Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

10 Ağustos '06

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Alışamadım gitti şu tütüne

Alışamadım gitti şu tütüne
 

Biliyorum, bırakmak istediği halde bir türlü sigarayı bırakamayan okuyucular için biraz itici gelecek ama yıllardan beri, dönem dönem içmeye çalışırım ama bir türlü alışamadım şu sigaraya. Bir tiryaki olamadım gitti yani.

Lise ikinci sınıftaydım, on beş- on altı yaşlarımın tüm ergen gerilimini en yüksek voltajımla yaşadığım dönemlerimdi bir başka deyişle. O yılların efsane sigarası “Tekel 2000” yeni çıkmıştı piyasaya. Tüm sigaralar sarı bandrollü iken o mavi bandrollü olurdu. Kaçak “marlboro” gibi yani. Biz arkadaşlarla ilk sigara içme deneyimlerimizi, baba parasıyla karizma yapmak amacıyla, paketine vurulduğumuz “uzun parliament” ile başladık. Gece mavisi yani, bakar mısınız karizmaya(!).

Ama Tekel 2000’in piyasaya çıkması, delikanlı milli reflekslerimizin de bizi dürtmesiyle, marketlerde satılmaya başladığı gün “Tekel 2000”ci olmuştuk. Bu arada bir tespiti de yapmamız gerekir, “Tekel 2000” sigarası ilk çıktığı dönemlerde, herhangi bir yabancı sigarayı aratmayacak derecede hatta birçoğundan da iyi olmak kaydıyla daha kaliteli idi. Kısa süre sonra Tekel, piyasanın sigaraya olan talebini karşılayamamaya başladı ve sigara tezgah altında satılmaya, karaborsaya düşmeye başladı. Babası kuruyemiş ve tekel bayii olan bir arkadaşımız vardı, gider oradan alırdık sigaralarımızı. Sigara tezgah altından kurtuldu, piyasada bollaştı bu sefer de kalite düştü.

Bir gün gömleğimin cebinde unuttuğum sigarayı annem bulmuş, evde iyi bir pandomim kopmuş, benim de evde adım “Tekel 2000 Aydın”a çıkmıştı.

Lise bitti, üniversite için Ankara’ya gittim. Baba ocağından on yedi yaşında bir ayrıldım, on altı senedir de ayrıyım. Üniversite okurken artık cüzdanımın gelir-gider hesabını kendim yapmak durumundaydım. Bir dönem sırf şekil olsun diye H&B sigarasından içtim. Bir dönem tekrar Parliament’e döndüm. Bir ara da arkadaş grubumuz toplu olarak bir eylem koyup, Sıhhiye Köprüsü'nün altından birer tane ağızlık aldık ve “filtresiz birinci” içmeye başladık. Ancak bu bahsettiğim dönemlerimin arasına hep sigara içmediğim zamanlar da girdi. Yani hiçbir zaman düzenli bir içici olmadım. Günde bir paket sigara içtiğim dönemlerin ardından, “içmeyeceğim” deyip de aylar boyunca ağzıma sigara koymadığım zamanlarım çok oldu ve bir an olsun da aramadım sigarayı o dönemlerde.

Bir ara pipo içmeye merak saldım. Ankara’da, Maltepe’de bulunan Amerikan Pasajı’ndan, en ucuzundan bir pipo aldım ama ne çok severdim o pipomu. Pipo tiryakiliği apayrı bir zevktir. Sıkı pipo içicilerinin en az yedi adet pipoları olur ve haftanın her günü bir farklı pipoyu kullanırlar. Onların temizliği, o tütünün pipoya doldurulması, yakılması bile apayrı bir zevktir. Ben “Captain Black” marka tütünün Gold’unu yani çikolata kokulu olanını içiyordum. Zaman zaman da vanilyalı ile goldu harmanlayıp karışımını kullanırdım. Aman Allah’ım ne büyük zevkti o. Yıllardır pipo da içmiyorum. Ama yolda sokakta bir pipo içen varsa, hele hele de benim kullandığım tütünü kullanıyorsa abartmadan söylüyorum beş yüz metreden alırım kokusunu ve ararım kim içiyor acaba diye.

İşte böyle uzun yıllardan beri sigara ve pipo içtim ama hiçbir zaman tiryaki olamadım. İçime de çekiyordum, dudak tiryakisi falan da değildim. Tabii bu durum sevinilmesi gereken bir durum. Yakın çevrem, eşim, dostum, özellikle de tiryakiler tabi “keşke biz de senin gibi olabilsek, canımız istediğinde içsek, canımız istemediğinde içmesek şu illeti” diyerek çok yakınmışlardır.

Şimdi de, böyle canım çok çektiği zaman, bir yemek sonrası şöyle çok keyifli bir anımda bir tane cigara tellendirmek büyük bir zevktir benim için. Ama, “sigara öldürür!!!”. Unutmayalım.

Not: Yukarıdaki fotoğraf www.istanbul.edu.tr adlı siteden alınmıştır.

 
Toplam blog
: 898
: 3759
Kayıt tarihi
: 09.06.06
 
 

İzmir'de yaşıyorum.    Çok uzun yıllar öncesinden başlayıp, hiç ara vermeden bugünlere kada..