Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

23 Temmuz '12

 
Kategori
Kültür - Sanat
 

Aleksandr Sergeyeviç Puşkin

Aleksandr Sergeyeviç Puşkin
 

Aleksandr Sergeyeviç Puşkin


(6 Haziran, 1799- 10 Şubat, 1837):

Rusşair ve yazar.

Rus Edebiyatının Işığı

Birçok kişi tarafından en büyük Rusşairi ve Rus edebiyatı'nın kurucusu kabul edilir.

Rus Çarı I. Aleksandr tarafından Kafkasya’ya atanır ve burada ünlü

“Kafkas Esiri” ve “Bahçesaray”

adlı destanlarını yazar.

Erzurum Yolculuğu,

ünlü Rus şairi Puşkin'in Rus ordusuyla birlikte Erzurum'a yaptığı yolculuğun izlenimlerinden oluşuyor.

"Savaşa yalnız kahramanlıkları anlatmak için katılmak benim adıma hem kendini beğenmişlik, hem yakışıksız bir şey olurdu. Ben askeri düşünceye katılmam. Bu benim işim değil."

Diyen Puşkin kendine yakışanın ne olduğunu ustalıkla ortaya koyuyor ve Kafkasya, Türk toprakları, Osmanlı Başkomutanı, Erzurum ve Yezidilere ait gözlemlerini gezi-hatıra türünün en başarılı örneklerinden biri olarak sunuyor okuyucusuna...

Aleksandr Sergeeviç Puşkin’i tanıtmak istiyorum sizlere. Çok önemli biri…

Büyük bir yazar ve şair… Onun birkaç şiirini okudum, keşke imkânım olsada sizlere yayınlasam burada muhteşemler.

Ben onu uzun yıllar önce bir hayli detaylı olarak araştırmıştım. O zamanlar:

“Asar Şamil ve Rus Terzi” adlı eserimi yazıyordum. Eser annemin babasının hayatıydı. Dedem Kafkasyalı. Dağıstan’dan, Türkiye’ye kaçmış bir kahraman. Yürüyerek gelmiş. Ben onu anlatmadan önce, zaten çok sevdiğim, Rus edebiyatını, Yazar ve Şairlerini de araştırmıştım.

Aleksandr Sergeeviç Puşkin’le benim aramda iki ortak bağlantı olduğunu bulmuştum.

Birisi oda Kafkasya’ya gitmiş. Orada ölümsüz iki destan yazmış.

· Kafkas Esiri

· Bahçesaray

Bu bağlıntının haricinde bir bağlamız daha vardı. Rus’ların bu Dünya çapındaki ünlü yazar ve şairleri ki, Rus edebiyatında gerçekten devrim yapmış biri olan Aleksandr Sergeeviç Puşkin,

Türkiye’ye, Erzurum’a gelmiş. Karış – karış gezmiş. Her şeyi gözlemlemiş. Notlar almış. Sonrada:

· Erzurum Yolculuğu’nu yazmış.

Onu araştırdığınızda çok da mutlu bir hayat yaşamadığını görüyorsunuz. Bir kere sevmiş ama sevdiği ile de mutlu olamamış. Sonunda da onun yüzünden ölmüş.

Onun bir çok eseri filme çevrildi.

Onun kitapları o kadar çok dillere çevrildi ve Dünyanın her yerinde okurları ile buluştu ki…

Nedeni onun çok büyük bir yazar olmasında yatıyor…

O farklı biri...

Aleksandr Sergeeviç Puşkin, 1799’da Moskova’da doğar.

Babası Sergey Lvoviç, soylu bir ailenin ilk çocuğudur.

Annesi Nadejda Osipovna Hannibal’in ne kadar soylu biri olduğunu söylememiz için ise dedesi Etiyopya'lı Hannibal’in Rus Çarı I. Petro’nun vaftiz çocuğu olduğunu belirtmemiz yeterli olacaktır.

Görüldüğü gibi çok soylu bir ailenin üyesidir Puşkin.

Annesi ve babası çok kültürlü insanlardır.

Puşkin, ilk bilgilerini yabancı eğitmenlerden edinir.

Henüz sekiz yaşındayken Fransızcası Rusçası kadar iyidir.

On bir yaşına geldiğinde ise özgürlükçü ve alaycı yazarlarına hayran olduğu Fransız Edebiyatı’nı neredeyse ezberlemiştir ve Fransız şiirler ve komediler yazmaya başlamıştır.

Döneminin tanınmış şair ve yazarları, Puşkin’in evine gelip gidenler arasındadır. Ancak hiçbiri onu kendisine rus masallarını anlatan, eski Rus türkülerini söyleyen dadısı kadar etkilemez.

Yaşlı dadısı Arina’nın anlattıkları, Puşkin’in çocukluk ruhunda silinmez izler bırakır.

Puşkin, on iki yaşına geldiğinde, Rus Çarı I. Aleksandr’ın Tsarskoye Selo’da (Çar’ın yazlık köyü) açtırdığı okula yazılır…

Buradaki altı öğrenim yılı boyunca tıpkı okulun diğer öğrencileri gibi, Petersburg’a gitme izni bile verilmeden adeta dış dünyadan koparılarak eğitim görür.

Puşkin’in lise yıllarında yazdığı şiirlerinde bile, gerçekçilik eğilimi açıkça göze çarpar.

O dönem şiirinde kullanılmayan kaba ve gündelik sözcükleri rahatlıkla kullandığı ve canlı, kıvrak bir zekânın izlerinin görüldüğü şiirleriyle Derjavin’in dahi dikkatini çekmeyi başarır.

Artık ünlü bir şair sayılmaya başlayan Puşkin, bu sıkıcı okul yıllarından sonra büyük bir eğlence susuzluğu ile Petersburg’un canlı yaşamına dalar.

Yazdığı ve birçoğu yasaklanan özgürlükçü şiirleri ve taşlamaları bu sıralarda dilden dile dolaşmaya başlar.

Rus edebiyatı tarihinde şiir, ilk kez olarak, herkes üzerinde hayranlık uyandırır.

Yeni doğan ve adeta üzerine titrenen bir çocuk gibi coşku ile büyümeye başlar.

Rus Çarı I. Aleksandr tarafından Kafkasya’ya atanır ve burada ünlü “Kafkas Esiri” ve “Bahçesaray” adlı destanlarını yazar.

Onun edebiyatında ne klâsik şiirin kuralcılığı ne de Romantizmin sahte, fantastik güzellikleri yer alır.

O, gerçeği duyumsar, gerçeğin içinden gelir ve onu olduğu gibi anlatmayı ister.

Kafkasya’dan dönen Puşkin’in Rusya’daki askeri yönetime karşı oluşundan dolayı dört yıl süreyle başkente girmesi yasaklanır ve ailenin sahip olduğu Mihaylovskoye köyünde yaşamak zorunda bırakılır.

Hükümet tarafından oğlunu gözetim altında tutmakla görevlendirilen babası da görevini canla başla yerine getirir.

Yirmi dört yaşındaki Puşkin, bu sürgün döneminde yedi yıl sonra tamamlayacağı Yevgeniy Onegin adlı romanını yazmaya başlar.

“Çingeneler”,

“Peygamber”

Boris Godunov”

İsimli önemli eserlerini de yine bu sürgün yıllarında yazar.

Bu uzun, sıkıcı ve gergin sürgün döneminden sonra Rus Çarı I. Nikolay tarafından Moskova’ya çağırılan genç şairin kaleminden çıkan her şey artık çarın sansüründen geçecektir.

Polis baskınları ve aşk serüvenleri ise Puşkin’in yaşamının ayrılmaz parçaları olur.

Puşkin, bir baloda eski yüksek rütbeli bir memurun kızı olan Natalya Gonçarova ile karşılaşır ve büyüleyici güzellikteki bu genç kıza âşık olur.

Natalya ise edebiyatla hiçbir ilgisi olmayan, Puşkin’i bir şair olarak umursamayan, aklı fikri kendine rahat bir yaşam sağlayacak bir koca bulmakta olan sıradan biridir ve ailesinin de ondan pek bir farkı yoktur.

Puşkin Natalya’ya evlenme teklif eder; Natalya ise, şairin evlenme teklifini belirsiz bir tarihte cevaplanmak üzere erteler.

Puşkin, bu durum karşısında umutsuzluğa kapılır ve Moskova’dan uzaklaşmak ister. Bu nedenle de, 1829’da, bir gözlemci olarak Rus ordusuna katılır ve Osmanlı topraklarına gelir.

Sonradan yazdığı “Erzurum Yolculuğu” adlı eserinde yol izlenimlerini anlatan Puşkin’in, daha başka birçok eserinde de Erzurum’dan aldığı esinler yer bulur.

Moskova’ya dönen Puşkin, Natalya’ya evlenme teklifini yineler.

Uzun çekişmelerden sonra Natalya’nın ailesini de ikna etmeyi başarır ve sonunda nişanlanırlar.

Natalya ise, bu duruma karşı kayıtsız kalır ve sadece izlemekle yetinir.

Natalya’nın bu tutumu da sonuna kadar böyle devam eder.

Yaşamını çekilmez kılan bir kayınvalidesi ve kusursuz ama yapay bir çiçek olan eşi vardır artık Puşkin’in.

Tabii bir de gerici polisler...

Bitmek bilmeyen soruşturmalar ve yasaklamalar yüzünden içi büyük bir acıyla dolsa da Puşkin, yazmaya devam eder.

“Yevgeniy Onegin”,

“ Don Juan” ,

“Veba Sırasında Ziyafet”

Gibi manzum trajedyalarını ve

“Dubrovski”,

“Maça Kızı”

Gibi önemli eserlerini bu dönemde yazar.

Gogol’la olan arkadaşlığı da bu döneme rastlar.

Öyle ki, Gogol’a ünlü Ölü Canlar romanını yazma fikrini Puşkin verir.

Bu dönemde hayatına George Charles d'Anthès adında biri girer. Puşkin, o sıralarda yazdığı birkaç imzasız mektup aracılığıyla, d'Anthès adındaki bu Fransız delikanlısının Bayan Natalya Puşkin’e kur yaptığını öğrenir.

1837’de d'Anthès’i düelloya çağırır.

Bu bir anlamda Puşkin’in ölüme meydan okuyuşudur. Çünkü, d'Anthès’in ordunun en iyi nişancılarından olduğu bilinmektedir. Puşkin de askerde egitim almistir ve cesurdur


27 Ocak 1837'de St. Petersburg yakınında Kara Dere'nin bir köşesinde düellonun yapılmasına karar verilir. Puşkin'in şahidi arkadaşı Danzas'tır. Düello'da kullanacağı silahı almak için gümüşlerini sattığı iddia edilir.

Düelloda Puşkin tarafından omzundan yaralanan d'Anthès, Puşkin’i karnından yaralamayı başarır. Büyük bir soğukkanlılıkla iki gün boyunca can çekişen Puşkin, Ocak ayının soğuk bir öğleden sonrası hayata gözlerini yumar.

Şairin öldüğünü duyunca evinin kapısının önünde toplanan ve Yevgeniy Onegin’in son baskısını kapış - kapış tüketen halk, şairin ölümü üzerine neredeyse hükümete karşı bir ayaklanma noktasına gelir.

Bu gerekçe ile olayların çıkmasından çekinen polis, bir gece yarısı, şairin tabutunu gizlice kiliseden alır ve Mihaylovskoye köyüne götürerek toprağa verir.

Gogol, “Puşkin, olağanüstü bir olaydır.” der;

Dostoyevski daha mistik bir tavırla

“ Puşkin, bize gelecekten haber veren bir peygamberimizdir.” der.

Puşkin, modern Rus Edebiyatı’nın oluşmasına en çok katkıda bulunan yazın ve düşün adamıdır.

Puşkin, klasik Batı edebiyatını ve Rus halk ruhunu sentezleyerek, Rus Edebiyatı’nda “gerçekçilik akımı”nı başlatan liderdir.

Aleksandr Puşkin'in düello günü uğradığı son yer; Peterburg Nevski Prospekt'de Wolf's şekercisidir (şimdiki Cafe Litteraturnia).

Bu cafede Puşkin'in balmumundan bir heykeli vardır.(alıntı)

Kafkas Esiri ve Bahçesaray’ı en yakın zamanda bulup okuyacağım. Sonrada sizlere anlatacağım…

Güzel kitaplar okumanız dileğiyle…

Nazan Şara Şatana

http:// http://www.facebook.com/#!/profile.php?id=100002892442552

http:// https://twitter.com/#!/nazansarasatana

 

 
Toplam blog
: 1731
: 4678
Kayıt tarihi
: 09.12.10
 
 

Turizmci; Genel müdür Yazar ; Romanlar, senaryolar müzikkaller... Sinema filmleri, TV filmleri.....