Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

22 Ekim '13

 
Kategori
Uzay
 

Albert Einstein'ın halefi Stephen Hawking uyarıyor: uzayı kolonileştiremezsek, yok olacağız!

Albert Einstein'ın halefi Stephen Hawking uyarıyor: uzayı kolonileştiremezsek, yok olacağız!
 

Albert Einstein'dan sonra, en popüler bilim insanı, biraz da özel sağlık durumu yüzünden, Stephen Hawking'tir.


Einstein öldü, yaşasın Hawking!

Yaşayan en önemli teorik fizikçi, matematikçi ve kozmolog (evrenbilimci) olarak kabul edilen Stephen Hawking, 8 Ocak 2014’de 72 yaşına girecek.

Kozmolojiye yaptığı sıra dışı katkıları; alışılmışın çok üzerinde, hatta anormal denilecek düzeyde satan popüler bilim kitapları; tıp bilimine adeta meydan okuyan sağlık durumu, insanoğlunun geleceğine dair yaptığı karamsar yorumları ve kozmolojik tezlerini, olup bitenlere sürekli olarak faal ve müdahil olan bir Yaratıcı argümanına yer vermeden kurmaya gayret etmesiyle öne çıkan Hawking, tüm zamanların en popüler bilgini olan Einstein’ın ölümünden (1955) sonra,  bilim insanları Pantheon’unun zirvesine yerleşmiş olan yeni ilmi idol ve pozitivist ikondur.

Doğum gününe (yaklaşık olarak) 2.5 ay olan bu sıra dışı ‘bilimselci figür’ün hayatının önemli dönemeçlerini hatırlayalım.

Galilei’nin ölümünden ve Newton’ın doğumundan 300 yıl sonra…

Stephen William Hawking, ‘idollerim ve kahramanlarım’ dediği Galileo Galilei’nin ölümüyle, Sir Isaac Newton’ın doğumundan tam 300 yıl sonra, 1942’de Oxford’da dünyaya açtı gözlerini.

Oxford Üniversitesi Kolejini bitirdikten sonra, çok sevdiği kozmoloji alanında akademik kariyer yapmak amacıyla, Cambridge Üniversitesi’ne gitti. 1669’da Sir Isaac Newton’ın da oturmuş olduğu Cambridge Üniversitesi Matematik Bölümü Lucasian Profesörlük makamına 1979’da atanan Hawking; Einstein’ın, kelimenin gerçek manasıyla, son nefesini verene değin büyük bir tutkuyla üzerinde çalıştığı ve tamamlanması durumunda, Kâinatın bütün süreçlerini açıklamaya muktedir olacağı öngörülen (umulan) Birleştirilmiş Alan Kuramı (Her Şey’in Teorisi) hakkında, son 30 yılda, en ufuk açıcı bazı argümanları ve hipotezleri ortaya atan teorik fizikçi olarak dikkatleri çekti.

Einstein’in ardında bir ömür tükettiği teoriye doğru cesur bir hamle

Hawking, ortaya atıldığı 1900 – 1955 döneminde, sadece fizik ve kozmoloji gibi pozitif bilimlere dair disiplinlerde değil, sosyal bilimlerde ve hatta popüler kültür sahasında bile devrimci bilinç dönüşümlerine neden olan Görelilik Teorisi (özellikle de bunun Kâinata uyarlanmış genel bir çözümü olan Genel Görelilik Teorisi) ile Kuantum Mekaniği Teorisini, kara delikler hakkındaki hipotezleriyle birleştirerek kozmolojiye Einstein’den sonraki en büyük katkıyı yapmış oldu.

Bunu yaparken de, meslektaşı Roger Penrose ile oldukça uzun ve verimli bir işbirliğine gitti. Hawking – Penrose ikilisinin, aşağıda ayrıntılandırılacak olan, kara delikler hakkındaki teorik yaklaşımları, bugün çok sayıda kozmologun çalışmasına esas teşkil eden hayati öneme haiz bir düşünsel atılımdı.

Hawking’in kara deliklerin mimarisine katkısı evrenbilime ışık tutuyor

Hawking’in kara deliklere yaklaşımı gerçekten çok sıra dışıydı.

Devasa bir bilimsel külliyatın konuya dair olan argümanlarının yanı sıra; bilim kurgunun ve fantastik kurgunun, zaman zaman bilimin önünü açan o heyecan verici ve spektaküler imajinasyonlarıyla, sezgilerinin (Einstein’ın, ‘yaratıcı sezgi, ilmi gayretten önemlidir’ lâfı hatırlansın), Hawking ‘el atana’ kadar, kara delikler hakkında söyledikleri özetle şöyleydi:

Kara delikler; hareketin ve zamanın durduğu, madde ve enerjinin, bilim tarafından tarif edilen o kestirilebilir ve deterministik mimarisini ve muhtevasını kaybettiği, evrene hükmeden tabiat yasalarının (fizik kanunları) geçerli olmadığı farklı (paralel) bir boyut; adeta Salvador Dali’nin ‘uçuk – kaçık’ dünyasından fışkırdığına hükmedilebilecek olan fantazmagorik ve gerçeküstü bir kâinattır.

Hawking; yukarıda da altı çizildiği üzere, kara delik olgusunu ‘de-mistifiye’ ederek, onu, tepetaklak konumundan, ayakları üzerinde dikilen bir ‘ilmi argüman’ derekesine getirmiştir. Bunu da, Roger Penrose’la birlikte şekillendirdikleri teoride, evrenin başlangıcı olduğu varsayılan Büyük Patlama Kuramını (Big Bang Theory) kara delik hipoteziyle birleştirerek, gerçekleştirmişlerdir.

Teorik fizik ve kozmolojide oldukça sıra dışı ve devrimci bir ilmi sıçramaya referans veren bu yaklaşımla birlikte, evrenin kendisinden doğduğu kabul edilen Büyük Patlama ‘öncesi’nde, sırasında ve sonrasında yaşandığı varsayılan kimi süreçler, aynen bir kara deliğin içinde gerçekleşenler gibi modellenmişti. Hawking – Penrose Modeli’yle (HPM) birlikte; o güne değin Büyük Patlama öncesi, sonradan dağılarak evreni oluşturacak olan bütün o enerjinin (ve tabii ki de maddenin); ‘kozmik yumurta’ dediğimiz sonsuz küçük o ‘primordial (ilksel) çekirdek’in; sonsuz bir basınç ve sıcaklık altındaki o ‘evren öncesi-zaman öncesi-uzay öncesi’ embrio fazının ‘olay ufku’nu aşamadığı kabul edilirken; HPM ile birlikte, aslında bu olay ufkunun o kadar da aşılamaz olmadığı anlaşılmıştı.  

Evrene dair olan bu radikal zihni dönüşüm; kara delikler hakkında serdedilen konvansiyonel yaklaşımın vaaz ettiği ‘olağanüstü (neredeyse sonsuz) çekim kuvveti yüzünden, ışık dahil, evrendeki hiçbir şeyin cazibesinden kurtulamadığı kozmik oluşum’ anlayışının HPM ile yıkılması sayesinde gerçekleşmiştir. Bir diğer deyişle, HPM bize, kara deliklerin, aslında sanıldığı kadar da kara olmadığını, zîrâ, bunların belli belirsiz bir elektromanyetik ışıma yaydığını, bu yüzden de, sahip oldukları kütle ve enerjiyi bahse konu ışımayla eninde sonunda (kara deliğin büyüklüğüne göre, birkaç nano-saniyeden, birkaç milyar yıla değin olan geniş bir enterveli kucaklayan bir aralıkta) kaybederek yok olmaya yazgılı olduklarını söylemektedir.

Kara deliklerle Kâinat’ın başlangıç evresi arasında kurduğu bu devrimci kozmogonik (evrendoğumsal) analojiyle, evrenin oluşması hakkındaki teorilerini Big Bang anı öncesine kadar taşımaya ‘cür’et eden’ Hawking, yaptığı bu spektaküler hamle sayesinde (kozmolojide, kendisi gibi, Yaratıcı argümanını kullanmamayı tercih eden radikal ya da ılımlı ateistlerce) bilimin sınırlarını metafizik ve ilâhiyatın aleyhine genişleten ‘çağdaş Einstein’ olarak selamlanmıştır.

‘Yaratıcı argümanı’nı kozmogoni ve kozmolojisine dahil etmemesi, onun, örgütlü dinlerce hiç de hayırhah karşılanmamasına ve, bir ‘günahkâr’ olarak yaftalanmasına yol açmıştır. Onun, sistemli şüphecilikten (metodik skeptizm) önce deizme, ardında da ateizme geçişi, bardağı taşıran son damla olmuş, İbrahimi gelenekten neşet eden 3 Semavi dinin Ortodoks inananları, tepkilerini onu tekfir etmeye ve lânetlemeye değin vardırmışlardır. Hawking’in rahatsızlığının, burada özetlemeye çalıştığım entelektüel gayretlerine karşılık verilmiş ilâhi bir ceza olduğu, aynı çevrelerin çokça dilendirdikleri bir iddiadır. Öte yandan, Hawking’in rahatsızlığı da, bağımsız bir başlık altında incelenmeyi hak edecek denli sıra dışı bir seyir izlemiştir.

Hastalığı ilâhi bir ceza mı, yoksa sıradan bir durum mu?

‘Hawking, hastalığı hakkında en çok spekülasyon üretilen insanların arasında en ön sıralardadır’ dendiğinde, mezkûr problematiği bilinenler, çok da yanlış bir hüküm dillendirmemiş olduğunda birleşeceklerdir.

1963 yılında, henüz 21 yaşında çok genç bir akademisyen adayıyken, Amyotrofik Lateral Skleroz (ALS), ya da halk arasında bilinen adıyla, Motor Nöron hastalığı teşhisi konulan Hawking’e doktorların biçtiği ömür 2 – 3 yıl kadardı. O, hastalığıyla şu ana değin 50 yıl yaşamayı başararak, doktorlarının bu öngörüsünü boşa çıkarmış oldu. Ancak, hayatı, vücudundaki kaslarının neredeyse tamamının peyderpey kontrolünden çıkmasıyla her geçen gün daha da zorlaşıyordu.

1985’te sesini de kaybeden Hawking, kendisi için özel olarak dizayn edilen elektrikli iskemlesine monte edilen bir bilgisayar aracılığıyla iletişimine devam etti. Bu iletişim için kullandığı ve hareket ettirebildiği yegâne uzvu olan parmağını da kontrol edemez hale gelince, bu sefer de boyun kasları üzerinden düşüncelerini bigisayarına aktararak paylaşmaya başlayan Hawking, artık bu imkânını da kaybetmek üzeredir. Bu yüzden de uzmanlar, beyin dalgalarına ya da gözbebeklerinin hareketine duyarlı bir bilgisayar üzerinden iletişim kurabileceği yeni bir sistem üzerinde çalışmaya başladılar.

Hawking’in hastalığı, yukarıda da değinildiği üzere, Müslüman, Hıristiyan ve Yahudi inanç dairelerinin mütedeyyinlerince Yaradan’ın ona verdiği bir ceza olarak yorumlanmaktadır. Onun, tıbbın kendisine biçtiği 2 – 3 yıllık ömre karşın, 50 yıldır yaşaması; ama bu sırada da olağanüstü eziyetlere katlanmak zorunda kalması, dindarların kendisiyle ilgili yargılarını dayandırdıkları maddi zemin olmaktadır.

Çektiği onca eziyete, katlandığı onca acıya karşın Hawking, benzer kimi durumlarda olduğu üzere, mistifiye olacağı ve metafizik öğelere daha fazla yaslanacağı yerde, zaman içinde dengeli bir deizmden önce temkinli ateizme, ardından da, Richard Dawkins kadar olmasa da, tezlerini daha net dillendirdiği bir tanrıtanımazlığa  evrilerek, İbrahimi geleneğin inananlarının ‘ilâhi ödeşme’ olarak sundukları durumu hakkında hiç de onlarla hemfikir olmadığını belli etmiştir.

Bilim ve din birlikte yürüyebilir mi?

Bilim, felsefe ve ilâhiyatın müşterek alanına ait olan problematikler içerisinde en komplikelerinden birisi de yukarıdaki sorudur.

Söz konusu soruya Hawking’in verdiği cevap; bilim geliştikçe, dinin iştigal sahasının daralacağını, en nihayetinde, insanoğlu, Birleştirilmiş Alan Kuramını (Her Şeyin Teorisi) inşa etmeye muvaffak olduğunda ise, dine olan ihtiyacının bütünüyle ortadan kalkacağını savunmak biçimindedir.

Ona göre, Kâinat’ın ortaya çıkması için, madde ötesi süper güçlü ve akıllı bir varlığa, yani Yaradan’a ihtiyaç yoktur. Kâinat, kuantum dalgalanmalarının ve pre-materyel unsurların herc-ü merc halinde olduğu sonsuz bir boşluktan kendiliğinden doğuvermiştir.

Bilimin, varoluşun bütün evrelerini açıklamaya din de dahil olmak üzere, diğer bütün anlatılardan çok daha ehil olduğunu savunan Hawking; bu ifadede kristalize olan bilimselci, pozitivist kozmolojisi ve kozmogonisini, binlerce yıllık atesit – materyalist damarın modern ve sofistike bir versiyonuna dayandırmaktadır. Bu durum, onun, dindarlarca affedilemez bir günahkâr ve cehennemlik bir iblis olarak algılanmasına neden olurken; dine şüpheyle yaklaşan, ya da onu bütünüyle hayatlarından çıkaranların nezdinde ise bir rol modeli ve lâ-dini, dünyevi bir ikona haline getirmektedir.

Hawking Dabbet’ül Arz olabilir mi?

İlâhiyatçı ve eski siyasetçi Yaşar Nuri Öztürk, Hawking’i Dabbet’ül Arz olarak vasıflandırmıştı.

Müslümanların, kıyamet alâmeti olarak kabul ettiği topraktan yapılma bu mahlûk, ‘İslâmi eskatoloji’de (kıyamet bilimi) insanoğlunun dünyadaki yaşamı tamamlandığında, topraktan çıkarak hükmünü icra edecek bir varlık olarak tasavvur edilmiştir.

Bu topraklarda yaşayan bilim ve düşünce insanları, şimdiye değin Hawking’in yarattığı ilmi literatüre doğrusu 'elle tutulur, gözle görülür' metaforuna denk düşebilecek mertebede bir katkı sağlayamadılar. Öte yandan, son 20 yıldır Kemalistlerle ulusalcıların göz bebeği durumunda olan bir ilâhiyatçının, Yaşar Nuri Öztürk'ün vasıtasıyla, Hawking’e yönelik küresel lânetleme ve tekfir etme sürecine Dabbet’ül Arz şeklinde fevkalâde orijinal bir katkı vererek, en azından işin bu faslında var olduğumuzu bütün dünyaya kanıtladığımızı da teslim etmek durumundayım.

Eserleri bilimsel kitaplara bakış açısını değiştirdi

Stephen Hawking’in yayınlanmış ilmi ve popüler çok sayıda makalesi ve kitabı vardır.

Popüler kitapları, ‘Zamanın Kısa Tarihi’, ‘Zamanın Resimli Kısa Tarihi’, ‘Kara Delikler ve Bebek Evrenler’, ‘Ceviz Kabuğundaki Evren’, ‘Zamanın Daha Kısa Tarihi’, ‘Büyük Tasarım’, ‘Zamanın ve Uzayın Doğası (Roger Penrose ile birlikte)’ ‘Her şeyin Teorisi’, ‘Resimli Ceviz Kabuğundaki Evren’ ‘Evreni kucaklayan Karınca’ isimleri altında Türkçeye çevrilmiştir. Yarı akademik mahiyetteki ‘On the Shoulders of Giants’ isimli eseriyse Türkçeye çevrilmeyi beklemektedir.

Hawking’le ilgili bir metinde, kozmologla adeta özdeşleşmiş olan Zamanın Kısa Tarihi’ne özel bir parantez açmamak, o yazının eksik ve zaaflı olduğuna delâlet eder. Elde ettiği satış başarısıyla popüler bilim kitapları tarihinde adeta bir fenomen haline gelen eser, sağlık masrafları, yazarın akademisyen maaşıyla altından kalkamayacağı bir noktaya geldiğinde, Cambridge Üniversitesi Yayınevi tarafından ortaya atılan bir fikrin realize edilmesi sonucunda ortaya çıkmıştır.

Söz konusu üniversite yayınevi, Hawking’e popüler bir kozmoloji kitabı yazmasını önermişti. Kitabı editörüne teslim ettiğinde, onun satış tahminini soran Hawking’e editörünün verdiği cevap şimdiden antolojilik olmuştur. ‘2,500 satarsa masrafını kurtarır, 10,000 satarsa hem sen hem de üniversite bu işten para kazanırsınız, şayet 25,000 satarsa bu mükemmel demektir!’.

Yine bu kitap özelinde gerçekleşen ve Zamanın Kısa Tarihi’nin ilk müsveddelerini nasıl bulduğunu soran Hawking’e, editörün ‘kitabında formüllere yer verdiğini görüyorum. Her formülün, olası okurunun yarısını senden uzaklaştırdığını bilerek yaz’ diye cevap verişi, daha şimdiden, popüler bilim tarihi yayıncılığının immortallerinden olmuştur.

Söz konusu kitap, 1988’den bu yana dünyanın hemen bütün dillerine çevrilerek 11 milyona yakın bir satış rakamını realize etmiştir. Bu, popüler bir bilim kitabı için öylesine inanılamaz bir olaydır ki, bilim kitapları yayıncıları, Zamanın Kısa Tarihi’ni sektörde bir milât olarak kabul etmek zorunda kalmışlardır.

Öte yandan, Hawking’in, kızı Lucy Hawking’le birlikte yazdığı ve ‘George ve Büyük Patlama’, ‘Evrene Açılan Gizli Anahtar’ isimleriyle Türkçeleştirilen kitapları, çocuklara kozmolojiyi sevdirmek için yazdığı bir dizi kitabın ikisi olup, alanının en iyilerindendir.

İnsanoğlu dünyayı terk etmezse yok olacak!

Bütün çığır açan büyük beyinler gibi, Hawking de, insanoğlunun uzak geleceği hakkında düşünmekte ve vardığı sonuçları insanlık camiasıyla paylaşmaktadır. Ona göre, çok kırılgan olan türümüzün dünyamızdaki yaşamı en fazla 1,000 yıl daha sürebilir. Bu yüzden de, insanoğlu, şayet önümüzdeki birkaç asır içerisinde dünya ile birlikte yok olmak istemiyorsa, mutlak surette uzaya açılmalı, evrende başka noktaları da kolonize ederek, kendisini dünya dışına taşımaya muvaffak olmalıdır.

Yerel çatışmaların, bunlar, şimdiye değin, bölgesel ya da küresel çatışmaların pimini çekmemiş olsalar da; insanlığın halâ barbarlıktan kurtulamadığının sayısız emaresini taşıyor olması; ekonomik krizin, insanlığın ve medeniyetin küresel çöküşüne yol açabilme riskini her zamankinden daha çok içeriyor oluşu; açlığın, yoksulluğun ve gelir dağılımındaki adaletsizliğin bir türlü giderilememesi; ciddi sağlık sorunlarının bir çoğuna halâ nihai bir çözümün bulunamaması verili aktüel uğraktaki küresel sıkıntıların bazılarıdır.

İnsanlarının ulusalcı-cemaatçi, lâik-mütedeyyin, muhalif-muvafık, Türk-Kürt diye bölündüğü ve bahse konu kesimlerin, diğerlerine neredeyse sağır kesildiği; muarızını ötekileşmekten ve ona (fiziki anlamda olmasa bile, psikolojik, fikri, itikadi ve adli düzeylerde) yargısız infazlar ve linçler uygulamaktan kaçınılmadığı; kadınlara, etnik ve dini azınlıklara, sakatlara, eşcinsellere nefret suçu sınırlarını zorlayan davranışlarda bulunulduğu 2013 Ekim sonu Türkiye’sinde, Hawking’in ‘uzaya açılın, yoksa 1,000 yıl içinde yok olacaksınız!’ uyarısı ne yazık ki yeterince ilgi çekememektedir.

Öyle ya, insanları Ergenekoncu ve Cemaatçi, şucu bucu diye yaftalayarak hayat alanlarını daraltmaya çalışmak varken, kim ‘uzayı fethetmek’ türünden ‘fantaziler’i kaale alır, öyle değil mi?

Sadece Türkiye gibi temel bilimlerde ve kritik teknolojilerde geri kalmış ve dışa bağımlı ‘Bölünmüş Ülkeler’de (tabir Samuel Huntington’dan ödünç alınmıştır) değil, ilmi ve teknolojik gelişmenin en ileri düzeyde olduğu ve bunların, sosyolojik olarak da hıfzedilerek içselleştirildiği ABD, Japonya, Almanya, İsveç, İngiltere gibi ülkelerde de, Stephen Hawking’in ‘uzaya açılın, dünya dışındaki planetleri de kolonize edin, yoksa evrenden silinecek, bütünüyle yok olacaksınız!’ mealindeki uyarıları, çoğunlukla, insanlığın yetiştirdiği bir büyük evlâdının, gerçek bir dahinin, anlamlandırılması garip bir fantezisi olarak yorumlanmaktadır .

Hawking’in gösterdiği ‘kozmik farkındalık’ ve ‘evrensel şuur’, ne yazık ki, dünyanın büyük kısmında, elinde pankartla sokağa çıkıp ‘The End coming soon!’, ‘Jesus is coming soon!’, ‘kıyamet yaklaşıyor!’ türünden felâket ve şeamet tellallığı yapan yarı meczup Mesih mukallitlerinin faaliyetleriyle aynı kefeye konulmaktadır.

Bu metin şayet…

…okurunda, Hawking’in külliyatını daha derinlemesine mercek altına almak hususunda bir nebze de olsa motivasyon oluşturabilmişse, yazarı, kendisini, amacına erişmiş kabul edecektir.

Eserlerini okuyanların, 72 yaşına girmek üzere olan ve 51 yıldır da Azrail’e çalım atmayı başaran bu mucize insana, bu sıra dışı bilgine, ‘Stephen Hawking, endişelenme; hemcinsin olduğun insanoğlu; yere, ayaklarının ucuna, onların yeryüzünde bıraktığı o geçici ve kırılgan ayak izine kilitlenmekten zaman zaman da olsa kendisini kurtarmayı becerecek, akabinde de başını gökyüzüne, o sonsuz uzaya çevirerek, gelecek nesillerin yuvası olabilecek muhtemel yeni mekânlarının düşünü kurmayı ve uzun erimde de olsa, oraları kolonize ederek yok olmaktan kurtulmayı başaracaktır’ diye seslenerek tamamlamış olalım bu metni.

Meraklısı için not: okunan metnin bir de şu şekilde bol görselli olan edisyonu var: http://ziyaversencan.blogspot.com/2013/10/cagmzn-einstein-kosmolog-stephen.html#more

Faydalanılan kaynaklar:

1***Stephen Hawking Yaşamı – Kuramı ve Son Çalışmaları, yazan: Michael White – John Gribbin, çeviren: Nezihe Bahar, Sarmal Yayınevi, İstanbul, Kasım 1993.

2***Stephen Hawking – Evreni Kucaklayan Karınca, hazırlayan: Gene Stone, editör: Stephen Hawking, çeviren: Sema Sezgin, Alkım Kitapçılık Yayıncılık, İstanbul, 1993.

3***Zamanın Kısa Tarihi – Büyük Patlamadan Kara Deliklere, yazan: Stephen Hawking, çeviren: Dr. Sabit Say – Murat Uraz, Doğan Kitapçılık AŞ, İstanbul, basım tarihi belirtilmemiş (c. 1990’lar).

4***Hawking ve Tanrı’nın Aklından Geçenler, yazan: Peter Coles, çeviri: Adil Baktıaya, Everest Yayınları, İstanbul, 2001.

5***Hawking ve Karadelikler, yazan: Paul Srathen, çeviren: Ahmet Civan, Gendaş AŞ Yayınevi, İstanbul, 1998.

6***Stephen Hawking’in Evreni – Hawking’in Kuramına Giriş, yazan: John Boslough, çeviren: Osman Bahadır, Sarmal Yayınevi, İstanbul, 1995.

7***Kara Delikler ve Bebek Evrenler, yazan: Stephen Hawking, çeviren: Nezihe Bahar, Sarmal Yayınevi, İstanbul, 1994.

8***Uzay ve Zamanın Doğası, yazan: Stephen Hawking – Roger Penrose, çeviren: Prof. Dr. Umur Daybelge, Sarmal Yayınevi, İstanbul, 1996.

9***The Illustrated a Brief History of Time – Updated & Expanded Edition, yazan: Stephen Hawking, Bantam Books, USA, 1996.

10***Stephen Hawking’s Universe – the Cosmos Explained, yazan: David Filkin, foreword by Stephen Hawking, Basic Books, USA, 1997.

11***Stephen Hawking’in Evreni – Kâinatın Sırları, yazan: David Filkin, çeviren: Mehmet Harmancı, Aksoy Yayıncılık, İstanbul, 1998.

12***The Universe in a Nutshell, yazan: Stephen Hawking, Bantam Books, USA, 2001.

13***Ceviz Kabuğundaki Evren, yazan: Stephen Hawking, çeviren: Kemal Çömlekçi, Alfa Yayınevi, İstanbul, 2002.

14*** Çizgilerle Stephen Hawking - Yeni Başlayanlar İçin, yazan: J.P. McEvoy, resimleyen: Oscar Zarate, çeviren: Serra Cindoruk, Milliyet Yayınları, İstanbul, 1996.

15***Introducing Stephen Hawking, yazan: J.P. McEvoy, resimleyen: Oscar Zarate, Icon Books UK – Totem Books – USA, 2000.

16***http://en.wikipedia.org/wiki/Stephen_Hawking

17***http://tr.wikipedia.org/wiki/Stephen_Hawking

18***http://www.youtube.com/watch?v=CCWOeSc5oA0&feature=related

19***http://www.youtube.com/watch?v=07boLZOzJNs&feature=related

20***http://www.youtube.com/watch?v=7Ge8K5k_0K0&feature=related

21***http://www.hawking.org.uk/

22***http://www.damtp.cam.ac.uk/research/gr/members/

23***http://tr.wikipedia.org/wiki/Dabbe't%C3%BCl_Arz

24***http://www.sorularlaislamiyet.com/qna/338/dabbetul-arz-nedir-cikmis-midir-bu-gunlerde-yayina-giren-dabbe-filminin-dogruluk-payi-var-mi-aids-hastaligi-ve-sefahet-dabbe-olabilir-mi-dabbenin-cinlerle-iliskisi-var-midir.html

25***Türkiye Diyanet Vakfı’nın yayınladığı İslam Ansiklopedisi’ndeki Dabbetu’l-arz maddesi:http://www.erdemyolu.com/dabbe/dabbetul-arz_diyanet-islam-ansiklopedisi.html

 
Toplam blog
: 297
: 1623
Kayıt tarihi
: 29.08.11
 
 

1958 Fatih / İstanbul doğumlu. Etiler Lisesi ve İTÜ Maden Fakültesi Petrol Mühendisliği Bölümü me..