Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

05 Eylül '11

 
Kategori
Mizah
 

Alışveriş halleri

Alışveriş halleri
 

Genelde üstte başta birşey kalmadığında gitmem de götürülürüm alış verişe. Normal standartlarda bir kedi için dolu bir havuz neyse benim için de alışveriş odur çünkü, günahım kadar sevmem. Psikolojik oyun sevmem bir kere. 

Alış veriş olur da psikolojik oyun olmaz mı? Ya da şöyle diyelim:Oyun yok, müşteri yok. 

Daha AVM ye adım atmanızla perde açılır, dikkat edin. Ne bileyim, tam kapının karşısında nedense dudağını çenesine kadar sarkıtmış, tuhaf ifadeli bir abla vardır. Kocaman gözlüğünün altından bize bakmaktadır. Fakat akıldır, takılır, şimdi bu abla bize küsmüş müdür, yoksa dalgasını mı geçmektedir, ama dur, belki de bir derdi vardır derken, hoop ilk vurgunu reçelli ekmek gibi yedik gitti. 

Resimler bitmez.Öfkeli japon, iyi niyetli zenci, güler yüzlü çilli Avrupalı'nın ve de bilumum uzun bacaklı, yele saçlı güzellerin ortak noktaları hepsinin havalı olmasıdır. 

Aşureye dönmüş kafamız, bu noktada nedense kristalize su gibi berraktır: Güzel giyinmek havalıdır. 

Olmuş meyva gibi düşülür butiklere, genelde suratta tedirginlikten çok, telaş; acabadan çok umut vardır. 

Aklımca, tezgahtarlar özellikle son vakitlerde tok satıcıya sarmış durumdalar. 

Ağızda sakız ve an itibariyle bangırdayan şarkıların sözleriyle, hülyalı gözlerle karşılarlar sizi. 

Öyle bir "buyruun" demektedirler ki, size gelinceye kadar bu karşılama sözü bir soru tümcesine dönüşür: "hayırdır?" 

Siz, diyelim, krem renkli basende biten spor bir hırka aramaktasınızdır. 

Bu durumda tezgahtarın size sunacakları şunlar olacaktır: Lacivert bir ceket, allı güllü bir hırka, mont ve de yeşil bir trençkot. 

"Bennn, krem, basende, hırka" dersiniz.... O da size "Elimizde bunlar var" der. 

Bu arada en az yarım saat harcamış, hem de sinir sahibi olmuş olursunuz, kime dert. 

Yakınen ilgili tezgahtardan ise bu dalgın bakışlı versiyonu tercih ederim yinede. 

Bir seferinde bir tezgahtara kolumu kaptırdığımı hatırlıyorum mesela. Daha hanım hanımcık giymem gerektiğini söyledikten sonra kıyafet üstüne kıyafet denetmişti bana. Bu arada sağolsun kendisine ait yarım kalmış aşk hikayesini de anlatmayı unutmamıştı. 

Giydiklerimden ve duyduklarımdan şaşkına dönmüş vaziyette ne yapacağımı ne diyeceğimi şaşırmış, bütün butiklerin gözbebeği edeceği bir balık olarak, soluğu kasada almıştım. 

Bir keresinde de içlerinden biri nedense çok rüküş bir cekete görür görmez aşık olan bana aynen şunu demişti: "Değil mi, siz de şık olmak istiyorsunuz" 

Gülmeyin canım, herkesin oyunu da bildiği kadar. O hanımefendi de heveslere bu kadar intikal edebiliyordu. 

Alışverişe neredeyse zorla götürülmem boşa değildir yani. O da bir şarta bağlı, yanımda gelen kişi, alacaklarımı seçiyor, ben deniyorum, o alalım derse alıyorum. Yoksa hayatta gitmem oralara. Mümkün değil. 

Yani bir anlamda sadece kabine girip giyisi denemek ve kasaya ödeme yapmak dışında hiçbir fonksiyonum olmuyor. Bu anlamda rahatım diyebilirim. 

Yine de dert üstü murat üstü değilim alışverişlerde. Aynalardan gördüğüm kadar rengim kaçacak derece üzgün, Mayıs'ta çayıra salınmamış danalar kadar huysuzum oralarda. Ama kurtuluş yok, kulağımdan tutup götürüyorlar, katlanacağız, ne yapalım. 

 

 

 

 

 
Toplam blog
: 44
: 412
Kayıt tarihi
: 13.01.11
 
 

Merhabalar ben bir kamu kuruluşunda görev yapmaktayım, yazmayı okumak kadar seviyorum. Ağırlıkla ger..