Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 
 

perihan reyhan ALKAN

http://blog.milliyet.com.tr/pra

29 Temmuz '08

 
Kategori
Güncel
 

Alnından öpülesi ve vurulası erkekler

Alnından öpülesi ve vurulası erkekler
 

Hava çok güzeldi o gün, pırıl pırıl güneş, her yer silme çiçek, hiç halim de yok ama çok bunaldım evde oturmaktan. Çıkıp sahile ineyim, çayımı içeyim, dalgaların musikisini dinleyerek ruhumu dinlendireyim. Sonrasında akşam yemeğimi de orada yiyip, güneş Beydağlarının ardına doğru yola koyulur, çapkınca göz kırparak el sallarken de dönüp evime geleyim...


Yolda bir arkadaşıma rastladım, üniversiteyi bitirir bitirmez ABD’ne koşturan, ama kaçmak adına değil, oradaki birikimleriyle ülkesine dönerek bir an evvel hizmete başlamak adına aceleyle. Yıllar sonra da planladığı gibi profesör olarak geri dönen.


Burada bıraktığı anneciğine ölmeden kavuşmuş olacak ve son günlerinde yanında olmanın huzurunu da yaşayabilecekti, ama yarısı buruk yüreğiyle, çünkü diğer yarısını ABD de bırakıp dönmüştü.


İkimiz de çok şaşırdık birbirimizi sokakta görmekten. Onun bütün dünyası bilimsel çalışmalarıydı, son derece programlıydı ve işine aşık, adamış da kendisini üstelik.


Ben ise kemoterapilerin etkisiyle bitkin, pek çıkamıyordum dışarı hastane ve zorunlu alış veriş dışında.


“Hayırdır, iyisiniz maşallah, çıkabilmişsiniz de nereye böyle, bu tarafta ne işiniz var, size gerekli bir şey olursa telefon edin alışverişinizi ben yapayım, çıkmayın bu halde diyorum ama dinlemiyorsunuz beni, hiç aramadınız ne yapıyorsunuz tek başınıza” dedi. “Çok yoğunsunuz, meşgul etmek, rahatsızlık vermek istemiyorum, teşekkür ederim, hallediyorum bir şekilde” dedim. “Samimi söylüyorum, düşünmeyin böyle, rahatsız olacak olsam teklif etmezdim” dedi. “Siz nerden böyle, güzergâhınıza ters” dedim. “Eşime dalgaların sesini dinletmek için sahile indim” dedi. “Bugün doğum günü, 7 yıldır tatil yapamıyor, yanıma da gelemiyor biliyorsunuz, ancak fırsat buldukça ben gidebiliyorum. Çok üzülüyorum ona, içim parçalanıyor ve dalgaların sesini çok sever. Her şeyi bırakıp 1 saatimi ona ayırdım. Çakılların üzerine bağdaş kurup oturdum. Hem dalgaların sesini dinlettim, hem de 1 saat telefonla konuştuk” dedi ve ilave etti: İnanır mısınız, dünyanın en güzel, en mükemmel kadınıyla birlikte olsam, onunla telefonda da olsa sohbet edebildiğim anlardaki haz ve mutluluğu duyamam. Nasıl duygulandım, her ikisi adına da nasıl mutlu oldum anlatamam. Hele ki eşim deyişine, eşim derken gözlerindeki sevgi, saygı, mutluluk ve özlem ışıltılarına, resmen evli olmamalarına rağmen.


ABD de olduğu sürece, yaşamını paylaştığı hanım, kendisine her konuda destek olan, yanında olan, çalışmalarının öneminin bilinciyle, kendisine gelecek sırayı sabır ve saygıyla bekleyen hanım. Türkiye’ye dönmesinin gerekliliğini saygıyla karşılayan hanım. Annesinin boğuştuğu ciddi bir rahatsızlık nedeniyle, birlikte getiremediği hanım. Ama varlığının saygınlığı nedeniyle, arkadaşımın, bırakın ihaneti, onca yıldır, bir başka hanıma yan gözle bakmayı dahi ihanet telakki ettiği hanım, eşim diye bahsederken, ağzından bir eşim, bir hanım daha çıkartan hanım!


Anlatmam mümkün değil o anki duygularımı. Baktım ayak üstü konuşma uzayacak, yoruldum da; anlattım programımı, “Buyurun, size çay, vaktiniz varsa ardından da yemek ikramım olsun yoruldum ben, orada devam edelim” dedim. “Çok iyi olurdu, ama yarın hem yoğun bir ders programım, hem bir toplantım, hem de seminerim var, ayrıca tercüme etmem gereken makaleler de var, sanırım bu gece hiç yatamayacağım bile, hazırlanmam lazım. Ama yeni kitabımla ilgili danışmak istediklerim var size, (Ayrıca edebiyat alanında da kitap yazıyor, asıl branşından çok uzak olduğu halde.) Ayrıca da çok dolduğum, kimseyle paylaşamayıp patlama noktasında olduğum bir konu da var, canımı çok sıkıyor son günlerde, o konuda da akıl danışmak istiyorum. Biliyorsunuz hâlâ alışamadım Türkiye koşullarına ve insanının bakış açılarına, değerlerine, en kısa zamanda siz de kendinizi iyi hissettiğiniz bir gün, bunu gerçekleştirip uzun uzun konuşalım. Buradaki hanımlar bir garip, sizin gibi değiller. Her sözden, her yaklaşımdan, bir kahve ikramı önerisinden bile farklı anlamlar çıkartıyorlar kendi adlarına, bu da beni zor durumda bırakıyor, sıkılıyorum bu yaklaşımlarından, ama bir hanımın önerisine de gereksinimim var” dedi. Ve ayrıldık o evine, ben sahile doğru yola koyulduk.


Gözlerim dolmuş çok duygulanmıştım, o eş kabul ettiği hanıma olan jesti ve duygularına, özellikle de saygılı tutumuna. Ve daha bir büyümüş, daha bir saygınlaşmıştı arkadaşım gözümde. Böylesi erkeklerin de hâlâ var olduğunu bilmek de iyi gelmişti…

…..


Çayımı içiyorum, ikinciyi istediğimde garson her zamanki alışkanlığıyla: Yemek de yiyecek misiniz, söyleyeyim hazırlamaya başlasınlar mı? dedi. “Hayır, gitmek zorundayım” dedim ve çayımı bitirmeden de kalktım. “Ne oldu, biri mi rahatsız etti, bir sorun mu var, yardımcı olabileceğimiz bir şey varsa?..” dedi. Hayır, sizinle ilgisi yok gitmek zorundayım diye yanıtladım.


Evet, gitmek zorundaydım; oturduğum andan itibaren yan masada bağıra çağıra, herkesin duyabildiği iğrenç sohbet artık dayanılmazlaşmıştı çünkü.


Bütün güzel duygularım, az önce yeşeren, erkeklere dair güzel ve saygın duygularım topyekûn yerle bir olmuştu, iğrenmiştim, duramazdım daha fazla.


İki bey vardı yan masada ve konuşmanın seyri aynen şöyleydi:


- Abi nerdeydin ya akşam, açmadın hiç telefonu.

- Sorma, harika bir geceydi. Gruptaydım.

- Ne grubu lan?

- Şu A… karısı var ya.

- O kim lan?

- Ulan oğlum şu sarı karı var ya, (meslek), … de çalışan.

- Yuh lan, nihayet götürdün karıyı ha, helal lan sana. İyi de grup nesi oğlum.

- Sonradan katıldılar, iki arkadaşı, 4 kişiydik yani. Sorma abi harikaydı ya, rüya gibi.

- Yenge duymasın kırar lan kafanı.


Neredeyse, her karesi anlatılmaya başlandı, en iğrenç betimleme ve kelimelerle.


- Yuh lan hıyar, insan haber verir.


- Dangalak ne haberi, sen akşam … la olmayacak mıydın.

- Olsun oğlum ekerdim onu, kaçırılır mı oğlum bu fırsat, yuh olsun sana. Tek başına götürdün ha…


Daha fazla duramayacaktım öyle bir sohbete tanık olarak. Beni ilgilendirmezdi kimsenin özel yaşamı ve iğrençliği, ama kadına bakış açıları iğrençti, bir paylaşımı başkasıyla paylaşmak iğrençti, özel ve yaşanılan mekânla sınırlı kalması lazım gelirken.


Hoş dört kişinin paylaştığının bir mahremiyeti, saygınlığı olduğundan söz de edilemezdi ama yine de çirkindi, yine de ayıptı, en yakın arkadaşı da olsa bir başkasına aktarmak bu özel paylaşımını. Erkekliğe, insanlığa yakışır değildi. En azından, hiç değilse, kim olduklarını, isimlerini vermeyeydi. Hanımların yaptığı ise zaten hanımlığa yakışır değildi, ama olsun yine de dillenmemeliydi.


Kalktım, bir an düşündüm, bir şeyler söylesem mi bu iki iğrenç adama, hatırlatsam mı erkek olmanın, insan olmanın gereğini ve yaptıklarının çok ayıp, çok çirkin olduğunu? Ama utanmaları olsa böyle bir sohbetleri olmazdı, kadına bakışları belliydi. Altından kalkamayacağım bir laf ederler, daha da bozabilirlerdi sinirimi.


Hiç duymamış gibi de yapamadım. Bir şekilde belirtmeliydim çirkinliklerini. Bir müddet durdum, baktım bana doğru bakmakta olanın gözlerinin içine, ama tiksinti, nefret ve sinirle, onun bakışı dikkatini çekmiş olmalı ki diğeri de merakla dönünce, aynı ifadeyle onun da gözlerine baktım.


Yüzleri pembeleşti, gözlerinde utanç belirdi ve eğdiler başlarını.


Hız ve hırsla dönüp arkamı, evime doğru sıklaştırdım adımlarımı.


Utanmışlar mıydı?!!


Yoksa bana mı öyle gelmişti, öyle olmasını arzu ettiğim için?..


Küpe:


Erkeğin yaradılışında sevmek yoktu,

ona sevmeyi öğreten kadındır. (Geraldy)


İnsan ne kadar derin ruhlu, erdemli, güzel yürekli ve saygın olursa,

aşkı da o kadar derin, erdemli, güzel ve saygın yaşar. (p.r.alkan)


Mutluluk kendi ocağımızda yetişir,

başkalarının bahçesinde değil. (Douglas Ferrold)


Adilik, güzelliğin ölümüdür. (William Shakespeare)

 
Toplam blog
: 290
: 553
Kayıt tarihi
: 11.03.08
 
 

İlk ve orta öğrenimimi Gölcük/ Kocaeli, lise ve üniversite öğrenimimi Ankarada gördüm. İlk okuldan..