Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

21 Ocak '11

 
Kategori
Güncel
 

Aldatmak... Aldanmak...

Aldatmak... Aldanmak...
 

Günümüz insanının beynini en çok kurcalayan konulardan biridir bu iki kardeş. Her ne kadar kızsak da, sevsek de, kabul etsek de etmesek de yaşamımızın bir realitesidir aldatmak. Tabii karşılığı olan durum ise aldanmak. 

“En çok kızdığım durum aldatmak” deriz ama söylediğimiz bu cümle bile çoğunlukla bir aldatmacadan öteye gitmemektedir. Buraya kadar okuyanlardan birçoğu, “aaa ben aldatmam” diye düşünebilirler. Bu düşünce toplumda genel olarak “aldatma” sözcüğünün “eşi aldatma” anlamında kullanıldığındandır. Değilse başka alanlarda aldatma çabaları hayatımızın büyük bir bölümünü işgal eder. 

İletişimin bu kadar yaygın olmadığı dönemlerde egemenler aldatmak yerine baskı rejimini uygularlardı. İnsanlar giderek kendi haklarından haberdar olmaya başladı. Hemcinslerinin aynı konuda çok başka davranışlar sergilediklerini öğrendikçe de baskı rejimleri eskisi gibi kolay uygulanamaz oldu. Baskı ile elde edilemeyen birçok şey aldatma ile elde edilmeye başlandı. 

Kişilerin birbirlerini aldatmaları, toplumsal aldatmaların çekirdeğini teşkil eder. Bu gün bu toplumsal aldatmalara değinelim istedim. Sizler de bu konuda yanlış düşündüğümü düşünürseniz lütfen yorumlayın. Zira bu konu gerçekten çok önemli. 

Toplumumuzdaki aldatmalardan biri, resmi – sivil aldatmacasıdır. 

Bir ülkede beraber yaşayan, o ülkedeki oluşan şartlardan az veya çok beraber etkilenen herkes o ülkenin sorumluluğunu taşımalıdır. Aksi oluyorsa birileri diğerlerini aldatıyor demektir. Sözlük, devlete ait kurumlarda çalışanlara resmi, gelirini devletten değil de yaptığı işlerden dolayı halktan sağlayanlara sivil diyor. Bu tarife göre belediyede çalışan memurdan tutun da askere kadar düşünebildiğiniz herkes resmidir. Hatta resmi bir kuruluştan emekli olmuş ve maaşını o kurumun emeklilik kolundan almakta olanlarda bu statüdedir. Bu resmi olan insanların aileleri ve yakın çevrelerini hesap ederseniz ülke nüfusunun yarısını geçeceklerdir. 

Şimdi sıkı durun. Ülkeyi yönetenler sivil olacaktır. Yani ülkenin yarısından fazlasının ülke yönetiminde söz sahibi olması düşünülemez. Bu bir kandırmaca değil de nedir? Mesela bir savunma bakanı asker olsa yanlış mı olur. Yıllarını ülke savunmasına vermiş, taa çocukluğundan beri bu işi okumuş öğrenmiş bir kişi bu işte hiçbir bilgisi olmayan bir sivilden daha mı kötüdür? 

Gerek yazılı gerek sözlü medyada sıkça görülen bir anlatım var. “Vesayet rejimi” Bu iddiaları aldatmanın en aşağılık kesiminden bir durum diye düşünüyorum. Düne kadar devletin herhangi bir noktasında çalışan, ekmeğini oradan kazanan biri istifa edip parlamentoya seçilecek, ülke yönetecek, bu yönetime örneğin kanarya sevenler derneği, eleştiride bulunsa saygı ile dinlenecek, odalar, borsalar, kale alınacak, sözleri dinlenecek, asker veya yargıdan bir ses çıkarsa feryat basılacak. Yani sivil vesayet varsa mesele yok, resmi vesayet tüü kaka. 

Saygı duyduğum bir yazar, “CHP iktidara gelirse derin devletin vesayeti artar mı acaba” diye şüphe ediyor. Bu tür serzenişleri sıkça duyuyoruz. Tebrik etmek lazım ki, toplumu aldatmak için çalışanlar bayağı başarılı oluyorlar. 

İnsan biraz insaf, biraz bağımsız akıl sahibi ise “dur bakalım” der. CHP 60 yıldır iktidar değil. Mustafa Kemal Atatürk’ün sağlığındaki bütün dünyanın parmak ısırdığı güzel dönemi çıkarırsak CHP, 1938 – 1950 arası iktidar olmuştur. Daha sonra ABD güdümlü sağ iktidarlar devreye girmiş ve halen devam etmektedir. Bütün yaşadığımız olumsuzlukların nedeni o içinde ikinci dünya savaşının olumsuzlukları da olan 12 yıl mı dır. “Evet” diyebilmek için ya çok akılsız, ya çok vicdansız, ya da çok kötü niyetli olmak gerekir. 

Yazının başında değindiğimiz gibi iletişimdeki gelişmeler baskı rejimlerinden kandırma rejimlerine geçişi zorunlu kılıyor. Toplum mühendisleri bıkmadan utanmadan kimi gizli kimi açıktan sürekli yalan söyleyerek halkın beynini yıkamaya, onu aldatmaya uğraşıyor. Siyasiler de maalesef bu yalan söylemlere ortak oluyor. Türkiye’nin bu günkü durumu hiç de iç açıcı değildir. 1923 den beri savaşmayan ülkemizin durumunu, arada yıkıcı savaş görmüş kimi ülkelerle kıyaslarsak ne demek istediğim ortaya çıkar. Yani bu gün hangi olumsuzlukları yaşıyorsak hepsi 60 yıldır arka arkaya gelen sağ zihniyetteki teslimiyetçi iktidarların suçudur. 

Yinede dünyanın her yerinde sürekli görev yapan aldatma ordusunun Türkiye kolu işini çok iyi yapmaktadır ki, hala bu başarısız ekipler halkın oyunu büyük oranda alabilmektedir. 

Halkın itibar ettiği, güvendiği, sözünü ciddiye alıp dinleyeceği kesimler bu durumu anlatmaya kalktığında Silivri yerleşkesine kapatılıyorlar, aşağılanıyorlar, itibarsızlaştırılıyorlar. İşte tiyatronun oyun şekli bu. 

“Aklını kullanmayanın başına gökten pislik yağar” 

Aldatılmaya teşne olanlara iyi aldanmalar… 

İzmir, 2011-01-21 

 

 
Toplam blog
: 1508
: 1688
Kayıt tarihi
: 16.07.08
 
 

Yetmişiki yaşında iki çocuk ve iki torun sahibi bir erkeğim.. Lise mezunuyum. Uzun yıllar esnaflı..