Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

07 Nisan '08

 
Kategori
Tiyatro
 

Alkışlar eşliğinde Molieré’i sahneye gömerken ; ''Hastalık Hastası''

Alkışlar eşliğinde Molieré’i sahneye gömerken ; ''Hastalık Hastası''
 

Bu başlığı atmamın iki nedeni var. Birincisi malumunuz; Molieré hasta haliyle ''Hastalık Hastası'' adlı oyunda tüm ısrarlara rağmen (tiyatrosunu kurtarmak adına) oynaması ve akabinde öksürükle başlayan bir iç kanama yüzünden yarım saat sonra karısını bile göremeden oyun sonrası evinde ölmesi. İkinci nedeni ise, oyuna getirilen yorum. Molieré, eserlerinde tiplerden çok, olay dizileri üzerinde durmuştur. Ama her nedense, günümüzde olay dizisini bertaraf edip komediyi tiplerde arıyoruz. Molieré harekete dayalı komedi anlayışını yıktığı halde neden Farsa ihtiyaç duyulur anlamış değilim. Eğer bu güncelleme adı altında yapılıyorsa ya güncellemeyi yanlış anlıyoruz, yada yazara bir kastımız var. Neo klasik donemde yazılmış eserin konusu; kendini hasta zanneden hastalık hastası bir adamın kendi çıkarından dolayı kızını bir doktorla evlendirme çabasını, karısına olan güveni ve inancını anlatır.

Molieré’i anlamak!

Molieré’in oyunlardaki başarısı 17.yy. Fransız toplumundaki değişik tipleri, o donemin törelerini ve kurumlarını, doğayı ve doğallığı kendisine ölçü alarak gözler önüne sermesiyle oluşmuştur.

Para ve ün düşkünü kişiler, yapmacık davranışlı sözde kibarlar, sahte dindarlar, aşırı kıskançlar, cimriler, züppeler, iki yüzlüler, doğadan ve sağ duyudan uzaklaştırdıkları ölçüde onun oyunlarında alay konusu olmuşlardır.

İnsanların gülünç yanlarını çizerken onları yanılmayan bir gözlemci gibi, gerçeğe uygun ve en doğal görünüşleriyle canlandıran Molieré, kişilerinin ruhsal özelliklerini de göz ardı etmemiş, yararlandığı güldürü yöntemlerini onların kimliklerine ve durumlarına uyarlamıştır.

Oyun kişilerinin inandırıcılığı onun bu şaşmaz gerçekçilik duygusuna ve gözlem gücüne dayanır.

Başlangıçta başlıca amacının eğlendirmek olduğuna inandığı komedinin, daha sonraları genellikle insanların gülünç ve eksik yanlarını sergilemekle görevli olduğu düşüncesini benimser.

Oyunlarında toplumsal ilişkileri ; din, eğitim, edebiyat ve aile kurumlarını değişik yönleriyle ele alır. Burjuvaları, köylüleri, soyluları, yazar ve eleştirmenleri, uşak ve hizmetçileri, oyuncuları her zaman kendilerine özgü bir dille canlandırır. Böyle somut ve günlük bir gerçeklikten yola çıktığı için de evrensel oyun kişileri yaratmayı başarıyor.

Klasik oyuna güncel yorum, güncel yoruma klasik oyunculuklar.

Diyarbakır Devlet Tiyatrosu bugüne kadar oynadığı oyunlarla ismini hep zirveye yazdırmış bir kurum. Gerek seçilen oyunlar, gerek oyuncuların canla başla oynaması bende tarifi mümkün olmayan bir hayranlık yaratmıştır. Rejinin bu oyunu önemsemediğinden midir bilinmez, oyunculuklar yetersiz kalmış.

Argan (Sertel Uğur)

Oyunun ana karakteri olan Argan’la başlayalım.

Başlangıç için şunu söyleyelim. Oturduğu koltuktan bile kalkmak istemeyen bir karakterin ilerleyen bir bölümde kızıyla beraber ip atlayabilmesi, canlandırdığı kahramana ne kadar sadık olduğunu gösterir!

Yaşlı, hastalık hastası, sinirli, huysuz, karısına düşkün, çıkarcı ve aksi gibi Argan’ın temel özelliklerine zıt bir tutum sergilemesi, oynadığı karakterle çelişmesini sağlamış. Zaten fazla abartıyla Argan karakterinin temel yapısına doğrudan karşı çıkıyor. Olaylara yeterli tepkiyi gösteremediği gibi oyunun ana karakteri olmasına rağmen silik bir oyunculuk çizerek ikinci plânda kalıyor. Ses ve vücut kullanımlarının yetersiz oluşu, işin tuzu biberi oluyor.

''Çöplük'' ve ''Asiye nasıl kurtulur'' adlı oyunlarda gösterdiği performansla geniş bir hayran kitlesi oluşturmasına karşın bu oyunda canlandırdığı kahramanın eksen karakter olduğunu benimseyememiş. Argan’ı çözmekte zorlanmış. Oldukça çelişkili oyunculuğuyla tam yerine oturtamamış. Kısacası karakterini atıl durumda bırakmış.

Diğer oyuncular

Selda Özler, Gözen Müftüoğlu, Lale Ertiş Gençtürk, Duygu Zade Erçağ, N.Hakan Dönmez, M.Lebip Gökhan, Gökçe Yurtsal, Pınar Gün, Uğur Çınar, Hakan Şahin, Faruk Acar ve Güldesten Yüce’den oluşan tüm kadro yaratıcılıktan yoksun bir oyunculuk sergiliyor.

Bir çoğunu ''Asiye Nasıl kurtulur'' adlı oyunda izledim. Hiç biri kötü oyuncu değil. Hepsi sağlam ve kabiliyetli oyuncular.Bu oyunla, bir rejinin oyunculukları nasıl heba ettiğini görüyorum sadece. Rejinin oyun ve oyunculuk üzerindeki etkisine tanık oluyorum.

Bu kadar başarılı oyunculara verilen klişe mizansenlere üzülüyorum.

Oyuncuların canlandırdığı tiplerle içli dışlı olamadıklarından yeterli analiz yapamadıklarını düşünüyorum.

Oyuncuların ''Abo'' kelimesi hadi neyse de ölüm sahnesinde '' öldi öldi- getti getti'' gibi bir takım nidalarla ağıt yakmasına anlam veremiyorum.

Dansöz kullanarak oyunun hareketleneceğini sanan yönetmene şaşıyorum.

''Neden'' cümlesini oyunculardan sonra, böğürme sesi gibi rahatsız edici bir tonda banttan verilmesinin tebessümden öte irkilmeye neden olmuş.

Oyun, Argan’ın yatak odasına geçmesine rağmen, Argan’ın ''Hadi yatağımıza gidelim aşkım'' cümlesi neyin nesi oluyor?

Hele hele hizmetçi Toinette’nin doktorculuk oynadığı sahne, tam anlamıyla bir prova havasında sahneleniyor.

Oyunculukları tam anlamıyla gösterebilecekleri bir oyun olmasına rağmen neden es geçtiklerini anlamıyorum.

Gördüm ki oyuncular ne kadar başarılı olursa olsun, metin ne kadar iyi olursa olsun reji iyi olmadığı sürece, sanırım oyuncularında yapabileceği pek bir şey yok.

Işıl Kasapoğlu’nun yorumu.

Türk tiyatrosunun mihenk taşlarından! Sadece Türkiye’de değil, Avrupa’da da Türk tiyatrosunu başarıyla temsil etmiş, bir barış elçisi gibi Türk tiyatrosunu yıllardır sırtlayanlardan biri. Yönetmen diyince ilk aklınıza kim geliyor diye sorsam anında söyleyeceğiniz bir isim. Aldığı ödüllerin sayısını unutan adam! Işıl Kasapoğlu.

Işıl Kasapoğlu, mizahı olaylar dizisine değil tiplere yüklemiş. Oyundaki kahramanların temsil ettiği zümre yerine, kahramanlarla uğraşmayı yeğlemiş.

Oysa Molieré ''Hastalık Hastası'', Tartüffe'' ve ''Cimri'' gibi komedyalarında hem bir karakter özelliğini sivriltmiş hem de kahramanlarının temsil ettiği zümreye bu insanların yaşama biçimlerine dolayısıyla toplumun ahlâki yapısına eleştiri getirmiştir.

Bir oyunun iyi veya kötü çıkmasındaki en büyük rol, şüphesiz yönetmenindir. Kimse bana kızmasın, aldığı ödüllerden de bahsetmesin. Bir oyun bu kadar kötü yönetilmez! Bu kadar boşlanmaz!

Liseler arası tiyatro şenliklerinde oyun yöneten öğretmenlerin bile daha iyi bir oyun çıkaracağından eminim.

Kaldı ki Işıl Kasapoğlu’nun oyunu izlediğini dahi düşünmüyorum.

Zorlama ve yapay oyunculukların tek sebebi, yönetmenin oyuna önem vermemesi olarak açıklanabilir.

Elbette koskoca Işıl Kasapoğlu bunları çok iyi biliyor!

Hakan Dündar’ın dekoru.

Sahne açıldığında şık bir yatak odasıyla karşılaşıyoruz.Metne sadık bir dekor tasarlamış. Sade bir tasarımla oyunculara gereken yer sağlanmış. Renk seçimleriyle zengin havayı yakalamış. Yalnız perdeyi iki kat yapmayı unutmuş. Sahneden ayrılan oyuncular çıkarken görünüyor. Buda havayı dağıtıyor.Buna bir an önce müdahale edilmeli. Oyunun geneli olarak başarılı bir iş çıkarmış.

Esra Selah’ın Kostüm tasarımı.

Oyunun dokusuna uygun bir çalışma yapmış. O donemi yansıtmakta hiç ama hiç zorlanmamış. Oyunun anlaşılmasına doğrudan katkı sağlıyor. Yaşa ve karaktere uygun seçimleriyle başarılı bir iş çıkarıyor.

İzzettin Biçer’in Işıkları

Rüya sahnelerindeki çalışmaları oyuna damgasını vurmuş. Monologlardaki nokta ışıklar tam zamanında girilmiş. Dans sahnelerinde dikkat isteyen bir çalışmaya imza atmış. Oyunun yapısına uygun renkli bir çalışmayla başarıya ulaşıyor.

Alper Maral’ın oyunda kullandığı bir veya iki müziği , Meral Cerenoğlu’nun genel dans düzeni güzel bir uyum içerisinde başarıyla sergilenmiş.

Molieré şuan yaşasaydı ve oyunu bu haliyle izleseydi yorumu ne olurdu kim bilir?

 
Toplam blog
: 73
: 10115
Kayıt tarihi
: 24.02.07
 
 

Tiyatro eğitimi için 3 bölgede yaklaşık 35'e yakın şehirde bulundum. 1999 yılından itibaren Tiyatro ..