Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

06 Şubat '09

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Almanya, ikinci vatanım! Seni çok özledim.

Almanya, ikinci vatanım! Seni çok özledim.
 

Deutschland, meine Wahlheimat. Ich habe Sehnsucht nach Dir!


HADİSE'nin Eurovision'da Türkiye'yi temsil etmesini analiz ederek çok kötü eleştirilerde bulunan blog yazarı üzdü beni. Bloğuna yapılan yorumlar ona keza.

* Hele Almanya'dan temelli dönüş yapmış ve çok değer verdiğim, molla arkadaşımın düşüncelerine şaşırdım kaldım. Şu anda kesin dönüş yapmamış olup da Avrupada yaşayan insanlarımızı kölelikten kurtulabilme imkân ve iradeleri olmamakla suçluyor. Yakıştı mı sana bu ifade tarzı dostum?

* Biz nedense eleştiride sınır tanımıyoruz. Hele bir arkadaşımız bir konuyu veya şahsı eleştiren blog yazmışsa, oraya yorum yazarken mesnetsiz atmayı çok seviyoruz. Lütfen arkadaşlar, ne yazdığınıza dikkat edin. Milyonlarca insanı aşağılayıp onlara hakaret etme hakkınız var mı sizin? Yooooook. O yazıya yorum yapanların hemen hepsi aynı hızla Hadise'yi eleştirmişler. Yurtdışına çalışmaya gidenlerin köle olduklarını da onaylamışlar. Yazık ki ne yazık!..

Kıskanıyor musunuz bu kızımızı? Ne yaptı sizlere?

Ben 63 yaşında bir ihtiyar olmama rağmen Düm teke tek şarkısını Hadise, STAR TV, Uğur Dündar Haber Bülteni'nde söylerken yerimde duramadım. Çok beğendim. Uğur Dündar ki, Türkiye'nin en duayen araştırmacı ve idealist gazetecilerinden biridir, o da çok beğendi?

Arkadaşlar sizin aklınız nerelerde ya! Bu kadın şarkıcılığı meslek olarak seçmiş. Hiç mi şarkıcı görmediniz hayatta? Bunların çoğu sıradışı insanlardır. Giyimleri, kuşamları bizlerden değişik, dekolte olabilir. Ne var bunda?

Yok yırtık pantolonmuş, göbeği tomurcuğu yavaşça açılan bir ayva çiçeğine benziyormuş. Arkadaş sen nerelere taktın kafayı ya! Güldürüyorsun insanı. Edebiyat yapacağım diye neler yazmışsın öyle!

************

Hadise ile ilgili bölümü burada kesip, Almanya'ya çalışmaya gidenlerin köleliğine(!) değineceğim. Bu arada HADİSE'yi de rahat bırakın, aslanlar gibi söylesin şarkısını, temsil etsin Türkiye'yi!

İzninizle, Almanya serüvenime kısaca değinmek istiyorum.

* 1964'ten itibaren Almanya başta olmak üzere Avrupa'nın diğer ülkelerine Türkiye'den işçi talebi oldu. Türkiye'mizin kaderi zaten işsizlik. O zaman da öyleydi.

* O yıllarda otomobil sadece zenginlerin satın alabileceği bir araçtı. Türkiye'ye otomobilleriyle tatile gelen çok sayıda genç turist vardı. Onları gördükçe imreniyordu insanlarımız. Avrupa'da çalışmak ve oraların imkânlarıyla çok kazanmak ve yurda para biriktirerek dönmek isteyen insanlarımızın sayısı da az değildi. Ayrıca Türkiye'de iş bulmak imkânı da çok kısıtlı idi.

* II. Cihan Harbi'nde ölenlerden dolayı erkek açığı vardı. Almanya başta olmak üzere birçok Avrupa ülkesinin hızla sanayileşmesi dönemi başladı. İş gücüne ihtiyaç vardı. Neticede, Türkiye'de "İş ve İşçi Bulma Kurumu"na müracaat etti binlerce insan.

* Avrupalı ülkesine sağlıklı iş gücü istiyordu. Türkiye'den Avrupa'ya gidecek işçilerin sağlık kontrollerinin yapılması doğal değil mi? Bu sebepten de sağlık kontrol noktaları oluşturdular, rüşvet müşvet olmasın diye, kendi güvendikleri doktorlara sağlık muayenesi yaptırdılar. Bu arada insanlar tepeden tırnağa muayene edildi, dişlerine de bakıldı. Bu çok mu ilkel bir davranış? Doktor muayenehanesinde yapılan bir sağlık kontrolü.

* O yıllarda zaten Avrupa şehirlerine uçak seferleri çok azdı ve pahalı idi. Bugünkü gibi lüks otobüsler de yok denecek kadar azdı. Doğal olarak insanlar trenlerle gittiler. Ama eşya vagonlarında değil, kompartımanlarda, insan gibi oturarak, gece de kanapeye uzanıp uyuyarak. Bu kölelik mi?

* Ayrıca bu işçiler devlet aracılığıyla gönderildiği için, hepsinin iş güvencesi ve anlaşması vardı. Yol masrafları da işveren firma tarafından ödeniyordu.

1968 yılında Almanya'ya ben de gittim.

* Kendi kendine iş bulanlar bölümünden ve konsolosluk kanalıyla. Niyetim Truva harabelerinde tanıdığım bir Alman profesör kanalıyla Tübingen Üniversitesi'nde tahsil etmekti. Ama olmadı, ilk önce Berchtesgaden kasabasına gittim, bana istek yapan, orada bir Amerikan otelinde iş bulan ailenin oturduğu güzel kasabaya!

* Berchtesgaden'deki yaşam tarzına, tabii güzelliklere hayran oldum. Aslında 1 yıl sonra Tübingen'e gidecektim ama ayrılamadım. Sonra İrlandalı nişanlım, Dublin, Chiemsee vs. Almanya'da görmediğim az şehir var. Hepsi birbirinden güzel. Köyleri, kasabaları ayrı bir güzellikte, şehirleri de ayrı bir güzellikte.

* Nişanlımdan ayrıldıktan sonra Tübingen'e gittim, 2 yıldan biraz fazla bir tahsil hayatımdan sonra (Alman Dili ve Edebiyatı) yarım bırakıp Münih'e yerleştim.

Münih, dünyanın en güzel şehirlerinden biridir. O benim yüreğimin en köşesindeki yerini almış çoook güzel bir şehir. Hemen her köşesinde bir hatıram var.

* 23 yaşımdan 49 yaşıma kadar 27 yıl Almanya'da yaşadım. Gençliğim orada geçti ama mahvolmadı. Hayatımın en güzel günlerini Almanya'da yaşadım.

* 1995'de temelli döndüm. Döndüğüme de bin pişmanım. Hâlâ uyum sağlayamadım. Kahırdan kalp krizi geçirdim. Dişlerim büyük ölçüde döküldü. Almanya'da hiç alışık olmadığım kötü hayat şartlarıyla yaşamaya mecbur kaldım. Akraba ve dostlarımın çoğu dışladılar beni. Sebebi işte o blog yazan, "köle" ifadesini kullanan arkadaşımızın zihniyetinde olmaları ve kıskanmaları... İntikam alıyorlar.

Benim Porsche, Jaguar, Mercedes Spor Coupe sahibi olduğum yılları hazmedememişler. Türkiye'ye o arabalarla gelip tatil yaptığımda, onların çoğuna hediyeler getirdiğimde benimle hava atanlar çoktu. Benim tanımadığım insanlara beni methediyorlar, benim adımla havalara giriyorlardı. Benim dostum veya akrabamdılar ya!

Şimdi neredeler? Buradalar ama burada değiller.

* Yapmayın arkadaşlar! Ulaşamadığınız ciğere mundar demeyin! Almanya'ya çalışmak için giden Türkler köle değiller. Hiçbir zaman da köle olmadılar. Ayıp etmeyin!

* Tabii ki lisan bilemedikleri, meslekleri olmadıkları için çok büyük zorluklar yaşayanlar, aşağılananlar da oldu. Doğu Anadolu'dan gelen, inşaatlarda çalışan, mesleki bilgisi olmayan insanlarımıza Batı şehirlerinde de aynı şekilde davranılmıyor mu?

* Almanya, önceleri yabancı işçileri sadece iş gücü olarak gördü ve onlara "GASTARBEITER / Misafir İşçi" dedi. Ama baktı ki bu insanlar Almanya'da kalıcılar, bu sefer de entegre olmaları için kanunlar çıkardı. Çoğunun da Alman tabiyetine geçmesini kolaylaştırdı.

* Almanya'da yaşayan insanlarımızın büyük bir bölümü oradaki yaşantılarından çok memnunlar. Çoğu da ev ve daire satın aldılar. Çocukları orada doğdu, büyüdü, okula gitti. Türkiye sevdalısıdır bu insanların çoğu. Ama bir türlü temelli dönemezler.

Avrupadaki Türkler niye temelli dönmezler?
(Tabii kendi düşüncelerimi belirtmekle yetineceğim. Genel bir araştırmam yok.)

* Bir kere sağlık güvenceleri, yaşam şartları Almanya'da çok daha düzenli.

* Çalışma saatleri, haftada 38-40 saat, normal günde 7-7, 5 saat.

* Avrupa'nın diğer ülkelerine ailecek, otomobilleriyle tatile çıkmaları kolay.

* Oralarda herkes üniversiteye gidebiliyor, eğitim sistemleri bizimkinden çok daha düzenli ve ileriye dönük.

* Trafik düzenli, yollar düzgün ve trafik işaretleri yeterli. Bir şehirden bir şehire özel otoyla seyahat çok zevkli ve rahat.

* Çoğu emekliliklerini bekliyor. Emekli olunca Türkiye'ye temelli dönmek isteyen vatandaşlarımızın sayısı da fazla.

* Türkiye'deki krizlerin bitmesini bekliyorlar. Daha çok beklerler mi bilemem ama ben 14 yıl bekledim bitmedi.

Burada saymakla bitmeyecek çok fazla sebepler var. Yazımı okuyan Avrupalı Türkler yorumlarında ekleyebilirler.


Ben niye döndüğüme pişman oldum?


* Türk insanı oldukça kıskanç. Kendisinden üstün olanları dışlıyorlar. İlle de BEN, diye düşünenlar fazla.

* Kendi ülkemde istediğim rahatlıkta dolaşamıyorum. Saçım uzun olunca saçıma, sakalım olunca sakalıma bakıyorlar. Beni kendilerinden biri olarak görüyor gibi görünenlerin birçoğu arkamdan başka türlü konuşuyor.

* Türkiye'de insanların ticarî anlayışı Almanya'dakinden çok farklı. Uyum sağlamam zor, epey param eridi.

* Bankacılık sistemi değişik. Almanya'da kredi alma imkânları fazla, faizler can yakıcı boyutlarda değil.

* Almanya'da yaşam çok daha rahat. Alman insanı genelde riyakâr değil. İnsanın yüzüne karşı doğruları söyleyebilyorlar. Bizim insanımızın çoğu, "aman kızar" diye yüzüne söylemediklerini arkandan söylüyorlar.

* Almanya'da kiracısı olduğum evin sahibi, beni bahçesinde yemeğe davet ediyor. Bekarım, erkeğim, karısı benim yanımda bikini ile dolaşabiliyor. Benim aklımın ucundan dahi o kadına seks düşünceleriyle bakmak geçmiyor. İnsanım, ahlâklıyım, akıllıyım. Affedersiniz elim şeyimde dolaşmıyorum. Kadın bana göstermek için değil, hava sıcak olduğundan ve kendi evinde rahat dolaşmak istediğinden bikinisiyle veya kısa şortuyla dolaşıyor. Bunu anlayabiliyorum.

* Ülkemde bir kadınla bir erkek yan yana olunca hemen yorum yapılıyor. Aileler, hatta akrabalarım, eşim olmadığı için beni evlerine davet etmemeye dikkat ediyorlar.

* Bu kadar güzel bir ülkenin insanlarının çoğunun bunun farkında olmamaları da beni üzüyor. Ülkelerine hoyratça davranıyorlar. Bir hemşehricilik almış yürümüş. İzmir'de İzmirli bulmak zor. Hep başka yörelerden gelenlerin ve bu güzel şehre uyum sağlamayı düşünmeyenlerin hakimiyetinde şehir ve ben burada yabancı gibiyim. Almanya'da bu kadar yabancı değildim.

Daha yazacak çok şey var. Ama oldukça uzadı bu yazım, kusura bakmayın!

Avrupa'da yaşayan vatandaşlarımızı kıskanmaya gerek yok. Problemi olanlar da var tabii. Ama çoğunun imkânları buradakilerden daha iyi. Köle möle yok yani. Haddimizi bilelim.

OKAN TINMAZ arkadaşımızın bu konudaki yazısını da okumanızı öneririm:

http://blog.milliyet.com.tr/Blog.aspx?BlogNo=160504

OKAN TINMAZ'ın YUKARIDAKİ BLOĞUNA YAZIP DA "Verin şu linki de, şu hakaretleri cümle âlem görsün. O yazıyı yazan adam da ifşa olsun! Bekliyorum efendim... Saygımla..." demiş o yazıyı yazan blog yazarı. Ya alay ediyor ya da yazdıklarını çabuk unutuyor. VAN MİNİT KARDEŞ; AL LİNKİNİ, OKU DA HATIRLA YAZDIKLARINI!

http://blog.milliyet.com.tr/Blog.aspx?BlogNo=158241


BENİM DE GÜME GİDEN BAZI YAZILARIMIN LİNKLERİ: (Lütfen tıklayın ve okuyun!)

"Diplomatik davranmasaydım başka şey yapardım!"

http://blog.milliyet.com.tr/Blog.aspx?BlogNo=160181


"Davos, Erdoğan, Peres ve resimlerin dili"


http://blog.milliyet.com.tr/Blog.aspx?BlogNo=159973


"Borca karşılık kuma"

http://blog.milliyet.com.tr/Blog.aspx?BlogNo=160210


"Öz elleştirme!"

http://blog.milliyet.com.tr/Blog.aspx?BlogNo=159774


"Tele kulak"

http://blog.milliyet.com.tr/Blog.aspx?BlogNo=159688


Mustafa Mumcu, 06 Şubat 2009 / 09:18

 
Toplam blog
: 324
: 2811
Kayıt tarihi
: 10.04.07
 
 

06. 06. 1945 İzmir doğumluyum ve İzmirli olmaktan da gurur duyuyorum. 1968 yılında birkaç yıllığın..