Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

12 Aralık '12

 
Kategori
Siyaset
 

Aleviler, Cumhuriyet Rejimi ve Mustafa Kemal

Aleviler, Cumhuriyet Rejimi ve Mustafa Kemal
 

  • 05.12.2012 tarihli Hem Kemalist Hem Sosyalist Olmak başlıklı yazıma, Milliyet Blog Sitesinin değerli kalemlerinden Mesut Selek Hoca, “Nihat Hocam, 'Dersim içeriğine' girmeyeceğim ;ancak yorumcuya verdiğiniz yanıtta,Mustafa Kemal'in Alevilere değer vermediğini,aşağıladığını;hatta ajan olarak yaftaladığını yazmışsınız.Elinizdeki kaynaklara dayanarak yazdığınızı var sayıyorum.Madem öyle,bugün Cemevlerinde,büyük boy Atatürk Resimleri asılıdır.Alevi-Bektaşi Törenlerinde,baş köşede, Atatürk resimlerini gördüğümüz kadar,Alevi vatandaşlarımızın yakalarında da Mustafa Kemal'in resimleri büyük bir sevgiyle taşınır.Bektaşi,Saz şâirlerinin türkülerinin dilinde,sıkça Atatürk söylemi vardır. Bu, bende kafa karışıklığı yaratıyor.Bu ne SEVGİ?..Bu ne coşku anlamak istiyorum. Açıklarsanız sevinirim...Selam ve saygılaımla...  05.12.2012 17:01” şeklinde bir yorum yapmak suretiyle, özünde Alevilerin neden Mustafa Kemal’e karşı büyük bir sevgi beslediklerini anlamak istediğini ifade etmiş.
  •  
  • Yanlış anlamalara mahal vermemek adına hemen bir parantez açarak bir noktaya vurgu yapmayı uygun görüyorum.
  •  
  • Bu satırların yazanı olan şahsım da Alevi kökenli bir ailenin çocuğudur ve Alevi-Bektaşi kültürünün içerisinde uzun yıllar ilk elden bulunmak durumunda kalmıştır. Uzun yıllar müzikle uğraşmış ve on yıl gibi uzunca bir dönem Arif Sağ Müzik Evinde bağlama eğitimi almış, bu süreçte birçok Alevi ileri gelenleriyle ilişkiler ve yakın dostluklar kurmuştur.
  •  
  • Ailem ve gerek anne tarafından ve gerekse de baba tarafından olsun, sülalemin geçmiş dönem kuşaklarının tamamı birer Mustafa Kemal hayranı ve sıkı birer Kemalistlerdir. Annem ve babam hayatta oldukları dönemde, hiçbir zaman Cumhuriyet Halk Partisi dışında bir başka partiye oy vermemişler, oy kullanmaya giderken de kalplerinin üzerine mutlaka bir Mustafa Kemal resmi ve CHP’nin amblemini takarak gidip oylarını kullanmışlardır. Şahsıma gelince, oy kullanmaya başladığımdan beri bir kez, o da SHP döneminde, 1994 yılı yerel seçimlerinde oyumu SHP adayı Zülfü Livaneli’ne vermiştim. Kullanmış olduğum diğer bütün oylar mutlaka sosyalist partilerden birisinin hanesine yazılmıştır.
  •  
  • Anne ve babamın neden Mustafa Kemal’e ve Cumhuriyete karşı bu denli sıkı bir bağlılık içerisinde olduklarını her zaman merak ettim. Zaman zaman yapılan aile içi sohbetlerimizde bu bağlılığın nedenlerine dair ipuçlarına kendimce ulaşıyordum. Bu bağlılıkta özellikle dört şey dikkatimi çekiyordu. Birincisi “Laiklik”, ikincisi “Eğitim”, üçüncüsü “Dersim Katliamı”, dördüncüsü ise “Mustafa Kemal’in aydın bir kişilik olduğuna ilişkin kati kanaat”.
  •  
  • Anne ve babamda dikkatimi çeken bu hususların tamamının diğer Alevi ileri gelenlerinde de ete kemiğe büründüğüne çok zaman şahit oldum.
  •  
  • Alevilerin, Osmanlı’nın boyunduruğundan çıkıp, Cumhuriyet döneminde Laiklik ilkesiyle birlikte bir nebze daha olsun rahat nefes almak durumunda kaldıkları aşikâr. Hele ki Alevi ailelerinde eğitime olan ilgi, diğer tüm toplum kesimlerinin çok daha ilerisinde olduğunu düşünürsek… Alevi ailelerinde kız çocukları başta olmak üzere, her çocuğu okutabilme çabası öyle sanıyorum ki dikkatlerden kaçacak bir durum değil. Dolayısıyla eğitime ilgi duyan Alevi ailelerinin, yeni yetme kuşaklarının zihinsel arka planları resmi devlet ideolojisiyle harmanlandı ve laiklik ilkesinin evrensel boyutu hiçbir zaman sorgulanmadı. Örneğin; “Neden Diyanet İşleri Başkanlığı denen bir kurum vardır?” sorusu Aleviler tarafından daha yakın zamana kadar hiç sorulmadı. Örneğin; “Var olan Diyanet İşleri Başkanlığında neden Alevilerin temsil hakları yoktur?” sorusu da daha yakın zamana kadar Aleviler tarafından hiç sorgulanmadı. Buna rağmen Aleviler, Cumhuriyet rejiminin mihenk taşı olan laiklik ilkesine sıkı sıkıya bağlı kaldılar. Oysa Aleviler, Cumhuriyet rejimi boyunca gerek Dersim’de, gerek Maraş’da, iki kez Sivas’da, Malatya’da, Çorum’da kitle katliamlarına maruz kaldılar. 12 Ekim 2010 tarihinde Cumhuriyet, Bizim Canımızı Ne Çok Yaktıbaşlıklı bir yazı yazmıştım. Bu yazıda bir Alevi ailesinin mevcut rejim içerisinde ne türden zorluklarla karşı karşıya olduğuna ilişkin bir takım ipuçları vermeye çalışmıştım.  Buradan hareketle Alevilerin neden Mustafa Kemal’e ve Cumhuriyete bağlı olduklarına ilişkin görüşlerimi açıklamak yerinde olacaktır.
  •  
  • Bilindiği gibi Yunan ordusu Milli Mücadele öncesi Ankara önlerine kadar gelip dayanmıştır ve Mustafa Kemal, Milli Mücadeleye destek toplamak adına Dersim aşiretleriyle, Kürt aşiretleriyle çeşitli pazarlıklara girişmiş, destek almak adına bu kesimlere mavi boncuk dağıtmıştır. Milli Mücadeleye Kürt aşiretleri ve Dersim aşiretlerinin desteği ciddi boyutlarda olmuş ve bu dönemde toplam 27 tane Kürt ve Alevi ileri gelenleri birinci meclise vekil olarak gönderilmişlerdir. Mustafa Kemal Milli Mücadele öncesinde Dersim aşiretleriyle ve Kürt aşiretleriyle görüşmelerini bitirip destek aldıktan sonra, Hacı Bektaş dergâhına gider ve dergâhın postişini Celalettin Çelebi ve diğer Alevi dedeleriyle görüşme yapar. Bu görüşmede Alevi dedeleri Mustafa Kemal’e, “Cumhuriyeti ilan edecek misin?” diye sorarlar. Mustafa Kemal, Alevi dedelerine, kısık bir sesle, “Aramızda kalsın, Cumhuriyeti ilan edeceğim” der. Mustafa Kemal’in bu yaklaşımına karşın Alevi dedeleri, “Mehdi gökten asasıyla indi, hepimizi kurtaracak” derler ve Mustafa Kemal ile dergâhın postişini Celalettin Çelebi’yi başbaşa bırakarak görüşmeden çıkarlar. Mustafa Kemal ve Celalettin Çelebi arasında “Pir Evi Protokolü” adı altında bir anlaşma imzalanır ama bu anlaşmanın içeriğinin ne olduğu bu güne kadar ortaya çıkmamıştır. Celalettin Çelebi, Milli Mücadeleyi yürüten birinci mecliste, meclis başkan vekilliği görevine getirilir.
  •  
  • Mustafa Kemal’in, Alevi dedelerine cumhuriyeti ilan edeceğini söylemesiyle birlikte, Alevi dedelerinin gözünde Mehdi mertebesine yükseltilir ve Alevi toplumu içerisinde bu görüş dalga dalga yayılır. Ne var ki Cumhuriyetin ilanı ve sonrasında Mustafa Kemal’in gücü eline almasıyla birlikte her türden muhalif görüşlerin kimi gerekçeler ileri sürülerek tasfiyesi süreci başlatılır. Eski İttihatçiler, daha önce üzerinde anlaşma yapılan hususların hayata geçmesini isteyen Alevi vekillerin tasfiyesi, aynı şekilde Kürt vekilleri tasfiye etme süreci devam eder. Bu tasfiye süreci uzun yıllar devam eder. Göstermelik olarak iki kez çok partili rejime geçiş yapılamaya çalışılır ama esas mantık burada, muhalifleri ortaya çıkartma girişimidir. Bu muhalifler 1923 ve 1925 aralığında Terakkiperver Halk Fırkasında ortaya çıkmış, Terakkiperver Halk Fırkası’nın kapatılmasından sonra muhalifler, 12 Ağustos 1930 tarihinde kurulan Serbest Cumhuriyet Fırkası etrafında toplanmışlardır. Burada ilginç olan bir noktaya dikkat çekmek istiyorum. “İzmir Suikasti” sonrasında yapılan yargılamalarda, idam cezasına çarptırılan, Sarı Edip Efe, “Bu suikast girişiminden hükümetin haberi vardı” demesi ilginç bir ayrıntıdır. Zira Mustafa Kemal’in, İzmir’e yapacağı geziyi aksatması, sanki bir şeylerin tezgâh olduğuna dair kanaatleri güçlü kılıyor ve tasfiye sürecinin önemli bir halkası olduğunu insan düşünmeden edemiyor. Dikkat edilirse, Terakkiperver Halk Fırkası, İzmir Suikasti ve Serbest Cumhuriyet Fırkası deneyimleri, karşımıza birer tasfiye operasyonunun kilometre taşlarının döşenmesi gibi çıkıyor. Aynı şeyi Dersim’de de görmekteyiz. Kendilerine verilen sözlerin tutulmaması üzerine Dersim İsyanı başlıyor ve bu isyan da tıpkı diğer isyanlar gibi kanlı bir şekilde bastırılıyor. Çünkü Mustafa Kemal, tasfiye sürecine başladığı andan itibaren, yani 1926 yılından beri “Dersim’i hizaya getirecek”planların içerisindedir. 1938’de son darbesini Dersim’e indirir.
  •  
  • Dersim Katliamı üzerine ailemiz içerisinde çok zaman sohbetler yapılmıştır ve o dönemi yaşayan annem henüz daha küçük olmasına karşın, köylerinin üzerinden sürekli uçakların geçtiğini ve dedemin iç geçirerek, “Bu uçaklar bizim insanlarımızı bombalamaya gidiyor” dediğini söylerdi. Dedemin duvar diplerine çöküp, gizli gizli ağladığını annem anlatmıştı. Kimi zaman da en büyük dayımla gizli yollardan giderek, Dersimlilere yardım götürdüğünü anlatmıştı annem. Tutuklandıklarını ve bir hayli de işkence gördüklerini söylüyordu. Ne var ki gerek annem olsun ve gerekse de babam olsun, Dersim Katliamını direkt olarak Celal Bayar’ın üzerine yıkmışlar, hiçbir koşulda Mustafa Kemal’e bu hususta toz kondurmamışlardır. Salt bu yüzden, çok partili rejime geçildiğinde, Celal Bayar tarafında yer almamışlardır. Bu durum sadece annem ve babam özelinde değil, hemen hemen tüm Alevi ileri gelenlerinde de benzer bir bakış açısı vardır. Ama ilginç olan ayrıntıda Alevi toplumunun içerisinde pek fazla göze çarpmamaktadır. Bir tarafta Hacı Bektaş diğer yanda Pir Sultan Abdal… Hacı Bektaş çevresinde toplanan Alevi toplumunun rejime daha bir sıkı sıkıya bağlı olduğunu görüyoruz. Pir Sultan Abdal çevresinde toplanan Alevilerin rejimi sorguladıkları daha net bir şekilde görülmekte… Dikkat buyurunuz, devlet erkânı her yıl Hacı Bektaş şenliklerine cümbür cemaat katılır ama Pir Sultanı anma etkinliklerine devlet erkânından kimse katılmaz. Nitekim Sivas Madımak katliamında, kolluk güçlerinin seyirci kalmayı tercih etmeleri de aslında bizim yukarıdaki görüşlerimizi teyid eder cinstendir.
  •  
  • Geriye dönüp de 90 yıllık cumhuriyet tarihine baktığımızda, rejimin Alevilerin mağduriyetine ilişkin her hangi bir adım atmadığı ortada. Sessiz kalma ve haklarını talep etme hususunda silik bir toplum olma yolunu tercih ederse Aleviler, sistemin balyozu tepelerine inmeyecektir. Aksi durumda, Osmanlı döneminden farklı olmayan muamelelere tabi tutulacakları Dersim ve diğer kitle katliamlarında Alevilerin gözüne sokulmuştur.
  •  
  • Bencileyin şöyle düşünmek pek de yabana atılacak bir durum değildir.
  •  
  • Şu dönemde siyasal İslamcı bir partinin iktidarı söz konusudur ve böyle bir partiyle Alevilerin uzlaşı içerisinde olması zordur. Zira bu türden siyasal yapılanmaların zihinsel arka planında Alevileri hedef almak son derece normaldir. Daha yakın zamandan itibaren Başbakan dahil, diğer bakan ve vekillerin Alevileri hedef alan açıklamalarının mürekkepleri kurumadı. Bir anlamda, Alevilerin durumu “Kırk katır mı, kırk satır mı” durumunun cuk oturduğu bir hali önümüze koyuyor.
  •  
  •  
  •  
  •  
  •  
  •  
  •  
  •  
 
Toplam blog
: 1509
: 1145
Kayıt tarihi
: 07.08.07
 
 

Yazarım... Okurum... Öğrencilik yıllarımda çok yazdım... Kompozisyon derslerinde yazdım... Duvar ..