ve güneşten sonra midelerimiz zil çalıyor. Yemek yemek ve gezmek için akşam üzeri Alaçatı’ının merkezine gidiyoruz. Merkezin girişinde sizi yeldeğirmenleri karşılıyor. Ve arnavut kaldırımlarıyla süslü dar sokakların yanlarına dizilmiş olan taş evleri görünce adeta büyüleniyoruz. Sokaklar çok kalabalık ama rahatsız edici bir kalabalık değil bu, herkes halinden memnun Yemek için her türlü alternatif var. Bir akşam levrek ve bonfile, diğer akşam da hepimiz birden pizza yiyoruz. Deniz mahsullü harika bir pizzayı mideye indirdikten sonra serin rüzgarın eşliğinde Alaçatı sokaklarında dolaşıyor, hediyelik eşya bakıyoruz.

    Alaçatı’da gerçirdiğimiz 3 günün tadı damağımızda kalmış bir şekilde İstanbul’a dönüyoruz.

    Bunları mutlaka yapın:

    Tabii ki bu rüzgar cennetinde sörf yapmadan olmaz.
    Dünyada sadece Sakız Adası ve Alaçatı’da yetişen damla sakızlı dondurma yemeyi ihmal etmeyin.
    Meydandaki kahvede oturup damla sakızlı Türk kahvesi için.
    Enfes ev yapımı midye dolmaları afiyetle midenize indirin. Midye dolma yemeye yeni başlayan eşim bu dolmalara bayıldı.
    Zeytin adlı küçük şirin dükkandaki zeytinle ilgili türlü ürünlere bakıp şaşırın.
    Alaçatı’lı Meşhur Turşucu Erol’dan turşu suyu için. İçerken Erol’la sohbet edin, size eski Alaçatı’yı anlatsın.
    Değirmenlerin önünde hatıra fotoğrafı çektirin.
    Mutalaka balık ve deniz mahsullü pizza yiyin.

     
    Toplam blog
    : 1
    : 1889
    Kayıt tarihi
    : 25.06.08
     
     

    Mühendisim. Telekomünikasyon sektöründe çalışıyorum. Seyahat, teknoloji, edebiyat, müzik, sinema ve ..