*Alkım...
Erken kalkmıştım. Gün ışıyordu. Yerlerde akşamdan kalma bir yağmur ıslaklığı. Havada bir pus görünmez damlacıklardan ve dağınık, orada burada gam yüklü bulutlar...
Damlalarına yağmurun ışığı çarpsa güneşin, gökkuşağı olur...
Uzaklarda kentin üzerine asılı, gülümseyen yedi rengiyle bir gökkuşağı; "sonbahar sanattır, diğerleri mevsim" dercesine.
Yedi bölge vatanım...
Televizyonda bıktırıcı solo tek yönlü haberler. Enflasyon düşmüş(müş) filan..
Oysa "ateş kesilir saba geçse gülşenimizden", şehidin babaevine büyük boy Türk Bayrağı asıldı...
Gerçek yakıcı ve hemen yanıbaşımızda; gökkuşağı gibi güzellikler, uzaklarda...
Kapat televizyonu; kapat. Yakamı bırakmayan düşünce akışı bu sefer, durmaksızın.
"Ahmak"lık düzeyine indirgenen, yerli köşebaşı tutmada hakarethamiz bir siyaset söylemi. Bir siyaset eskisinin "Doğu"sunda perçinli, dilinden düşmez "kurtuluş savaşı veriyoruz, vatan, millet, mehmetçik" söylemleri, sanki babasının malı.
Tahliyede belli bir "Taraf"ın köşe yazarı ve eski bir kışın gülecen kartopu oyuncusu...
Ya nerelerde bir zamanların güya "temiz" eller kaçak savcısı, onu alkışlayanlar nerede?
Nerede adalet?..
Suikast planı yapan ve evin krokisinin çizili olduğu kağıdı yutan albay nerede? Kim açtı ya da açtırdı kozmik odayı? Kaç gündür dilinde fetö kıvırtmaları birinin, sanırsın barsaklarında sıfır atık...
Kimler içerde, dışarıda olan kimler. Ya da içerisi neresi, neresi dışarısı. Toprak altında uyur mu sanılır namusun ölüleri.
Barış pınarlarının başında "iyi ki bunlarla harbe girmemişiz" denilen askerler...
Zehirlenen havası, suyu, dereleri, derelerinde yüzlercesiyle ölü balıkları, hava limanlarında kat karşılığı satışa çıkarılan "vatandaşlık hakkı" ülkenin... Okul yolunda çamurlar, üşüyen ayaklarında yirmi beş kuruşluk naylon poşetler çocukların. Sınır ötesinde "güvenli alan"a yapılacak mülteci kentleri...
Sanki naylondan her şey. Korkacak bir şey yok!
Açık oturumlarda bıktırıcı naylon söylemli, hep aynı milli ve yerli tek tabanca yorumcular. Naylona sarılmış gerçek diye yutturulmaya çalışılan yalanlar...
13 Kasım yaklaşıyor.
Yazılmış mektubun muhasebesi olmaz!...
İnsanların sıkıntıdan kısılmış gözlerinde, içine karışmış "güzel avrat otu" bulunan ıspanak yemekten mi büyümüş göz bebekleri?
Bir ıspanak mı kaldı içine karıştırılmadık. Sütte su, kıymada tek tırnaklı eti, balıkta naylon, ekmekte haram...
Sırtımızda on tırnaklı iki el, daha acısı eve haram ekmek götürenlerin dillerinden düşürmedikleri naylon bir namus...
Bir Kemal Sunal filmi repliğinde kalan "namusluymuş, namussuz" deyişi...
Sayıları "laakal" namussuzlar kadar olan namuslular...
Neredesiniz?..
*Gök kuşağı
, Ece Soytekin ve 37 diğer kişi