Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

11 Aralık '12

 
Kategori
Tarih
 

Alamut'un Efendisi; Hasan Sabbah

Alamut'un Efendisi; Hasan Sabbah
 

www.hasanfiratt.com


Onbirinci yüzyıl…

Acem ülkesinin gizemli dünyasında gücünü ancak Selçuklu sultanının kılıcı ile gösterebilen kan dökücü bir Arap egemenliği hüküm sürmektedir.

İşte bu topraklarda süregelen Arap mezalimine, kimine göre bir filozof, kimine göre bir dini lider, kimine göre dünyadaki ilk terör örgütünün kurucusu, kimine göre bir devlet adamı olan Hasan Sabbah isyan bayrağını çekecektir.

 

 

 

Peki, kimdir bu Hasan Sabbah?

Doğum tarihi tam olarak bilinmemekte olup gençlik yıllarında almış olduğu Şii eğitimi sonucunda İsmailiye mezhebini benimsemiş ve bu mezhebin Bâtıni kolunu kurmuştur. Çağının önde gelen isimlerinden Selçuklu Devleti’nin kudretli veziri Nizamülmülk ve büyük düşünür Ömer Hayyam’la birlikte eğitim aldığı çeşitli kaynaklarda geçmiş olsa bile aralarındaki yaş farkı nedeniyle bu konuda tereddütler bulunmaktadır.

Kahire ve İskenderiye’de almış olduğu eğitimden sonra kendisine inananlarla birlikte Elbruz sıradağlarının en yüksek doruğuna efsanevi “Alamut Kalesi”ni yaptırır. Sarp kayalıkların üzerine inşa edilen bu görkemli kale, tarihe fethedilmesi en güç kalelerden biri olarak geçer. Kale içecek suyunu dağlara kazılan kanalların vasıtasıyla elde eder. Surların içinde yapılan tarım ile gıda sorunu aşılır ve kale çok uzun sürecek kuşatmalara direnecek duruma gelir. Hasan Sabbah bu ünlü kalede kendisine inananları askeri ve dini yönden olmak üzere sıkı bir eğitimden geçirir. Bir bölüm Bâtıni ise dünyevî zevklerin görevlerine engel olacağı endişesiyle hadım edilerek ‘fedai’ olarak eğitilir. Bu gençler başarılması en zor görevlerde kullanılırlar. Yakalandıkları anda sır vermemek için yanlarında bulunan afyon paketini yutarak intihar ettikleri bilinmektedir. 

Kale dışında ve Acem ülkesinin değişik şehirlerinde yaşayan Bâtıniler ise can güvenlikleri nedeniyle dini kimliklerini gizlemekte ‘takiye’ yapmaktadırlar. Ta ki Hasan Sabbah’ın ‘Kıyametin Kıyameti’ olarak adlandırdığı dini kimliklerini açıklama gününe kadar.

Hasan Sabbah Bâtıni hareketinin yayılması için askeri ve politik faaliyetlerine devam etmektedir. Bu arada bir çok Bâtıni’nin katledilmesine neden olan vezir Nizamülmülk bir suikast ile ortadan kaldırılır. Suikast emrini Hasan Sabbah’ın vermiş olduğunu çeşitli kaynaklar yazmış olsa bile her geçen gün güçlenen ve devlet içinde kontrolsüz güç haline gelen vezirin Sultan Melikşah’ın gazabına uğramış olması ihtimal dâhilindedir.

Bağdat Halifesinin davetine giden Sultan Melikşah ise nedeni tespit edilemeyen bir hastalıktan(!) dolayı vefat eder. Vezir ve sultanın yaklaşık bir ay içerisinde peşi sıra vefat etmesi Selçuklu ülkesinde iktidar boşluğuna neden olur. Bir yanda Sultan Melikşah’ın karısı Terken Hatun ve oğlu Mahmut’un, diğer yanda Melikşah’ın diğer eşinden doğmuş oğlu Berkyaruk ile amcası Teneş’in  (Tutuş) taht mücadelesi başlar.

Bu kargaşa dönemini Hasan Sabbah oldukça iyi değerlendirdi. Terken Hatun tarafından esir edilen Berkyaruk’u kaçırarak kalelerinden birinde kontrol altında tutarak Melikşah’ın kardeşi Tutuş’a destek verdi ve Bâtıni inanışının serbestîsi karşılığında sultan olmasını sağladı. Tutuş tahta çıktı. Berkyaruk’un ise her ihtimale karşılık Tutuş’a alternatif olarak gözetim süreci devam etti. Ancak Tutuş, Alamut Kalesinden gelen ve Terken Hatun ile görüşen bir Bâtıni Daisine (1) işkence edince Hasan Sabbah tarafından bir darbe ile tahtından indirildi. Yerine Berkyaruk Sultan yapıldı. Gözetim süresi bu sefer Tutuş için başlamış oldu.

Hasan Sabbah için yazılanlar (maksatlı olanlar hariç) yaşamış olduğu dönemde İran ülkesini Arap egemenliğinden kurtarmak için bir örgüt(tarikat) kurmuş olduğu ve mücadeleyi bu örgütle sürdürmüş olduğudur. Ömrünün tamamına yakınını Alamut Kalesinde geçirdiği ve bu süreçte sayısız kitap yazdığı çeşitli kaynaklarda yer almaktadır. Ayrıca ilk hastane, ilk eczane ve ilk cerrahlık burada görülmüştür. Haşhaş ve afyonun tedavide kullanılması değişik söylentilere neden olmuş, Hasan Sabbah ve inananlarına Haşhaşiler denmesine neden olmuştur.

Hasan Sabbah ve Bâtıni harekâtı uzun yıllar varlığını devam ettirmiş ve onüçüncü yüzyılda uzun süren kuşatmada Alamut’u teslim alamayan Hülagu Han’ın kalenin altına kazdırdığı tünellere vermiş olduğu petrolü patlatması ile çıkan yangında kalesi kadar ünlü bu kütüphanede yanarak yok olmuştur.

***

Kıssadan hisse

Hasan Sabbah ve Bâtıni harekâtına yapılan yakıştırmalardan;

“Hasan Sabbah’ın Alamut Kalesinde bulunan cennet bahçesine bir uzun tünelden gidilirdi.  Bu uzun tünelin duvarlarında ise bol miktarda afyon tütsülenirdi. Tünelden bu tütsüyü soluyarak geçen fedai bahçeye ulaştığında çakırkeyif olur ve kendisine ikram edilen hurilerle alem yapardı. Sonraları kendine gelen fedaiye verilen görevleri yerine getirirken ölmesi durumunda bu cennete gideceği vaat edilir. Bunun üzerine fedailer gözü kapalı ölüme giderlerdi.”

“Kalede yaşayanlar haşhaş, afyon, şarap v.b. gibi keyif verici maddelerle kendinden geçer, canının istediği ile zevk-ü safa yaparlardı.”

Yukarıda yazılanlar ile günümüzde Alevi inancına sahip insanlar hakkında acımasızca uydurulan söylentiler arasında ne kadar da çok benzerlik var değil mi? 

 

Aradan yüzyıllar geçmiş olsa bile…

***

(1) Bâtıni tarikatının tanıtımını yapan kişi. Günümüz İran’ında Şiilik adına kullanılmaya devam edilmektedir.

 

 

 
Toplam blog
: 262
: 1569
Kayıt tarihi
: 27.09.07
 
 

Anadolu'nun doğusunda sonradan ismi değiştirilen köylerden birinde zemheri zamanına denk gelen bi..