Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

16 Temmuz '21

 
Kategori
Edebiyat
 

Aldım, Payıma Düşeni Ben De

Memleketimden İnsan Manzaraları: 331

ALDIM, PAYIMA DÜŞENİ BEN DE

                Hep birlikte haykırmalıyız. Usluluk,

baş eğme, teslim olma terk edilmeli artık.

                                               Hasan KAYA

                “Kırk Yıl Önce, Kırk Yıl Sonra” ve “Ciğerim Yana Yana” başlıklı yazıları okuma fırsatı bulan pek çok dosttan ilginç yorumlar aldım. Telefonla ilk arayan, Dicle mezunu öğretmen Necmettin Çivilibal oldu. Özetleyeyim söylediklerini:

                “Hasan Kaya arkadaşınızın başına gelenleri, o kadar olmasa da ben de yaşadım; 1970’li yılların başlarında. Siirt’in Baykan ilçesinde öğretmendim. Baktım ki, yöneticilerin istediği gibi olmam mümkün değil, ver elini Almanya deyip uzaklaştım.

                Yaklaşık 40 yıl öğretmenlik yaptım orada. Sevgiyle, şevkle, mutlulukla… Köstek olacaklarına, yolumu açıp destek oldular hep.

                Ama hocam, suç bizim yöneticilerimizde değil, sizde… Neden dikbaşlı ve komünist yetiştirdiniz bizi? Aslında suç sizde de değil belki, sizi de öyle yetiştirenlerde!

                Hasan – Âli Yücel’le, İsmail Hakkı Tonguç’tur asıl suçlular! Köy Enstitüleri açacaklarına İmam – Hatip Okulları açsalardı, siz de rahat ederdiniz; biz de!..

                Hasan Kaya arkadaşınız da liseden sonra, İstanbul – Çapa Eğitim Enstitüsü’ne gitmek yerine Yüksek İslam Enstitüsü’ne gitmiş olsaydı, oradan oraya sürülmez, hapse girip işkence de görmezdi. Aksine Diyanet İşleri Başkanlığı’nda önemli bir makamı da olurdu şimdi.”

                Haksız mı, sevgili Çivilibal? Ah Yücel, ah Tonguç!.. Gerçekten suç sizde!.. Binlerce köy çocuğuna olduğu gibi, siz soktunuz; bu virüsü benim kanıma! İmam Hatipte, Yüksek İslam Enstitüsü’nde okusaydım, en azından Ayasofya Camisi’nin baş imamı olurdum; ben de!

                Yine Dicle mezunu öğretmen yazar İzzet Çelik de şu iletiyi göndermiş; Mersin/Erdemli’den:

                “Saygıdeğer Hüseyin Hocam!

                Bir bana, bir de uzaktakilere yapılmış sandığın irezillikler, en yakınlarıma da yapılmış meğer. Size ve muhterem Hasan Kaya hocama saygılarımın en yücesini sunarım.

                Acaba, Kırk Yıl Önce Kırk Yıl Sonra kitabını ödemeli olarak adresime gönderebilirler mi?”

                Erzincan/Kemaliyeli yazar Esat Yavuztürk ne diyor bakalım:

                “Kırk Yıl Önce Kırk Yıl Sonra başlıklı yazınızı okudum. Anlayanlar için yorum yazının içinde… Hasan Hoca’nın yaşantısı, ülkemizin kokmuş yarası…

                Hocam, ‘Halk Anlar’diyorsunuz. Halk ancak dar kapıdan geçebilirse anlar. İnşallah geçer!”

                Ciğerim Yana Yana başlıklı yazıyı okuduktan sonra da almış bilgisayarını önüne yine:

                “Sayın Hocam;

                Datçalı Hasan Hoca’yı yana yakıla anlatmışsın. Birçok örnekte olduğu gibi Hasan Kaya da ayrık tarlasında yetişen buğday başağı olduğu için, etrafını saran zararlılardan dolayı kendi arzu ettiği düzeni istediği gibi uygulayamamış. Yazık olmuş; O’nun gibi altın yürekli insanlara da… Hasan Kaya değil ama kaybeden.

                Benden selam olsun; çok değerli arkadaşınıza.”

                12 Eylül darbesinden sonra, çok sevdiğim öğretmenlik mesleğinden istifa etmek mecburiyeti duyduğum son görev yerim Bakırköy Merkez Lisesi’nden Türkan Uygun Soyak da:

                “Sevgili Öğretmenim;

                Çok çok beğendim ve çok da üzüldüm; Hasan Kaya öğretmenimizin başına gelenlere. Sevgilerin en kocamanından!..” diye yazıp göndermiş.

                Antalya’da yaşayan Aksekili ressam ve eğitimci yazar İbrahim Ekmekçi de şu güzel sunumla yüzlerce dostuyla paylaşmış; ikinci yazımızı:

                “Değerli Dostlar;

                Yazarımız Hüseyin Erkan’ın geçen haftaki yazılarını sizlere ulaştırırken, bu ilginç yazının devamını bir hafta sonra göndereceğimi yazmıştım. Öyle de oldu. Ortak dostumuz Erkan, yakın öğretmen arkadaşı Hasan Kaya’nın başından geçenleri ve yaşam uğraşısını öyle güzel anlatmış ki, sizlerin de merak edeceğinizi sanırım.”

                Aksu mezunu Mersinli yazarımız Prof. Dr. Süleyman Bozdemir, “Kırk Yıl Önce Kırk Yıl Sonra”yı okuduktan sonra, ‘Devamını dört gözle bekliyorum.’ diye yazmıştı.

                Devamını da okuduktan sonra:

                “Bu kitabı mutlaka okumalıyım. Nasıl temin edebilirim?”  diye soruyordu.    

                Yine Dicle mezunu Ankara’dan Prof. Dr. Ali Yılmaz da:

                “Kırk Yıl Önce Kırk Yıl Sonra’nın devamını da bekliyorum.” diyordu.

                Devamını okuyunca:

                “İşte bu yazılarda dile getirilen nedenlerden dolayı, birçok kişi politikaya girmek istemedi ya!” demek gereğini duymuş.

                En kapsamlı yorumu; Hasanoğlanlı eğitimci yazar Fazilet Özkan Por iletmiş:

                “Sevgili Öğretmenim;

                Hiç bitmeyecek bir konuyu işlemişsiniz yine. Haklısınız ama. Söz dönüp dolaşıp oraya geliyor hep. Köy Enstitüleri, Yüksek Öğretmen Okulları, Öğretmen Okulları, Eğitim Enstitüleri… Gerçekten de kapatılmayı hak eden okullardı bunlar! İyi ki kapatılmışlar!

                Açlığı, yokluğu, yoksulluğu anlatan onca yazar yetiştirmiş… Dünü anlatan, hâlâ değişmeyen köyü ve köylüyü anlatan yazarlar… Bana neci değil, gerçeği yazan gerçekçi yazarlar tümü.

                Kul değil insan olmayı; ağaya, beye, paşaya değil akla güvenmeyi öğretmişler herkese.

                Yetmemiş, ‘Hacı, hoca, şeyh ya da cemaat reisi değil, Tanrı ile senin arana kimse giremez’demişler; bu okullardan yetişen aydın öğretmenler. Eee, ‘Bize fazla, bu kadar aydınlık, kapatın gitsin’ demiş; bizi yönetenler de.

                Yazar olsun olmasın, az mı çekmiş, o okullardan yetişmiş öğretmenler? Aynen Datçalı Hasan Kaya örneğinde olduğu gibi…

                Tütünde, zeytinde, inşaatlarda çalışıp okutmuş; oğlunu babası. Kendisi gibi zorlanmasın, daha başarılı bir insan olsun diye ama!.. Komünistliği yüzünden atılır öğretmenlikten arkadaşınız.

                Bu kez, Belediye Başkanı seçer; Ayancıklılar O’nu. Öğrenci yerine halka hizmet etmektir; yeni görevi. İyi, güzel de ülkemizi herkesten çok sevenler, köstek olmak dururken, niçin destek olsunlar ki?

                Ya siz, ya siz öğretmenim! Nasıl üzülmüş, nasıl yanmıştık, 1966 Eylül’ünde Hasanoğlan’a gelip de sizi bulamayınca. ‘Komünist olduğu için sürüldü; Kars’ın Arpaçay ilçesine’demişlerdi.        ‘Komünistlik, Hüseyin Erkan öğretmen gibi olmaksa, demek ki güzel bir şey bu komünistlik’diye düşünmüştüm. Bu bir ceza değil, bir ödül olmalıydı; sizin için. Asık surat, kin ve nefret görmedik sizde; tehdit, küfür ve azar işitmedik hiç. Sevgi ve hoşgörüyle davrandınız hep bize… İyi insan ve aydın bir öğretmen olmak için okumayı sevdirmekti; tüm çabanız.

                Bir şey söyleyeyim mi size: Sürgünlerden, acılardan ben de aldım; payıma düşeni öğretmenim. Hiç pişman değilim ama bugün.

                Bir kitaptan söz ederek bin düşünce yaşattınız bana yine. Devamını okumak için, gelecek haftayı iple çekiyorum.”

                Bakarsınız; bir gün, Fazilet Özkan Por da yazar; başından neler gelip geçtiğini.

                Evet, yazacak bir gün, O da yazacak!

               

Hüseyin Erkan

huseyinerkan. antalya@gmail.com

 
Toplam blog
: 100
: 88
Kayıt tarihi
: 19.02.20
 
 

1942'de Antalya'ya bağlı Akseki ilçesinin Gödene (Menteşbey) adlı kuş uçmaz kervan geçmez bir köy..