Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

21 Temmuz '12

 
Kategori
Ramazan
 

Allah ve Rasulüne

Allah ve Rasulüne
 

Ayrıca öyleleri var ki, bu konuda kendilerini, eski can düşmanlarıyla, kol kola; kadim dostlarıyla ise sanki düşman cephelerinde savaşır halde buluyorlar. Siz de hissetmişinizdir.


Her insanın öncelikle yapması gereken, elinden geldiğince bu yüce ikiliyi değerlendirmek, ilim sahibi olmaya çalışmak, böbürlenmeden ya da karşısındaki için tasalanmadan elindekileri başkasıyla paylaşabilmek olmalı.
Sizce de doğru, makul olan bu değil mi?
Ancak ne gezer!..
Sanki bu mukaddes hazine tamamen birilerinin elinde, uhdesinde. Sanırsınız ki, karşınızda ilmi korumak için birbirine sıkı sıkıya kenetlenmiş bir muhafız ordusu var. Allah ilmini size layık bulmamakta kararlılar. ‘Bırakın dağınık kalsınlar’ gibi bir hissiyat içinde midirler? Pek anlayamadım.
Sadece kendilerine ait görüp kabullendikleri ilmi, öylesine sahiplenmişler ki, ellerinden alabilene aşk olsun!..
Gerekçesi anlaşılır gibi değil.

Ayrıca öyleleri var ki, bu konuda kendilerini, eski can düşmanlarıyla, kol kola; kadim dostlarıyla ise sanki düşman cephelerinde savaşır halde buluyorlar. Siz de hissetmişinizdir.

İşin ilginç yanı, bunu “birlik/tevhit/vahdet” teraneleriyle karışık yapıyorlar. Bu rüzgârın esintileri her noktaya ulaşmış durumda. Bildiğimiz, basit, klişeleşmiş, iyiden iyiye belirginleşen taraf olma halleri, oyunun tipik özellikleri arasında sayılıyor.

Ne var ki, sorun burada bitmiyor. Çünkü açık bir düşünce ile karşı karşıya değilsiniz. Kontrol mekanizması gibi işleyen bir tarz var ve yansımaları da o derecede olumsuz oluyor. Bunların başında, kişisel tercihler geliyor.

Her toplumda farklı akımların, karşıt görüşlerin olması doğal.
Esasen bu hal, mükemmeliyetin bir eseri. Başka türlü de izah edilemez. Ama haddi aşıp “mutlaka böyle olmalı” deniyor ve bu istek dur durak bilmiyor, sınır tanımıyorsa, oldukça düşündürücü. Hani nerede kaldı “insan sıcaklığı, ruh cömertliği, iyilik severliği!...

Unutulmaması gereken bir şey var: Allah ve Rasulü’ne bir misyon, kariyer sahibi olmadan da hizmetedebilmek mümkün. Sadece Evliya zümresi Allah’a hizmet edebilir diye bir kural olsaydı, Evrensel Kitapta geçen “Hakk’ı tavsiye edin” hükmünün hiçbir değeri olamayacaktı. Dikkat ederseniz bu tavsiye, sadece Evliyaya ya da belirli bir zümreye bağlı değil. Böyle bir sınırlama yok ki!..
Bir tanışınız, arkadaşınız, eski bir dostunuz, komşunuz, okul arkadaşınızla bildiklerinizi paylaşmanız mümkün değil mi?

Esasen, Evliya/Aziz dediğimiz insanların yaşamı bambaşka; algılayabilene aşk olsun!... Onlar kimseye karışmıyor, kimsenin de kendi işlerine karışmasını istemiyorlar. Yaptıkları şey, bazı küçük müdahalelerde bulunmak ve seyretmek, hepsi bu...
Eylemleri izafi benliğe dayanmadığı içindir ki, onlara yan gözle bakan, karşı olan da Allah’ a savaş açmış oluyor.

Hakk’ı tavsiye hususunda ilk sırada Allah’ı en iyi bilen olarak Evliyanın bulunması gayet normal, ancak baklava börek bulunmadığında insan peynir ekmek de yiyebilmeli değil mi?
Bu açıdan bakıldığı zaman, Cenabı Hakk’ın Salih kullarının ve avam düzeyindeki insanların hizmet sınıfına dâhil olması gayet normal karşılanmalı. Onların nakilci şekilde bile olsa, bu ilmi bilmesi ve paylaşması mantıklı.

Değerli dostlarım!..

Yukarıda bahsettiğim bu karışık hal ne yazık ki sistemin debelenmesini daha da arttırmaktan başka bir şey getirmiyor.

Böylesine ters bir durumun değerlendirilmesi şart.

Önemli olan bu farkı algılamak, sonrasında kaygılanmadan, Allah ve Rasulü’ne hizmet edebilmektir.

 

Ahmed F. Yüksel

 

 
Toplam blog
: 636
: 9957
Kayıt tarihi
: 14.12.11
 
 

Araştırmacı Yazar.. ..