Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

07 Temmuz '08

 
Kategori
İnançlar
 

Allahın evinde misafir olmak ( 6 )

Allahın evinde misafir olmak   ( 6 )
 

safa ile merve tepeleri arası say alanı


Sıra say yapmaya geldi. Say’a başlamadan önce say ile ilgili tarihi biraz incelemekte fayda var.Mekke Arap yarımadasının en önemli merkezlerinden birisi haline gelmesini doğrudan Kabe’ye borçludur ve dolayısıyla Mekke ile Kabe’nin tarihi iç içedir.

Mekke’nin Hz. İbrahim ve ailesinin buraya gelmesinden önceki tarihi hakkında fazla bilgi yoktur. Sare ile evlenen Hz. İbrahim uzun süre çocuğu olmadığı için zaman zaman Allah’a yalvarmış ve “Rabbim! Bana salihlerden olacak bir evlat ver!” (Saffat suresi 37/100) diye dua etmiştir. Eşinin evlat hasreti çekmesine üzülen Sare, ona Mısır’dan getirdiği cariyesi Hacer’i ikinci eş olarak takdim etmiştir. Bu evlilikten Hz. İsmail dünyaya, fakat bir süre sonra Hacer’i kıskanmaya başlayan Sare, eşinden onu ve oğlunu evden uzaklaştirmasını istemiştir. Bunun üzerine bir süre tereddüt gösteren Hz. İbrahim, Allahın emri üzerine Hacer ile İsmail’i Mekke’ye Beytülharam’ın bulunduğu yere götürmüştür. O sırada tamamen ıssız olan Mekke’nin kupkuru vadisine getirilen Hacer İbrahim’e “Bizi hiçbir ekinin bitmediği ve kimsenin yaşamadığı bu vadiye bırakıp gidecekmisin?” diye sormuş. Hz İbrahim de bunu Allah’ın emriyle yaptığını ve böyle davranmaya mecbur olduğunu söyledikten sonra, “ Ey rabbimiz! Ben soyumdan birkısmını ekilebilir toprağı olmayan bir vadiye, senin kutsal evinin yanına yerleştirdim ki namazı dosdoğru kılabilsinler. Öyleyse insanların birkısmının gönlünü onlara meylettir, kendilerine verimli ve bereketli rızıklar bahşet ki sana sükretsinler.” (ibrahim suresi 14/37) diye niyazda bulunmuş. Mekke’nin sakinleriyle, hac için gelecek ziyaretçilerin bu kutsal fakat çorak beldede geçimlerini kolaylaştıracak ve buraya rağbeti sağlayacak olanakları sunmasını dilemiştir. Hz İbrahimin duası kabul olmuş; Mekke tarih boyunca tamamı dışarıdan geldiği halde dünya nimetlerinin en bol olduğu yerleşim birimlerinin başında gelmiştir.

Hakikatten Mekke’de hiç kimse aç kalmıyor. Nimetler o kadar bol ve bir o kadar da ucuz. Dünyadaki tüm meyvaları bulabiliyorsunuz. Taze sıkılmış Mango, portakal suları nefisti. O sıcakta insanın içini açıyordu. Büyük bardakta 1, 5 lira. Mekke’de daha once hacca giden kayınpederimden öğrendiğim beyti İstanbul lokantasına takıldım. Fiyatlar inanılmaz ucuzdu bir öğle yemeği 5-6 lirayı geçmiyordu. Örneğin kola 0, 35 lira, karpuzun tanesi 1, 5 lira üzüm daha buralarda turfanda iken orada kilosu 1, 5 lirayı geçmiyordu. Kuzu etinin kilosu kasapta 7-8 lirayı geçmiyordu.

Mekke gibi susuz bir mevkide yerleşimin en önemli sebebi Kabe ile birlikte zemzem kuyusunun varlığıdır. Arap dilinde “bol, bereketli, doyurucu ve kaynağı zengin su” gibi anlamlara gelen zemzem, sadece kutsal kabul edilen Harem bölgesinin değil, bizzat Kabe’nin kuyusu ve bütünleyicisi olarak görülmüş, Mekke için bir nevi hayat kaynağı olmuştur.

Hz İbrahim’in ayrılmasından sönra eşi Hacer ıssız Mekke vadisinde su ve erzakının tükenmesi üzerine çaresiz kalmış, kücük oğlu İsmail’in susuzluktan ölmesinden endişe ederek telaşla Safa ile Merve tepeleri arasında yedi defa gidip gelmiş, bütün ümitlerini kaybettiği anda mucizevi bir şekilde oğlunun bulunduğu yerde kaynayan zemzem suyunu görünce Allah’a şükretmiş ve suyun dağılmaması için etrafını toprakla çevirmiştir. Peygamberimiz “Allah İsmail’in annesine rahmet etsin. Eğer suyun önünü kapatmasaydı zemzem akıp giden bir ırmak olurdu” (Buhari)

Hz Hacer’in Safa ile Merve tepeleri arasında su arayışı, hac ve umre içinde yer alan say uygulamasının kökeni olmuştur. Bizde bugun Mekke’de bu uygulamayı yerine getirecekcek ve Hz. Hacerin yaşadıklarını anlamaya çalışacaktık. İhramlı halde ilken ayaklarımız cıplak halde yürümeye ve belirli yerlerde koşmaya başladık. Onun çocuguna su bulmak için gösterdiği gayreti bizde ruhumuzun içinde nefsimize uymamızdan dolayı susuz kalan ruhumuzun bir kısmına su götürmek için say yaptık. Say’dan sonra bol bol zemzem suyu içtik. Su o kadar tatlı ve güzel geliyordu ki bana sanki dünyanın en güzel şerbetini içiyor, en güzel tadını ağzımın içinde hissediyor sonra tüm bedenimleki hücrelerime bembayaz bır ışık gibi ve havai fişekler gibi içimde patlaya patlaya ulaştığını hissediyordum. Zemzem suyu öylesine bir mucize ki, dünyanın en temiz suyu ve neye niyet edersen o niyetinin olması için fiziksel bedeninde ve ruhunda bir ırmak gibi akıyordu. Zihnimin açılması, hücrelerimin yenilenmesi için niyetlendim ve içtim. Kendimi öylesine güzel iyi ve güçlü hissediyordum ki. İnanın o anları hissetmek gerekiyor. Bu güzelliği dostlarıma da hissettirmek için kendi elimle besmele çekerek doldurduğum zemzem suyunu herkes gibi bende buraya getirdim. Sanki her derda deva bir ilaç gibi. İnsanın başını döndüren bir etkisi ve güzelliği var. Gerçekten bu sıradan bir su değil.

Turumuzu tamamladıktan sonra ümre olayımızda bitmiş oldu. Tabi bir tur bitti daha sonra yine harem sınırlarından dışarı çıkıp tekrar ümre yapacağız. Ümreyi tamamlayınca saçımdan bir parçayı da say girişindeki boşluğa bıraktım. Sabah başladığımız umre işlemi öğlen 11.30 gibi bitmiş oldu. Bugün günlerden Cuma ve ne mutlu ki bana, Allah Cuma namazımı Kabe’de ve Kabe’ye baka baka kılmayı nasip etti.. Artık kıbleyi bulma gibi bir sorunum yok her yer kıble Kabe’nin içindeyim dört bir yanında kılabilirim. Namaz vaktine daha bir buçuk saat var ama insanlar oluk oluk suyun akması gibi kabeye doğru akıyorlar. Onbinler, yüzbinler akıyor. Kabe öyesine genişki hepsini alabilecek kapasitede. Kabe’yi gören kapalı kısımda yer buluyoruz. Kabe tüm ihtisamı ile gözlerimin onünde Allaha Cuma namazını Kabe’de kılmayı nasip ettiği için şükrediyorum. İnanılmaz bir kalabalık var bu kadar insan nasıl bir araya geldi diye bakıyorum. Heryer tertemiz içeride soğutucular çalışıyor çok güzel bir havası var. Yerlere tertemiz halılar sermişler. İnsanlar tertemiz. Aklıma araplar için yakıştırılan yada yapılan birsürü yargılar geldi ama inanın burada onların hiçbiri geçerli değil. Bırakın pis bir arab’ı görmeyi, ben yolculuğum sırasında ter kokan bir arab’a bile rastlamadım. Hepsi o kadar güzel insanlar ki içimde onlara karşı bir sevgi oluştu. Hepsi bembeyaz elbiseleri içinde tertemizler, keza oraya gelen müminlerin hepsi öyle konumdalar. Allahın hikmeti insanlar o kadar sıcağa rağmen hiç terlemiyorlar. Nem sıfır düzeyde. Kabe imamının o kadar güzel bir sesi varki, kendimi o sesin akışına bırakıyorum. İnanın arapça bilmesenizde sesteki o derinliği ruhunuzu okşayan o güzelliği hissediyorsunuz. O vallahi kelimesini o kadar güzel söylüyor ki. Allah derken tüm hücrelerimin ayaklandığını hissediyorum. Allahü ekber dediğinde o büyüklüğün içinde kaybolduğumu hissediyorum. Onun büyüklüğünü hissediyorum. Fatihayı okurken, doğru yoldan şaşmamanın Allah’tan başka ilah edinmemenin, kalbimizdeki benlik, para, güc gibi putlara tapmamanın ne kadar önemli olduğunu yeminle orada çok daha derinden hissettim. Bir an boyutlar arası bir yolculukta hissettim kendimi. Namazdaki yüzbinlere bakıp, fatiha’nın belkide bir anlamının bize ölümü hatırlatması olümden sonraki yolculuğu hissettirmesiydi. O boyuttan baktığımda içinde bulunduğum boyutun ne kadar büyük olduğunu düşünüp Allaha şükrettim, hamd ettim. Ona o ne kadar büyükse sükrüm o kadar büyük olsun. Bütün bunların tek sahibi o. Kıyamet gününün tek sahibinin o olduğu gibi bütün insanlara merhamet eden Allahım burada ölüm boyutunda sadece müminlere rahmet ediyorsun. Artık dünyadaki hayatımızın ne kadar sanal olduğunu farkedebiliyorum. Dünyadaki insanlara bakıp biz iyilik yaparken belki de iyi halde değildik. Belki de yanlışı uygulayanlar herşeye sahiptiler. Ama şimdi anlıyorum ki, şu anda da biz burada herşeye sahibiz. Allahın rahmetinin üzerimize indiği anda bunun hiçbirşeye değişilemiyeceğini farkediyorum ve Allaha tekrar hamd ediyorum. Fatiha’daki “El hamdü lillahi rabbil alemin” cümlesi burada burada yerine oturuyor.


Bana bunu farkettirdiği, yaşattırdığı ve bana isyan ettirmediği, etmiş olduğum isyanlarımın tövbelerini kabul ettiği için tekrar hamd ediyorum. Ne kadar hamd edersek edelim aslında hamd etmek Allaha mahsus. Ona hiç şirk koşmadığımız için şimdi şükrediyorum. Yalnız ona ibadet ettiğimiz için, paraya tapmadığımız, putlara tapmadığımız, Allahın yerine insanlara tapmadığımız için, doğruluklardan ayrılmadığımız için sükrediyorum. Ayrıldığımız zamanlarda da yaptığımız tövbelerimizi kabul ettiği için hamd ediyorum. Aradaki bütün engelleri kaldırıyorum bizler sadece Allaha aitiz ve aslında yalnız ondan yardım dilemenin ne kadar isabetli olduğunu hissediyorum. Yalnız ondan yardım dilettiği için, bizi iyi işlerde kullandığı için ona hamd ediyorum. Allah ne kadar aziz’se şükrüm de o kadar büyük olsun.


Bu koskoca kalabalıkta bakıp yanlız ona ibadet etmenin ve yalnız ondan yardım dilemenin ne kadar isabetli olduğunu bir kez daha anlıyorum. Çok şükür kü bunları dünyada iken yaşadım. Artık bana kim şirk koşturabilir ki? Artık benim ne umurumuzda olabilir ki? Hamd olsun Allahım bizi doğru yola ilet dediğimiz için, anlamını bilsek de bilmesek de fatiha okurken bizi doğru yola ilet dediğimiz için ve dualarımızı kabul ettiği için Allaha hamd olsun. Allah bizi gerçekten seviyor, bunları burada bana yaşattığı için gerçekten seviyor olmalı, bana tövbe etme şansı verdiği için de şükretme şansı verdigi için de hamd olsun.


Bizi kendilerine nimet verdiği kimselerin yoluna ilettiği için burada bir kez daha hamd ediyorum. Bana Fatiha’yı fark ettirdiği için ne yapmak istediğinin bir bölümünü bana anlattırdığı için ve anlamamızı sağladığı için hamd ediyorum. Bu yazıyı okuyupta fatiha’yı bir kere daha düşünen, farkeden okurlarımla beni iyi dost yaptığı ve yapacakları için de hamd ediyorum.


Kabe’de Cuma namazını kılarken sadece bir ayette hissettiklerimdi bunlar belki fatiha’nın bir milyon tane anlamı vardı. Ben sadece bir anlamını farkedebildim. Belki sizler daha birsürü anlamını farkedeceksiniz. Kabe’de namaz kılabilmek ne güzel, daha birçok hissettiklerim var namaz surelerini okurken ama hepsini yazmam uzun olabilir. O yüzden sizleri sıkmak istemem. Namaz bittiğinde hiç bitmesin istedim. Orada on gün namazda kalsam hiç sesim çıkmayacaktı orası gerçekten farklı bir boyut. Allahın evi diyorlar ya gerçekten yemin ederim doğru. Kendimi orada misafir gibi hissettim Allahın beni ne kadar sevdiğini, bana ne kadar değer verdiğini, ihtimam gösterdiğini hissettim. Çok farklı bir boyut orası. Eğer isterseniz boyutlararası çok kolay yolculuk yapabiliyorsunuz. Sanki orada Allahın korumasındasınız ve elinizde boyutlar arası heryere gidebilmenin pasaportu var. Ne muhteşem bir duygu o.


Namazdan sonra otelimize geri donüyoruz biraz dinlenip tekrar geri geleceğiz akşam namazını ve yatsıyı Kabe’de kılmalıyım. Bir şey beni Kabe’ye doğru mıknatıs varmış gibi çekiyor. O ışığın etrafında dönmek istiyorum. O ışıkta yanmak negatif taraflarımın da ışığa donüşmesini istiyorum.


Daha anlatılacak o kadar çok şey var ki. Bir sonraki yazımda görüşünceye kadar sevgiyle kalın.


Alahattin Öztekin

 
Toplam blog
: 101
: 5279
Kayıt tarihi
: 01.03.07
 
 

Ege Üniv. İşletme Fakultesi'ni, daha sonra da Harward Üniversitesi'nin Master programını Türkiye'de ..