Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

01 Temmuz '12

 
Kategori
Doğal Hayat / Çevre
 

Alanya Sessiz

Alanya Sessiz
 

Denizler yaşamalı


 

23 yıl sessiz, sakin ve huzurlu Alanya yaşamadım” desem inanır mısınız? Ama bu yıl yaşıyorum. Sabaha kadar eksilmeyen araç trafiği, kepenk sesi, sarhoş kavgaları, castıka castıka müzik sesleri, çöp kamyonlarının gürültüsü, sağa sola tuvaletini yapanlar, kusanlar, iki biranın başında sabaha kadar kahkaha sesleri… bir anda kesildi. Sanırım bu sessizliğin arkasında,  “Alanya Belediye Encümeni'nin geçen yıl Ekim ayında, yaz sezonunda başlamak üzere konaklama ve eğlence yerleri dışında kalan işyerlerinin kapanış saatini 24.00 olarak belirleyen kararı” var.

Esnaf kan ağlıyor(muş)!  İki paralık malı, beş paraya satarken, yerli turisti vitrinin önünden kabaca kovarken, “işine gelirse” deyip terslerken, dükkanın önünden geçen her turiste salya sümük yapışırken, mal beğenmeyen-almayan turisti taciz ederken, dükkanın önündeki ağaçları tabelam görünmüyor diye keserken, don – atlet servis yaparken, dükkan önünde şak şuk tavla atarken, kaldırımları yürünmez biçimde işgal ederken, elemanının sabahın köründe masa örtüleri sererken açtığı müziğin sesi ile sokağı inletirken, ne bulursa mazgal deliklerine süpürürken, rica ederek uyardığımızda “Alanya’da yaşamanın bedeli var, beğenmiyorsan çek git ” diyen, evimde bana 23 yıl huzur- rahat vermeyen, gecemi gündüz, gündüzümü gece yapan; benim anamı ağlatan kimdi?  

İşini seven, hesabını bilen, komşularına saygılı, her müşterisini velinimet olarak gören, çevresini koruyan/güzelleştiren, besmele ile ticarethanesini açan, kazancını güler yüzle helal eden esnaf kan ağlamaz!

Bugün 1 Temmuz. Alışmadığım gecenin sessizliğinde uykumu aldım. Saat 06:15’de kalktım. Ne yapacağım şimdi ben..? Kullanıpta eskitemediğim on yıllık mayomu giydim. Ambarcı kuşlarının cıvıltıları, kumruların guguuuk guk, guguuuk guk sesleri arasında Kleopatra Plajının yolunu tuttum. Güneş, Alanya Kalesinden daha yükselmedi. Kumsalda üç genç, serdikleri havlunun üzerinde büzülmüş uyuyor. Denizden esen bir rüzgar var. Terliklerimi çıkardım, iri kum taneleri nazik tabanlarıma battı. Evim denize 300 m. ama ben bu yıl ilk kez gireceğim!

Heyecanlıyım. Sanki, hayatında ilk defa deniz görmüş, denize girecekmiş gibi… Oysa, deniz çocuğuyum ben! Çocukluğum, Karadeniz’in hırçın dalgalarında kulaç atmakla, kale surlarında gezmekle, toplu iğne ile balık avlamakla geçti.

Amele yanıklı bedenimi saldım Akdeniz’e… Boyuma vardım. Başımı soktum, gözlerim yandı. Kurbağalama yüzüş stilimi bozmadan geri döndüm. Rüzgar, ıslak bedenimi yalıyor. Üşüyor muyum ne? Aldırmadım. Cıvandara Burnuna doğru baktım. Küçük bir balıkçı teknesi pata pata Dinek Mevkine doğru gidiyor. Damlataş Mağarasının üzerindeki kayalığa baktım. “Ah ulen” dedim. “Yıllar önce söyledim ama dinleyen olmadı; şu kayaların üzerine elinin birini gözüne siper etmiş, diğerini yan oturduğu bacağının üzerine koymuş, saçları büklüm büklüm, ince belli, çekik gözlü kocaman bir Kleopatra Heykeli koysalardı ne güzel olacaktı” dedim kendi kendime…

Gençler kumda hala uyuyor. Elinde uzun bir tasması ile köpeğini denize sokan bir adam var. Adam eliyle denizi işaret ediyor, köpek keyifle denize giriyor, çıkıyor, pata pata gövdesini sallayıp üzerindeki suları silkeliyor.

Güneş, adanın başından göründü. Kalenin bedestenlerinde dalgalanan bayrağa bakamıyorum. Sırtım ısındı. Saat 07.15. Şimdilik bu kadar yeter deyip, evimin yolunu tutuyorum. Gelirken gördüğüm, Damlataş Caddesini süpüren arkadaşlar taksi durağında çay içiyorlar. Başımla selam veriyorum. Eski Ev Resturant’ın önünden geçerken, mis gibi kokan “Yıldız Yasemin”den küçük bir parça koparmadan edemiyorum.

Nurviye Hanım uyanmış. “ Engiiiin, denize mi gittin sen?” diye şaşkın/sevinçle kapıda karşılıyor. “Evet. Bak sana ne getirdim” deyip, çiçeği O’na veriyorum.

Bugün, 1Temmuz. Bu yaz, Alanya sessiz!

 
Toplam blog
: 272
: 734
Kayıt tarihi
: 13.10.07
 
 

1959 Sinop Bektaşağa Köyü doğumluyum. Yaşamda, anlaşılacak bir şeyi olanlara ve bunu öğreti yapan..