Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

28 Ocak '07

 
Kategori
Aşk - Evlilik
 

Altın vuruş

Altın vuruş
 

Her şey bir oyun gelmişti ona. Bir heyecan belki de. İlk sesini duyduğunda içi titremişti. Ona ulaşmıştı. İşte telefonun karşı ucunda duruyor ve konuşuyordu. Genç kadın hiç konuşmadan öylece onu dinliyordu. O an hiç bitmeseydi. Adam birden "bu konuşmanın devam edebilmesi için senin de konuşman lazım" dediğinde ne söyleyeceğini şaşırdı. Güldü, "ne güzel konuşuyorsun seni dinlemek çok hoş oluyor" dediğini hatırlıyordu. Kendini yine adamın konuşmasının büyüsüne kaptırıp gitmişti.

Size bugün bir öykü anlatacağım, biliyorsunuz ben bu sütunlarda zaman zaman bana anlatılan yaşanmış öyküleri, isimleri değiştirerek naklediyorum ve sizin fikirleriniz alarak, benden fikir soranlara yardımcı olmaya çalışıyorum. Bu öykü bana çok kısa süre önce anlatıldı.

Cemil benim eski bir arkadaşım. Aşkı tatmış ve ne olduğunu çok iyi bilen, ben yaşlarda yanı orta yaşlı genç biri. Bana "bak arkadaş yaşamımın geri kalan kısmında, karşıma bir aşk çıksın istiyorum, ve bu aşk beni altın vuruş gibi vursun ve ölümüm bu aşkın elinden olsun" derdi sıkça. Geçen gün büroma geldiğinde yüzünde güller açıyordu sanki.

- Ne oldu Cemil...
- Buldum altın vuruş gerçekleşiyor.
Çok heyecanlıydı, sigarası sönmeden bir tane daha ekledi ucuna.
- Son aşkımla karşılaştım...
- Nerede?
- Bak inanmayacaksın, ben de inanamıyorum dünya görüşlerimiz ayrı, yaşama bakışımız ayrı ama aşık olduk birbirimize...
- Dur bakalım yahu, nasıl oldu bu iş?
- Nasıl olduğunu boş ver şimdi, yazışıyoruz, telefonda konuşuyoruz
- Kaç yaşında?
- Fiziksel yaşını ne yapacaksın aklı bizim yaşlarda
- Bak Cemil evli mi yoksa?
- Evli
- Yandın Cemil bu işin sonu yok yine ve bu seni çok üzecek
- Aşk üzmeli zaten üzmez ise aşk olmaz
- Ben sana ne diyeyim gönlü yer tutmaz arkadaşım yaşa bakalım ne kadar yaşayacaksan nasıl olsa omzum senin dertlenmelerine alışık sonra bana gelip ağlayacaksın.
- Bu son ağlamam olur
- Gel de inan...
Dünya iyisidir benim arkadaşım, okka gibi bir yürek taşır, ama bu yürek aşkla yıpranmıştır. Yüreğinde söndürdüğü aşkların acısını da hep ben dinlerim yıllar boyu. Bu son aşkında ne yaşayacağını çok merak ediyordum, çünkü anlattığı kadarı ile bizimkinin dünya görüşü ile kadının dünya görüşü taban tabana zıt imiş. Aşk bu olsa gere kne dünya görüşü dinliyor, ne inanç ne başka bir şey. İlk konuşmamızın arasında bir hafta geçmişti Cemil yine uğradı, biraz sıkıntılı gibiydi.

- Ne oldu, aşkını mı kaybettin?
- Benimle kafa bulma
- Yok valla, kafa bulmuyorum, ne oldu?
- Altın vuruş bir anda yok oldu
- Haydi be....
- Çocuğunu düşünmüş, yaptığını uygun bulmamış,
- Kadın haklı, ahlakı onu gerektiriyorsa kendi doğrusunu seçmiş
- Ama bu kadar çabuk mu?
- Ne kadar çabuk olursa o kadar iyi, ilerledikçe içinden çıkılmaz bir durum olurdu
- Ama konuşurken öyle içten, öyle yakındı ki
- Olabilir ilk anda ne yaptığını düşünmemiştir, düşününce, kendisiyle kalınca değerlerini önüne koymuştur, kendine saygı duymadığını hissetmiş olabilir, ona hak ver, eminim seni hala seviyordur
- Öyle mi dersin?
- İnan bana öyledir, kadınlar bizden daha gerçekçi, eğer değerlerini çiğnemeyi göze alsaydı belki sen topuklar kaçardın, bırak bu sevgi istediğin altın vuruş olması ama, altın bir öykü olsun
- Ulan her zaman akıllısındır
- Estağfurullah

Çok kısa sürse de Cemil’in hayatında en derin iz bırakan aşklardan biriydi bu. Zaman zaman konuşuyoruz, onu hala unutmadığını, içten bir duyguyla sevdiğini söylüyor. Ne yaptığını merak ediyor. Bir şeye ihtiyacı var mı bilmek istiyor. Ben engelliyorum temas kurmasını, iyi mi yapıyorum bilmiyorum ama doğru yaptığımı düşünüyorum, siz ne dersiniz?

 
Toplam blog
: 283
: 1304
Kayıt tarihi
: 04.12.06
 
 

Nükleer fizik doktoru, şiir yazmaya çalışıyor, kalite yönetim sistemleri danışmanı, öykü deneme yaza..