Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

12 Eylül '09

 
Kategori
Siyaset
 

Alçaklardan esen eylül rüzgarları...

Alçaklardan esen eylül rüzgarları...
 

12 Eylül 1980 despotizminin yol açtığı yaprak dökümü felaketi


Sınıflı toplumlar, aynı zamanda sömürünün olduğu toplumlardır. Sömürenler, sömürü koşullarının devam etmesi için, toplumun gerçek ayrışması olan sınıfsal ayrışmanın anlaşılmaz hale getirilerek başka bir takım değerler çevresinde parçalanmasını isterler! Bunların en işe yarayanları, etnik ayrıştırma ve dinsel ayrıştırmadır.

Toplumdaki sömürü sorununu bireyler, kendi bireysel sorunları olarak, ya da sınıfsal bir sorun olarak düşünüp çözmek isteyebilirler. Bireysel bir sorun olarak görüp çözmeye kalkıştıklarında rakipleri sömüren sınıf değil, kendi sınıfının bireyleri olmaya başlar. Bu, sömürülen sınıfın birey birey parçalanması demektir.

O halde toplumun sömürü sorununu, sınıfsal bir sorun olarak görüp çözmesi gerekir. Ancak o zaman, sınıfın üyeleri birbirlerinin rakibi olmadıklarını anlarlar. Sömüren sınıf bunu çok iyi bildiği için, toplumun sınıflara ayrılmasını istemez.

Sömüren sınıf, tam bu noktada sınıfları reddetmeye kendinden başlar ve toplumun “etnik” ve “dinsel” temellerde ayrışmasının önünü açar.

Sömürülen insanlar, bu dinsel ve etnik kavramlar etrafında da, üzerlerindeki sömürü sorununa bir çözüm bulmak umuduyla toplanırlar. Sömüren sınıf ise, tamamen emekçilerden oluşan bu gruplar arasında çatışmalar yaratarak, toplumdaki parçalanmayı derinleştirir.

Toplum, sömürü sorununun çözüleceğini sanarak, bu kavramlar üzerinden birbirine düşer.

Sömüren sınıf, bu çatışmaların yoğunluğunun çok arttığı zamanlarda, yine sömürülen sınıfların güçlerinin bir kısmını kullanarak, olgun adam, anlayışlı adam rolünde, toplumun her kesimini tokatlayarak (!) oyunu yeniden başlatır.

12 Eylül, budur.

***

Emekçiler için etnik ve dinsel farklılıklar sürtüşme nedeni olamaz; emekçiler, bu kavramlar üzerinden sürtüşmenin nedeni de olamazlar. Bu etnik ve dinsel kavramları, sömüren sınıflar kullanır ve savunur. Sömürücü sınıf, - bal dolu kovandaki balı almak için arıcının arıyı duman körükleyerek uyuşturması gibi - topluma“din ve milliyet” duyguları körükleyerek emekçi sınıfını uyuşturur, sınıf bilinci edinmesini engellemeye çalışır! Böylece, emekçiler karın tokluğuna, tüketici sömürgenlerin boşalttıkları petekleri, yine tüketici sömürgenler için, yeniden balla doldurmaya devam ederler.

Sınıfsal saflaşma yerine dinsel, ırksal saflaşmalarla emekçilerin parçalanmaları devam ettikçe, emekçiler üzerindeki sömürü sorunu ve bu trajikomik oyun devam edecek gibi görünüyor.

Örneğin, “Kürt, Türk yoktur, hepimiz Türk’üz, ya da Kürt’üz, ya da daha da genişletirsek.. “Aslında biz dünya zabıtasıyız, toplayın ulan şu seyyar tezgahlarınızı... buraya hepimizi ihya edecek olan “Amerikan tezgahını” kuracağız... sizin de Kuzey Afrika’nın jandarmalığını yaptığınız yeter, kovuldunuz Fransızlar... hepimiz Amerikan’ız!” ya da benzerleri gibi savları ancak bir sömürücü sınıf ileri sürebilir.

Bu sömürücü sınıfın alt kademelerinde tuttuğu tuzu kuru “sınıf mümessilleri” de ellerine bit kadar bir kağıt alıp “örtmen”e şikayet etmek üzere “konuşanlar”ı yazarlar.Bu sınıf mümessilleri genellikle ispiyoncu ve tembellerden seçilir. “Örtmen”in istemediği şekilde konuşanları gammazlayıp “örtmen”in gözüne girer, böylece bedavadan sınıf atlarlar.

Yine “örtmen”in gözetimindeki sınıf içi tartışmalarda, sınıfındaki etnikleri hiçe sayıp aşağılayarak, “örtmen”in ve sınıfındaki kendine benzeyen tuzu kuruların gözüne girmek için “Kürtçe aslında Türkçe imiş!” diyerek saçma sapan bir tartışma başlatırlar. Bu konuda kendisine karşı çıkanları da konuyu didiklemekle itham edip, onlara terbiye sınırlarını aşan sıfatlar yakıştırırlar. Bu tutumlarıyla sokakta kavga ederken eline geçirdiği taş, terlik, odun... ne varsa hasmına fırlatan ağzı bozuklara benzerler.

Hem suçlu, hem güçlü tarzı!

Be hey sınıf mümessili ! Madem, hiçbir temele oturmayan, hiçbir bilimselliği olmayan, sağdan soldan çırpıştırıp “bilgi” diye “bilim” kategorisinde yayımladığın salatalara karşı çıkmayı “didiklemek” olarak ileri sürüyorsun, neden derinlemesine araştırma gerektiren çok ciddi ve hassas konuları gündemine alıyorsun!

Madem, bilimsel anlamda söyleyeceğin tek lafın yok, o zaman boyunu aşmayan sığ konular bul kendine! İnsanları da sanki bir laf etmişsin gibi başına toplama! Kaldı ki, bu lafların edeni de değilsin!

İnsanlığın bütün sorunlarını BİLİM çözer! Her kim bilimin ayağına çelme takıp, bilime dinamit koymuşsa, dinamit elinde patlar!

“Sözlerin bumerang gibi,
döner yaralarsa seni
ağzın dilin gereksizdir
susarsın!”

Gülten Akın

Tarih de öyle... Tıpkı “söz” gibi, kimsenin tekelinde değildir tarih!

Bugün ezberlerindeki tarih derslerini temcit pilavı gibi ısıtıp ısıtıp insanlığın önüne koyanlara bir gün tarih, kendi “unutulmaz ders”ini verecektir!..


Zelin Artuğ, 12 Eylül 2009, Yeryüzü

 
Toplam blog
: 142
: 969
Kayıt tarihi
: 04.07.08
 
 

Yaşam, sorulardan ve yanıtlardan oluşmuş. Her soru, aynı zamanda kendinin yanıtı... Çift yumurta ..