Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 
 

CENGİZ ÇETİK Yazar Şair

http://blog.milliyet.com.tr/cengizcetik

24 Mart '18

 
Kategori
Deneme
 

Alıştık Artık

Alıştık Artık
 

Bir zamanlar bazı değer ve duygulara gelebilecek en ufak bir harekete tepki duyarken şimdilerde öyle şeyler yaşıyoruz ki bazılarımızın kılı bile kıpırdamıyor. Acaba küresel ısınma beyinlerimize de mi zarar verdi diye düşünmekten alamıyor insan. Son zamanlarda ne çok şeyler, şey olmaktan çıktı. Ama bakıyorsun çevrene sanki öyle bir şey yaşanmamış. Bugün de şeylere taktık kafayı. Şeyi de sündürürsen nereye istersen oraya uzar anlamı. Çok tehlikelidir bu türden konuşmalar. Ama girmiş bir kere Türkçemize. Her uyduramadığı bir sözcük yerine hemen şey sözcüğüyle kurtarıyor. İdare ediyor ya biz de bugün kaptırdık kendimizi şeye. Bindik bir alamete, gidiyoruz kıyamete. Bu söz, sanırım bir şarkı sözüydü, kalmış içimde.

Alıştık dedik ya; çevremizdeki olan biten her türlü olumsuzluğa. Alıştık televizyonlardaki gözümüzün içine baka baka yalan söyleyenlere. Alıştık. Yüzde yirmi- otuz enflasyonu içimizde yaşarken, yüzde üçle yaşama mahkûm olduğumuza. Alıştık, bir sevdiğimizin gün olmaya kırıcı sözleriyle deprem yaşamaya. Alıştık, unutulan insanlar gibi bir köşede sessiz isyanları oynamaya. Alıştık, alıştık, alıştık. Nelere alışmadık ki. Gerçekten alıştık mı sahi, tüm olumsuzluklara kayıtsız yaşayabilmeye. Siz ne dersiniz?

İki ekmeğimizi bire düşürüp yaşamak için direnmeye. Gelişen teknoloji içinde tersi bir düşünce hayatına kendimizi uydurmaya. Sahte gülümsemelere, sahte dostluklara, sahte iyimserliklere, sahte dayanışmalara, alıştık hormonlu hayatları yaşayanlarla birlikte, üzüm misali kararmaya. Ama hayır burada durmamız lazım. Alışmamak lazım, sahte düşünce ve hayat düzenli yaşamaya. Bir şeyler yapılmalı, yıkılan değerler ve doğrulukları kurtarmak için. Ama ne? Bir yolu olmalı bunun. Gururlu ve onurlu yaşamanın verdiği yaşam için.

Nerede o eski Çanakkale ruhlu insanlar? Nerede o eski bayramlar? Nerede dostluk için hayatını ortaya koyan insanlar? Nerede eski komşuluk ilişkileri? Nerede o eski içten gülümseyenler? Onlar burada da ben mi yokum ortalıkta? Yoksa onları da bilgisayar, televizyonlar mı yuttu? Yoksa onlarda mı tarihe karıştı? Sorular soruları kovalar gider beynimin içinden.

Nerede sorusuyla sonu gelmez bir yığın soruyla karşılaşırız da karşılığını veren çok az kişi çıkar. Haaa sahi bir de nerede o eski memur maaşları? Değil mi? Memurlar eskiden maaşının bir bölümüyle taksitli alışverişe girerdi. Şimdi yetişmeyince kredi kartı bataklığına girdi. Artık asgarilerini ödeyerek borçla yaşama devam etmeye çalışan yüz binlerce memurlar oldu. Ne iyi değil mi? Sahi biz buna da mı alıştık? Her ay bankadan aldığı borçla ay sonunu getirmeye çalışanlar olarak. Ev kirasına yüzde iki zam yapsam, ev sahibi ne der sizce? Aldığımız yiyecek, içecek ve giyeceklere yüzde iki zam yapılsa esnaf ne der acaba? Hiç düşündünüz mü bu yüzde iki büyüme mi, yoksa yüzde yirmi küçülme mi? Sizi bilmem ama benim tahminimce maaşlarda azalma olacak. Nasıl mı olacak? Kiraya artış, yiyeceklere artış, ulaşım giderlerine artış, çocukların giderlerine artış. Her biri yüzde on artsa ki bu da iyimser bir düşünce, gelecek yıl bu yıl içindekinden daha az kalacak cebindeki maaşı. Buyurun bir de siz hesaplayın. Ben çıkamadım işin içinden. 
Ah, nerede sahi? Nerede, kemerlerin sıkıldığının bittiği gün? Anımsıyor musunuz; bir zamanlar bizlere sıkın dişinizi iki yıl, sonra önümüz aydınlık diyenleri? Bir türlü bitmedi gitti iki yıl, değil mi? Neredeyse geldi emeklilik, hala kemerleri yüzde ikilik artışlarla sıkıyoruz. Sahi biz bu enflasyonu bizim kemerlerle mi sıkıp yok edeceğiz. Yoksa birileri kemeri boynumuza geçirip ağır ağır bitiriyor mu ömrümüzü? Yoksa, biz trene bakar gibi bakarak geçirenlerden mi olduk, hayat yolunda? Ben yanıtlarını bilemedim. Bulamadım. Siz biliyor musunuz? Bulabildiniz mi?

Böyle yaşamaya alıştık artık. Kolay gelsin monoton hayatın, monoton yaşayan insanlarına. Alışıktık böyle borçla yaşamaya. Alışmamız gerekir diyenlerden olduk, çıktık.

Bankalar yolumuzu gözler, biraz daha borç verelim. Kart verelim diye. Onları bekletmeyelim. Alıştık artık borçla yaşamaya. Öyle mi gerçekte? Alıştık mı acaba? Sahi gerçekten alıştık mı? Sizi bilemem ama benim zoruma gider oldu artık. Alışamadım, bu hayatın beni ağır ağır kemirmesine. Alışamadım, gün ve gün beni değirmende öğütür gibi öğütmesine. Sinsi bir hancerin sırtıma girmesi gibi, bir sızı var içimde. İnsanım diyerek yaşamanın ve onurlu olmanın bedelinin verdiği sızılarla hayata tutunmak kolay mı sizce? Buna da bağışıklık kazanır bu beden değil mi? Alışır bu beden, bu tür bir hayatın oyunlarına öyle mi? Alışır, alışır, sözlerini duyar gibiyim. Masallarla, hayallerle büyüdük ya; avutalım kendimizi, bir hayal dünyası kurarak. Şu üç günlük dünyada, kendimizi hayallerle kandırarak...

Umudunuz sönmesin. Yarınınız çalınmasın. Ay sonunda da gülen bir gününüz olsun. Cebiniz dolu, kalbiniz sevgi, sağlık dolu ömür dilerim…

 

 
Toplam blog
: 119
: 455
Kayıt tarihi
: 07.02.08
 
 

2017 Aralık ayında ilk romanım "POKENTRANLI GÖKMEN" okuyucusuyla buluşmuştur. Deneme- şiirler- öy..