Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

12 Nisan '12

 
Kategori
Siyaset
 

Altın çağ kapanıyor mu?

Altın çağ kapanıyor mu?
 

 

Türkiye son yüzyılda gösterdiği performansın en üst noktasına geldi mi?
Bu en üst noktaya nasıl geldi? Bir başka soru… Bu noktadan nasıl bir iniş olabilir; bir diğer soru olarak kabul edilebilir.

Türkiye… Yükseldi…yükseldi… yükseldi… (Bravo ve alkış sesleri…) ve Fransa gibi ülkelerin gıybetini çekmeye başladı. Bir insanı diğer insanlar çekemiyorsa, o insanda demek ki bir şeyler vardır. Bu ülkeler için de, geçerlidir; Türkiye için de söylenebilir… Bu “Yükselmenin” sürmesi, aksini bekleyen hiçbir ülkenin işine gelmez. Hele Türkiye gibi bir ülkenin yükselmesi… Türkiye hakikaten yükseliyor mu, yoksa düşüyor mu? Bu sorunun yanıtı, tarafsız olarak yapılacak karşılaştırmalarla mümkün…

-Atatürk, İnönü dönemlerinde yapılmış devlet yatırımları Sümerbanklar, Tekel Tütün Fabrikaları, Şeker Fabrikaları ; Çimento Fabrikaları vs. hemen hepsi elden çıkarılmış durumda. Satılmış, veya kibarcası özelleştirilmiş durumda. Fakat onlardan gelen paraların nerelere gittiği pek belli değil; belli ki çoğunlukla çar çur olmuş durumda…

- “Yap işlet devret…” şeklinde özel kesime veya, yurtdışındaki şirketlere yaptırılan yatırımlar ise zaten en aşağı 49 sene bizim sayılmaz… Onların parsasını yabancılar toplayacaklar. O bakımdan da elimiz kolumuz bağlı.

-Benzin, gaz, doğal gaz vs. bakımından da kaybetmiş durumdayız. Nereye el atsak orası kuru çıktı… Karadeniz öyle, Güneydoğu Anadolu öyle… Bir tek Akdeniz’de umut vardı… Orasına da başkaları el koydu… Biz, “el elde, baş başta…”  Öyle bekliyoruz. İran bize merhamet etsin de , petrolü, gazı iki kuruş daha ucuza versin… diye. Onlar da bayağı iyi pazarlık ediyorlar.Olmazsa kendilerini naza çekiyorlar. Hele şimdi Suriye meselesi çıktı, diye; bilmem belli olmaz… Bize petrolü kesebilir bile… Allah hayırlara getire…  O konuda da elimiz kolumuz bağlı gibi. Durmadan içeri gidiyoruz. Ve durmadan benzinli otomobil fabrikalarını teşvik ediyoruz. Durmadan karayolu yapıyoruz… Ve durmadan benzin harcıyoruz. Nereden harcıyoruz? Bunu soran yok..!

Tabii , güçlü bir enerji sistemin yoksa, sanayiin de her zaman zayıf olur. Zaten sanayini sürükleyen otomotiv sanayii; o da yabancıların elinde oyuncak. Sen karşıdan seyrediyorsun. Hiç olmazsa çoluk çocuk çalışsın, ekmek parasını çıkarsın, diyorsun. İşte o kadar.

Rüzgar enerjisini etkili kullanamıyorsun. Kullanmak istesen, o basit kanatları bile Danimarka’dan getirtiyorsun.  Güneş enerjisinden yararlanma oranın hemen hemen sıfıra yakın. Nükleer enerjiden devletin dahil, bütün millet korkuyor… Ondan sonra iki saat elektrik kesilse; “Yandım Allah..!” diye bağırıyor… Eee..Bu millet ne yiyip, ne içecek…Enerjiyi nereden bulacak. Memlekette baraj kurmadık dere kalmadı; sıra Karadeniz’e geldi… Onlar da adamı sopayla kovalıyorlar… “Derelerimizi vermeyiz…” diye. Zaten çevre diye bir şey kalmadı. “Ergene” öldüm, öldüm… diye her gün ağlıyor. Sesini duyan yok. Her yer kirleniyor.

Vaziyet bu minval üzere gidiyor.

“Milli Eğitim” genel istek üzerine yavaş yavaş “Dini eğitim” oluyor… Herkes adeta İmam-Hatip’den çıkmışcasına tek tornadan çıkmış insanlara dönecek… Herkesin başında beyaz takke; boncuk bıyık; ellerde tespih ; camilerin önüne sıralanacağız… Çünkü artık bizi Allah’tan başka kimse kurtaramaz.

-Bütün gelirimiz ATM’lerde Bankalar aracılığıyla kontrol ediliyor;  Giderimiz AVM’ler aracılığıyla hemen bloke edilip, yurt dışı merkezler servis ediliyor. Millet artık “Maaş” diye bir şey göremiyor. Adı var da, kendi yok… Her şey soyut. 1200 Tl maaşı var; 2400 TL’sı gideri var. Her şey “krediyle” hallediliyor. Milletin %80’ni Bankalara borçlu. Onun da çoğunluğu ödeyemez durumda. Bankalar düşünüyor, “Ne yapalım?” diye… Devlet düşünüyor, “Şu milletin boğazına nasıl basalım…” diye… İşte gelir ve gider böyle eşitleniyor.

- Sağlık işleri yeniden düzenlendi. Millet yeniden haraca bağlandı. Artık öyle “Yeşil Kart” falan filan yok… Nerede o pırasanın bolluğu… Herkes hesap verecek. Artık zaten, herkesin geliri, gideri belli… Yalnız öleceği yer belli değil. Paran yoksa, bir hastanede ölemezsin bile… Git.. nerede ölürsen öl. Acilde ölme de… Artık orası çok pahalı…

Herhalde Altın çağ sürüp gidiyor… Bütün o Arap’lar da bize özeniyorlar. Bayılıyorlar, Kıvanç Tatlıtuğ’a ; Tuba Büyüküstün’e … Hepsine, hepsine… Bütün artistlerimize bayılıyorlar… Eh! Bizde de artislik , Maşallah… herkes bir artist… Herkes , sanki küçük dünyaları onlar yaratmışlar, sanki hepsi de Boğaziçi’nden çıkmış gibi, kasım kasım kasılıyorlar…

Böyle gidiyoruz… Bakalım başa  ne zaman güreşeceğiz. Allah bilir. Bir de bizi bilen bilir…

 
Toplam blog
: 2579
: 848
Kayıt tarihi
: 24.10.10
 
 

Mesleğim eğitimcilik… Şimdi artık emekli bir vatandaşım… biraz şairlik, biraz hayalcilik, biraz s..