Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

04 Ekim '12

 
Kategori
Futbol
 

Alex, Fenerbahçe’ye zarar vermeden “güle güle“ gitmeli

Alex, Fenerbahçe’ye zarar vermeden “güle güle“ gitmeli
 

“Alex, Fenerbahçe’den böyle ayrılmamalıydı.” dendi.

Alex’in, kovulduğu, ayrılmak zorunda kaldığı gibi bir kanı/ algı, taraftarı üzdü. Üzülme, tepkilere yol açtı; tepkiler giderek yoğunlaştı. Bunda Alex sevgisinin yanı sıra, Alexin yapmış olduğu kısa açıklamanın da katkısı vardı. “Ayrılık ilanı” diyeceğimiz açıklamasında geçen, Fenerbahçe bir oyuncu kaybetti, ama bir taraftar kazandı.” cümlesi, duygusal olduğu kadar, anlamlıydı.

Bu övgüye değer cümle için biz de Alex’i alkışladık.

Ancak, Alex’in internet sitesindeki açıklaması oldukça ilginçti. Açıklama, ilginç olmanın ötesinde Aykut Kocaman ile Aziz Yıldırım hakkında çarpıcı ifadelerle doluydu.

Önce, Aykut Kocaman’la ilgili bölümüme bakalım:

Alex, “kadro dışı” bırakılmasını, Aykut Kocaman’ın ağzından şunları aktarıyor:

“...’Ben teknik direktörüm ve takımın liderliği bende. Ama sen çok büyüksün ve kuvvetlisin. Seni planlarım içerisine alamam, bundan dolayı böyle bir karar aldım.’ dedi.”

Alex’in dedikleri, Türkçe’ye gerçekten böyle mi çevrilir, bilemeyiz. Böyle olduğunu varsayarak “fikir cimnastiği” yapalım.

Aykut Kocaman’ın “takımın liderliği”nin kendisinde olduğunu söylemesini atalım bir yana. Ama, “Ama sen çok büyüksün ve kuvvetlisin.” demesini düşünmenin anlamı da yoktur, mantığı da... Öğretmen-öğrenci ilişkisi gibi düşünürsek Kocaman-Alex ilişkisini, böyle bir cümlenin anlamsızlığı, gereksizliği yorum bile gerektirmez.

Futbolcu için “çok büyük ve kuvvetli” olduğunu göstermenin yeri “saha”dır.

Alex, böylesi mantık dışı bir cümleyi Aykut Kocaman’a mal etmekle, “ofsayta düşmüş”, doğal olarak “attığını sandığı gol” geçersiz sayılmıştır.

Aykut Kocaman,  çevirmen Samet Güzel’i tanık göstererek böyle cümle kullanmadığını söyledi; kibarca Alex’i yalanladı. “Ayrılırken insanlar, diğer insanların canını acıtmak için söylemler yapmamalı. Ne kurum ne bireylerin böyle açıklamalar yapmaması gereklidir." dedi.

Gelelim Aziz Yıldırım’la ilgili bölüme:

“Başkanın odasına 16.15'te girdim ve 16.18'de de çıktım. 8 yıllık kulüp tarihinde ki varlığıma 3 dakikada karar verdi. Başkan, ‘Evet, konuşabilirsin’ dedi. Ben de Teknik direktörün kadro dışı bırakılmamla ilgili kararını nasıl değerlendirdiğini sordum. "Karar senin! İstersen ayrı çalışırsın, istersen gidersin" şeklinde cevap verdi, benim eski başkanım. Böylece de bitti.”

Bu cümleleri, Aykut Kocaman’a mal edilen o cümle gibi yorumlamak gerekmez; doğrudan, Aziz Yıldırım’ın dediklerine bakmak gerekecek:

“O gün ’4’te geliyorum’ dedi, 4’ü çeyrek geçe geldi. Odaya aldım. Elinde hala telefonu vardı, hala yazıyor. Bir büyüğünün karşısında ayak ayak üstüne attı. Hala tweet atmaya devam ediyordu, yüzümüze bakmıyordu. ’Benim durumum ne olacak’ dedi. ’Sen ne istiyorsan o olacak’ dedim. ’Hoca beni kadroda düşünmediğini söyledi. Siz ne düşünüyorsunuz?’ dedi. Kalmak istiyorsa, takımla birlikte kadroda olmayacağını söyledim. O da gitmek istediğini söyledi.”

*****

“Alex, Fenerbahçe’den böyle ayrılmamalıydı.” dendi.

Alex’e güzel bir uğurlama, “veda töreni” yapılmalıydı, diyenler çoktu. Doğrusu da buydu. Ama Alex, Aziz Yıldırım'ın deyişiyle, “Sana veda edelim, yemek verelim" önerisine yanıtı “İstemem” olmuş.

Alex, son tavrıyla kafalarda soru işareti yarattı. Pazartesi günü de bir toplnatısı yapacakmış. “Laf yarışı” sürek demek.

Futbolcu, başkan, teknik direktör ilişkisi, gün gelir, istenmeyen boyutlar kazanabilir. Bunlardan biri, kişisel hırsı, çıkarları için kulübün “kurumsal kimliği”ne zarar verirse, oraya kadar kazandığını yitirme yolunu açmış/ seçmiş olur.

Kim büyük?

Aziz Yıldırım mı?

Aykut Kocaman mı?

Alex mi?

Taraftar mı?


Konuşmalarda, hitaplarda, teşekkürlerde hepsi, saygı/ vefa borcu gereği “büyük”tür.

Ama asıl ve kalıcı “büyük”, söz konusu olan “kulüp”tür.

Hizmet için gelenlerin, görevleri şöyle ya da böyle bittikten sonra, giderken “kulüp”e zarar vermeden gitmeleri gerekir.

Zarar vermemenin bir yolu da “susmak”, olanları olağan karşılamaktır.

Unutulmasın, “susmak”, yenilginin, yenilgiyi kabullenmenin öteki adı değildir.

Herkes, sevgide, saygıda, kusur etmesin; “vefa”nın bir semt adı olmanın ötesinde derin bir anlamı olduğunu düşünsün, unutmasın!

Gelen için “hoşgeldin”, giden için de “Yolun açık olsun, unutmayacağız seni, sen de unutma bizi” densin!

“Anket” türü soruları yanıtlar gibi, o haklı, bu haksız demenin anlamı yok.

Alex, Fenerbahçe’ye zarar vermeden “güle güle“ gitmeli.


http://www.facebook.com/turgutcelik

https://twitter.com/#!/turgutcelik

turgutc@ttmail.com



 

 
Toplam blog
: 2458
: 2418
Kayıt tarihi
: 10.11.08
 
 

24 Kasım 1944'te İspir'de doğdum. Ankara Kurtuluş Lisesi'ni, Dil ve Tarih - Coğrafya Fakültesi Tü..