Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

11 Ekim '13

 
Kategori
Söyleşi
 

Ali İpek’le çok bilinmeyenli denklemler Kitabı: Ruhsatsız düşler

Yepyeni bir öykücü Ali İpek. Yirmibir öykü var “Ruhsatsız Düşler “Ç” adlı kitabında. Yirmibir muamma. Neredeyse her tümcesine bir, bazen iki, hatta üç öykünün yüklendiği öyküler. Şehla bakışlı genç, bakışındaki özgün derinliği öykülerine de yansıtmış. Farklı bakıyor, farklı görüyor, farklı algılıyor ve farklı yazıyor. Yazın kimliğine damgasını vuran üç kültürel unsurdan her biri başka bir tat katmış öykülerine, başka bir renk, başka bir koku, başka bir nakış. Kendi deyimiyle “hanede Kürtçe, sokakta Arapça ve okulda Türkçe'nin konuşulduğu” bir toprağın, Mardin’in öykü yüzü o. Toplumsal yaşamın hırpaladığı, yaraladığı, hata yaptırdığı, kusurlu hale getirdiği bireyin; modern ahlaksızlığın çürüttüğü kültürün derininde saklı çıbanları neşterliyor. Kan ve irin yüzeye çıkmıyor ama, çok daha derinlere sızarak, öykünün bedeni tarafından emiliyor ve tekrar bedenine dönüyor panzehir olarak. Yaşamın ve ruhsal dehlizlerin görünmeyenlerindeki gizemli, içsel yolculuklara okur yolcularını da yoldaş ediyor. Sürprizleri de yok değil elbet öykülerinin; çok. Ancak klasik anlamda sürprizler genellikle öykünün sonunda olmasına karşın Ali İpek öykülerinin hepsinin her yerinde çıkıyor karşımıza. Bazen öykünün, en başında, bazen de tümcelerin ortasında ya da her ikisinin de sondan bir önceki bölümünde. Onu biraz da kendi dilinden konuşturmak istedim. Sorular sordum, yanıtlarını aldım. Bir de bu yönden yaklaştım Ali İpek öykücülüğüne:

“Parantez dahi parantez içinde” (s.8) tümcesini senin  öykü biçemine(üslubuna) bir gönderme olarak düşünebilir miyiz?

Biçemsel olarak evet kimsede pek göremediğim bir durum bu. Üzerime yapıştı ve ben pek de rahatsız değilim bu tür derinliklerden. Buradaki ehemmiyet şu aslında; parantezin oluşması için malumunuz bir durumun ya da açıklamanın yapılması gerekir. Açıklamayı yapacağımızın yerin dahi sınırlı olmasını dile getirmek istedim parantez içinde…

Hurufuliğin harflerle bir ilgisi var mı? Senin harflerinle, senin harflerinden oluşan “Ruhsatsız Düşler “Ç”” başlıklı öykünle bir bağı var mı? “Ç” kimdir, nasıl yaşıyor, ne yapmak istiyor?

Öykücüler arasında şöyle bir gönderme var aslında. Yazar ne yazdıysa sanki kendini yazıyormuş gibi algılanmıştır bugüne değin fakat esas olan yazarın anlam yüklediği, beslediği büyüttüğü ya da büyütemediği kahramanları ile özdeşleştirme durumunun olmaması kanaatindeyim. Ç’nin öyküsü başlı başına bir serüven. Ben bile onunla beraber görmediğim yerleri dolaştım. Gayesi her ne kadar ün gibi gözükse de Ç arayış içinde herkes gibi. Ben de onu çok aradım kaç senemi aldı bir bilseniz…

“Olduğu yere yığıldı. Birden yığılmıştı.”(s.50)Zaman kavramının senin için anlamı nedir? Bir tümcede ya da paragrafta zamanları iç içe kullanmak gerekir mi?

Zaman, yer, mekân iç içe olabilir bazen tek cümlede. Bazen vakit geçmek nedir bilmezken, bazen de suya yazılan takvimlerle karşılaşmamız doğal değil midir?

Kâğıt neden kötü kokar?(s.9)

Her kâğıt değil. Orada, içinde bulunduğu kâğıt olabilir mesela. Ya da şöyle söyleyeyim. Üç kağıtçı dendiğinde aklımıza gelen dalavereci, düzenbaz…vs. nedendir? Belki üç adet kâğıt vardır elinde. Ya da durup dururken hatta ortada hiçbir şey yokken Burnuma kötü kokular geliyor demek gibi bir şey.

“Geldiğin kitapta soldan sağa gitmek”(s.11.) ve sonrası?

İbranice ve Arapça da sağdan yazılma söz konusu. O konu da ilginç gerçekten. Çivi yazısı dediğimiz yukarıdan aşağıya yazılıyordu. İnsanlık tarihine bakıldığında, Latin harflerini kullanan Batı kültürleri yazı yazarken yağlı leke bırakan ve çabuk kurumayan bir çeşit mürekkep kullanıyorlardı.Sağ elini kullanan biri sağdan sola doğru yazmaya başladığında kalem tutan eli daha önce yazmış olduğu satırların üzerine basmak zorunda kalıyordu.Bu durumda ya yazının kuruması beklenecekti yada mürekkep ele buluşacak ve yazı okunmaz hale gelecekti.Sol eli ile yazanlar için sorun yoktu. Bu zorunluluktan dolayı insanlar soldan sağa yazma tekniğini geliştirdi. Ç ise aradığı harfleri satır aralarından takip ettiği için yazılış şekline göre ilerledi.

“Onu şifreli satırlarla yazdırılan bölüme götürün ve ayılmasını bekleyin”(s.11)?

Şifreli satırlarda gönderme de söz konusu keşke bu soruyu ç ye sorsaydım ama o da pek anlamaz galiba. Ebced hesabına gönderme olabilir.

“bana ateş vermeyin, beni ateşe verin”(s.13) felsefesi?

Zerdüştlüğün doğuşunda da yangınlar, etkiliydi elbette. Ç deki felsefesi ya da derinliğidir önemli olan. Arayıştaki biri aradığı bilinmezliğin kendisine gelmesini beklemez.

“Ayn”(s.14) harfinin bireysel ve toplumsal anlamı?

Türkçe'de karşılığı yok olarak bilinen bir harftir. Arap alfabesinin on sekizinci harfidir. İbranice ayin olan karşılığı da vardır. Ses telleri sıkıştırılarak gırtlaktan çıkar. Âlemde var olan maddi şeyler işte…

“Kitabın içine girmek, dışına çıkmak?” (s.16)

Kitaba bakarken aslında içine gireriz ister istemez. Buna kapak da dahildir.

“Ney’e üflenmiş “Ç” ve ney’den çıkan nefese yazılmış “Elif”(s.17)?

Ney çalınırken, çalan kişinin nefesi ile alakalı soğuk üflemesi gerekir. Bu zor bir tekniktir. Çünkü insanın içinden gelen nefes sıcaktır fakat yine de soğuk üflendiğinde ses çıkar. Çıkan ses ise yeterince sıcak mıdır bilemem. Kişiden kişiye hatta kulaktan kulağa değişebilir.

Aşkın adresini sana sorsam?

Hangi muhitte oturduğunu bilmiyorum gerçekten ama şu da bir gerçektir ki kime sorsan gösterir.

“Babamın elleri de o kadar büyük değildi.”(s.26)

Boyama kitabı adlı öyküde çocuğun gözünden algılanan bir durumu anlattım. Çocukken her şey kocaman gelir ama büyüdüğümüzde asıl kocaman olanın kendimiz olduğunu algıladığımızda durum değişir.

CER(E) YAN(s.27)’ın sürprizi nedir?

Sürpriz bugüne kadar açıklanmadığı için bana da düşmez sanırım.

“IŞIKSIZ SONBAHAR”(s.32)da, “On yedi antibiyotik” iki kez kullanılınca otuz dört mü oluyor?

Rakamlarla aram iyi değildir. Gördüğümü yazdım. Öldürecek kadar mı deseydim?

MOR SARMAŞIK:(s.42) Ölü bir baba neden ve nasıl düş görebilir ki?

Bu soruyu Ali İpek yanıtsız bıraktı. Bence de kitabı okuyanlar yanıtlasın.

“Aşkıma kan lazım?”(s.45.) mı?

Aşkta kanama var ise takviye gerekir sanırım ama bu takviye aynı değerdeki başka bir kan ünitesi değil. Sadece üzeri tozlanmış duyguları tekrar açığa çıkarmak olabilir.

“HAZİRAN DERESİ”(s.51): Bir dede hem düşte hem gerçekte nasıl ölebilir ki?

Dedem öldüğünde yazmıştım bu öyküyü. Çok yaşlıydı. Her gün gözlerimizin önünde ölüyorken, gerçekte öldüğünü duyduk. Bir daha öldü ama bu son ölüm farklıydı. Düşlerimizde olacağından emindik. Bir daha göremeyeceğimize ağladık gerçekte.

Neyin “2 LEM” ?(s.57)i ve neden

Ayrılık nedir? Gitmek mi gitmemek mi? Ya da görmek mi görememek mi? Bazen bir anne karnında olduğu halde çocuğundan ayrı kalabilir. 2 lem öyküsü, terk etmekle etmemek arasında. Kahramanımız gidemiyor. İkilemin nedenselliği de şu galiba; iki şık arasında kalmak… eğer sunulan iki seçenek eşdeğer ise ikilem olur. Asıl düşündüren şu belki cennet ile cehennem neden ikilem?

SEREXWAZ(s.60)’ı da sen anlatır mısın bize?

Serexwaz, fide anlamına gelen yöresel bir sözcük. Çoğu kimse kullanmaz bilen bilir sanırım. Fidye üzerine yazılmış tanrı ile uğraşan ermiş birinin öyküsü.

Evlerin çatılarıyla, katlarıyla (s.74.,82.,84) ilgileniyor musun?

Sanırım damları ile meşhur bir coğrafyadan gelmenin etkisi bu. Çatı katı adlı öyküdeki çatıya çıkan kadın ile onu ikna etmeye çalışan adam arasında. Bir insan neden çatıdan ya da damdan ya da yüksek bir yerden atlar? Düşmek için mi? Düşüp ölmek için mi? Sanırım benim nazarımda çatıya çıkan kişi bir şeylere tutunamadan düşüp ölmeyen kişidir.

SAKSIDAKİ BEKLEYİŞ(S.93):Saksıda kim, neyi bekler ki?

Bitkisel hayata giren birinin saksı ile eşdeğer görülmesi söz konusu. Gözler önünde olan çiçekleri gün geldiğinde bitkisel hayata girmiş birini duyduğumuzda ya da göz teması ettiğimizde benzetiriz. Belki çiçek de benzetilme takviminin yapraklarını döküyordur.

Umut veren bir öykücü Ali İpek. Öykücülüğümüze katkı yapacağına içtenlikle inanıyor, “Ruhsatsız Düşler “Ç” adlı bu ilk öykü kitabından “Çatı Katı” adlı öyküsünü paylaşıyorum.

 

 

 

 
Toplam blog
: 74
: 569
Kayıt tarihi
: 11.03.10
 
 

1954 yılında Kars’ın Arpaçay ilçesine bağlı Bardaklı köyünde doğdu. Türkiye’nin çeşitli yörel..