Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

26 Mayıs '08

 
Kategori
Öykü
 

Ali'nin günlüğü-2

Bilindiği üzere; Ali Dedeşin, Nazilli İlköğretmen Okulunu kazanıp, köyden üç arkadaşı ile okula başlamış, ve okul hayatı gayet mutlu bir şekilde devam ederken, Ali de günlük tutmaya devam ediyordu.

Bir gün akşamı Ali Günlüğünü açarak, o gün sınıfta ve sonrada okulun bahçesinde devam eden enterasan bir olayı yazmayı düşünüyordu.

O gün sınıfta, Balıkesirin, Sındırgı ilçesinin, bir köyünden gelen, Nazif isimli arkadaşı ile tarım üzerine bir münazaraya girmiş, Ali; Tarımda yapılacak Krizmanın verimi en az %50 artıracağını söylüyor, Nazif de yok artırma olmaz, bol bol hayvan gübresi ile tarımda verimin artacağını söylüyordu. Ali arkadaşına hak vermekle beraber, kırizmanın da yapılmasını, hayvan gübresinin krizma yapıldıktan sonra verilmesinin verimi çok artıracağını söylüyordu. Nazif de kırizmaya gerek olmadığını, verilecek hayvan gübresinin su ile bitkilerin köküne ulaşacağını, yeterli verimin o şekilde de alınabileceğini iddia ediyordu. Bu tartışma tenefüste de devam etti. Ali, yapılacak kırizma ile toprağın hava alacağını ve verilecek gübrenin daha faydalı olacağını iddia edip duruyordu.

Tenefüs bitip, ders zili ile sınıfa girdiklerinde, Tarım öğretmeni İbrahim Kaya beyin dersi olduğundan, İbrahim bey derse geldi. İbrahim bey öğrencilerin çok sevdiği bir öğretmendi.

İbrahim bey öğrencilerine, okuldan mezun olduktan sonra, atanacakları köyde; Muhtar ve İmam ile bir üçlü oluşturacaklarını, öğretmenin; öğrencilerinin yanı sıra köylerdeki çiftçilere de burada, Tarım dersinde öğrendiklerini anlatacaklarını, anlaktılanların uygulamaya konulduğunda; ülke tarımının gelişeceğini, bu şekilde köylünün ve ülkenin kalkınacağını anlatıyordu. Ve ayrıca Makinalı tarım ve sulu tarımdan bahsediyordu. Çocukların içinde Makinalı Tarımın ne olduğunu bilen hemen hemen hiç yoktu. İbrahim bey onuda anlatıyordu. Traktör denilen bir makinanın arkasına pulluk takıp, tarlaları sürdüğünü ve ekimin yapıldığını, at veya öküz ile bir ayda sürülecek bir arazinin bir günde sürüldüğünü, hem verimin arttığını, hemde işlerin kolaylaştığını, Traktörün motor gücü ile çalıştığını, yakıt olarak Gazyağı veya Mazot kullandığını söylüyordu. Ali Dedeşin, Gazyağını duymuştu, ama görmemişti. köylerinde; bazı kişilerin tiske (Şinanay) isimli lambayı, Gazyağı ile yaktıklarını duymuştu. Kendileri ışık için Çıra yakıyorlardı.
Tarım öğretmeni İbrahim Bey anlatmaya devam ediyordu:

Ulu önderimiz Mustafa Kemal Atatürk ne demişti" Köylü Milletin Efendisidir", siz köylerdeki bu efendiliği, verimli tarıma, sulamaya, değişik ürünlerin yetiştirilmesine, yapılan hayvancılığın geliştirilmesine, hayvanların gübresinin atılmamasını sağlayıp, tarım arazilerine dökülmesini sağlayacaksınız, sizler köylerimizde birer ışık olup, ülkemizin, çağdaş ülkelerle aynı seviyeye gelmelerini sağlayacaksınız, sizlerin her konuda bilgisi olmak zorunda, sizler tarım ve hayvancılığın yanı sıra, sağlık bilgisine de sahip olacaksınız. Köylü sizlerden çok değişik konularda hizmet bekliyor, haydi daha çok çalışmaya ve daha çok öğrenmeye çocuklarım! diyordu.

Bir ders önce Ali ve Nazif arasında başlayan münazara konusunu, ibrahim beye açtılar. İbrahim bey iki tarafı da dinledikten sonra; Çocuklarım, ikinizde haklısınız, ancak Ali'nin söylediği verimi daha da artıracaktır. Çünkü toprak havalandırılır ve hava alırsa, verim daha da artacaktır dedi. Ali bir münazaradan daha galip çıkmıştı. Arkadaşı Nazif gelerek Ali'yi tebrik etti ve haklıymışsın, öğretmen de aynı şeyi söyleyince aklıma yattı dedi.

Ali Dedeşin bunları günlüğüne bir bir yazdıktan sonra, derin bir uykuya daldı. Ali uykusunda; Annesini, babasını, kardeşlerini, dedesini, ninesini ve köydeki tüm tanıdıklarını gördü. Köye geliyordu ve köydeki tanıdıkları kendisini karşılayıp, Ali Öğretmen olacakmış, hoş geldin Ali diye bağırlarına basıyorlardı. Ali de köylerindeki, kendisine gösterilen bu ilgiden çok memnun oluyordu.

Okul devam ederken, Sömestir geldi çattı. Herkes 15 gün memleketine gidecekti. Tatile girmek için düzenlenen törenlerde; Her sınıftan iftihara geçenlerin isimleri okundu: Okul Müdürü Sadi bey, iftihara geçen her öğrenciye birer dolma kalem hediye etti. Ali Dedeşin de iftihara geçenlerin içindeydi. Dolma kalemini aldıktan sonra, nasıl kullanılacağını merak ediyordu. Çünkü o zamana kadar hiç Dolma kalemi olmamıştı. Gerçi okulda öğretmenleri Saadettin Bey'in bir dolma kalemi vardı. Ve onunla yazıyordu, ancak Ali hiç yazmamıştı. Arkadaşlarından, Denizli'li Hasan, Dolma kalemin mürekkep ile yazdığını, mürekkebin; kalemin arka kısmı ile içine çekildiğini, kalemin yavaş yavaş mürekkebi bırakması ile yazı yazıldığını anlattı. Ali de bunları kafasının bir yerine not ederek, tatilde; günlüğünü dolma kalemle yazmaya karar verdi.

Törenden sonra çocuklar 15 günlük sömestir tatili için köylerinin yolunu tuttular. Ali ve köyden üç arkadaşıda yola çıktılar. Kasabalarına kadar her şey normaldi. Kasabadan köye varıncaya kadar, çok büyük ezgi çektiler. Çocuklar köyden çıkmadan çobanlık da yaptıkları için dağda bayırda koşmaya, oynamaya alışıklardı. Ancak geçen 5 aya yakın sürede, rahata alışmışlardı.

Köyde Ali ve arkadaşları büyük bir çoşku ile karşılandılar. Ali ve diğer çocukların aileleri, çocukları ile gurur duyuyorlardı. Diğer ailelerde, büyük bir kıskançlıkla, çocukları seyrediyorlardı.Ne de olsa kendi çocukları sınavı kazanamamıştı. Köylerinden ilk defa böyle 4 çocuğun uzak diyarlara okumaya gittiği vaakiydi. Köyün tarihinde başka yoktu.

Ali Dedeşin ve arkadaşları, bir dönem içinde öğrendiklerini(özellikle tarım dersinde)aileleri ve yakınlarına anlatıyordu. Onlarda pür dikkat dinleyip, söylenenlerin kendilerine makul gelenine hemen destek veriyorlardı.
15 günlük tatil çok çabuk geçmişti.Çocuklar okullarına döneceklerdi. Ayrılmaları yine çok zor oldu. Bir tarafta arkadaşları ve öğretmenlerini özlemişlerdi. Bir taraftan da ailelerinden ayrılmayı hiç istemiyorlardı.

İşte yine okula gelmişlerdi ve dersler kaldığı yerden devam ediyordu. Daha fazla bilgi öğrenmeye başlamışlardı. Okulun yemekhanesinde birde büyük sandık şeklinde radyo vardı. Yemek saatlerinde bazı nöbetçi öğretmenler, radyoyu açıp, ajans (haber)dinliyorlardı.

Ders yılının sonrlarına yaklaşmışlardı. Öğretmen İbrahim KAYA nöbetçiydi. Akşam yemeğinden sonra radyoyu açtığında; Marşlar çalıyor ve Hasan Korkmazcan, kahramanlık türküleri söylüyordu. Arada bir erkek konuşuyor ve Milli Güvenlik Konseyinin şu numaralı bildirisidir; deyip: Sokağa çıkma yasağından, gazetelerin neleri yazacağından, neleri yazamıyacağından bahsediyordu.

Öğretmen İbrahim bey, radyoyu kapatıp; Çocuklarım, ordu ihtilal yaptı ve hükümeti devirip, yönetime el koydu. Bu yasaklar, hükümet yerine kendisini koyan Milli Güvenlik Konseyi'nin kararlarıdır. Sizler okul dışına çıkmadığınız için, sokağa çıkma yasağı sizler için geçerli değildir. Okulun bahçesine çıkıp, oynayabilirsiniz. Memleketimiz; bundan sonra daha iyi günler(!) görecektir, bunu hep birlikte yaşayarak göreceğiz dedi.

Olan 27/05/1960 ihtilali idi. Ordu Demokrat Partinin, Adnan Menderes başkanlığında kurduğu hükümeti yıkmış, yerine kendi atadığı bir hükümeti işbaşına getirmişti. Hükümet yetkililerinin hepsini, Yassı adaya hapsetmişti. Orada yargılanmayı bekliyorlardı...
Devamı haftaya...

 
Toplam blog
: 3842
: 3093
Kayıt tarihi
: 23.03.08
 
 

Antalya'da 1956 yılında doğdum. Emekliyim, Üniversite mezunuyum. Evliyim, bir oğlum var Mimar. Gü..