Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

22 Haziran '08

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Altı ay bir güz ve altın adımlar...

Altı ay bir güz ve altın adımlar...
 

kendi penceremden


Altın Adımları izliyorum TRT’de, elimde Bilge Karasu’nun “Altı Ay Bir Güz” adlı kitabı. Ne kitaptan vazgeçebiliyorum, ne de televizyondaki halk oyunları ekibini izlemekten. Bu akşam duygusal anlar yaşanıyor yarışmada. Ekipler bir harika. Hoyat ve Tekirdağ ekibi Kurtuluş Savaşını canlandıran bir mizansenle oyunlarını sergiliyorlar. Bütün jüri üyelerinin gözleri yaşlı, hep beraber ağlıyoruz. Onlar televizyonda, ben evde gözlerimizi siliyoruz. Kitap başka bir yere götürmüştü beni. Oyunlar başka yere.

Aklımda gezinenler birer birer uçuşuyor. Oysa, sokaklardan odalara kadar yayılan manolya kokusunu düşünmüştüm bu akşam. Geçen hafta geçtiğim, manolyaların kokusuyla kaplanmış bir şehri düşlemiştim. Bir koku sözcüklerle nasıl tanımlanabilir? Bir çiçeğin kokusu sözcüklere sığdırılabilir mi? Bir gün deneyeceğim manolya kokulu şehri anlatmayı.

Vazgeçtim artık manolyalardan. Elimdeki kitaptaki bir cümleye takılıyor gözüm, anlatıcının çocukluğunu betimleyen sayfaların son paragrafında. “ Uzayıp gidebilecek bir anlatıyı okur için anlamlı kılmanın gerektirdiği, gerektireceği işlemleri gerçekleştirmeğe çalışırken karşılaşacağım en büyük güçlük belki de şu : Okuyana, geçmişi içinde gezinip duran bir anlatıcının o geçmişin içinde duyduğu şimdiliği, şu andalığı duyurmak…Bunu duyururken geçmişte gezinildiğini hiç unutturmamak. Kim bilir, buna, okurun bu anıları kendi anılarıymış gibi benimseyip yaşamasını sağlamak; ya da her okuru kendi hesabına buna benzer anılar üretmeğe çağırmak, dememiz gerekir.”

Ekipler oyunlarını birer birer sergilemeye devam ederken, birkaç dakika başka bir yarışmayla bütünleşiyor belleğim. Hafta sonları sabahın erken saatlerinde yola çıkıp üniversitenin farklı bölümlerinden gelen arkadaşlarla notaları sese dönüştürdüğümüz günlere. Kabak kemane, kaval, mey ve bağlama sesiyle bütünleşen türkülerimize. Yarım ses ince, yarım ses kalın sesler; diyezlerle bemoller. Genelde la ile başlayan karar sesleri. Şefimizin mikrofana yaklaşın diyen göz işaretleri. Konserler, yarışmalar, şenliklerle yurtiçine uzanan yolculuklar. Halk oyunları ekibiyle yurtdışındaki bir festivale gidilen günlerimiz. Otobüsle yaptığımız bu uzun yolculuk hiç unutulmayacak bir anı olarak belleğimde saklı. Gençliğin verdiği o enerjiyle, bitmek bilmeyen yolda, uykusuz, gece gündüz gülüşmelerimiz geliyor aklıma. Aysel Gürel’in “Kimine güz gelir kimine bahar” la başlayan yapıtını seslendiren Kubat’la yeniden dönüyorum Altın Adımlara. Jüri üyesi Müjde Ar’ın doğum günü bu akşam. Gözünde yaşlarla dinliyor annesinin eserini. Elimdeki kitaba bakıyorum. İçinde benzeşen bir sözcük : GÜZ. Durup dururken, bir yaz akşamı, güz mevsiminin hüznü sardı içimi. Bir program, bir kitap ve ardından yaşanmış yıllar çöreklendi gözlerimin önüne.

Yaşam bir rastlantı çoğu zaman. Masallardaki “altı ay bir güz, dere tepe düz” diye başlayan cümleler geliyor aklıma. Yaşanmış yıllara açılan pencerelere değiyor yeniden gözlerim. Yaşlanıyorum, her pencereden başka bir ben el sallıyor gizlice…

 
Toplam blog
: 38
: 1200
Kayıt tarihi
: 05.01.07
 
 

Belki de yazacak çok şeyim olmadığından üye olup sonra bıraktığım bu blog sevdasına yeniden başla..