Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

19 Kasım '11

 
Kategori
Eğitim
 

Aman dokunmayın!

Aman dokunmayın!
 

Her gözardı edilen ilkelliğin altında mutlaka gizlenen bir çıkar vardır ve memur öğretmenler bunun devamını isterler.


İktidar, iktidarını korumak için çok paraya gereksinim duyar. İcraatları "Dostlar alış-verişte görsün" den öteye gitmediği için takdire değil paraya gereksinim duyarlar. "Para var, çare var" şaşmaz sloganı ile buna sıkı sıkıya yapışırlar. Birgün birisi kuyuya bir taş atar. "Efendim falanca Avrupa ülkesinde de bu böyledir" diyerek "Taş" ını savunur. Güzel!.. Ama dikkat ederseniz bu "Taş" lar her zaman iktidarın lehinde etki gösterecek formattadırlar. Derhal ithal edilirler ve halk da kendisini sanki bir Avrupalı gibi hissetmeye başlar. Asla ve asla halkın lehine olacak bir şey ithal edilmez. Çünkü bu tür ithal bütçeye yük olur. Diğer anlamı ise iktidarın bütçesine değil, doğrudan halkın cebine gider.

Sanki eğitim sistemini kökünden çözdük ve Avrupa eğitim sistemi ile yarışıyoruz. "Sınıflara akıllı tahtalar koyacağız", "Her öğrenciye tablet bilgisayar vereceğiz", "Öğrenciler kitap taşımayacak" müjdelerini(!) zaman içinde daha da çoğaltmak olanaklıdır. Bakın, bunların tamamı halkın cebine bir girdi sağlamıyor. Bunları ithal edecek firmalara milyonlarca mertebesinde pazar(!) kapısını bir anda açıveriyor. İthalatçı firmalar da eşek değiller elbette... Onlar da kendilerine bu olanağı yaratanların ellerini öpecektir. Bu da ülkemizde doğaldır.

Bu aşamada ithalatçı firma hemen devreye giriyor ve durumunu korumak, kesintiye uğratmamak ve hatta her yıl aynı bilançoyu elde edebilmek için yandan yandan tiyolar veriyor, pazarın sürekliliğini perçinlemek istiyor. Mesela "Öğrenciler aldıkları tabletleri başkasına satamayacaklar"... Eğer satarlarsa arkadan gelenler alır ve pazar güdük kalır. 1 Tablet ile 10 öğrenci okursa olur mu hiç... Akıllı tahtalar bir kez alınacaklar. Eh o kadar da olsun bari. Hem "Benim öğretmenim işini bilir" düşüncesiyle okul o tahtalardan mutlaka kendisine bir gelir olanağı yaratacaktır. Mesela, "Para isteme" toplantılarında "Sayın velilerimiz, aylık veya yıllık tahta bakım üçreti şu kadardır" duyurusuna şaşmayız, alıştık.

Bunca teknolojiye rağmen değişmeyen ve hatta ağıza bile alınmayan bir sistem var. Yoklama! Köprülerden ve otoyollardan Otomatik Geçiş Sistemi (OGS) ile devasa TIR'lar ve Otobüsler "Vınnn!" diye geçerken öğrencilerimiz okul giriş-çıkışlarında neden hala dedemin sistemi ile geçmeye çalışıyorlar? Okul girişinde Parmak İzini cam dedektöre bastırıp girmesi konusunda teknoloji hala "Taş Devri"nde mi?

Yok, değil elbette ama o teknoloji öğretmenlerimize, müdürlerimize gerekli. "Sevgili öğretmen(!) bayılıyor o işe... Sabah okulun giriş kapısına dikiliyor, başlıyor kılık kıyafet denetimine... Az sonra hedefteki öğrenci geliyor. Dur! Eteğin neden kısa?, gömleğin neden dışarda?, kravatın neden böyle? Soru listesi o kadar zengin ki yarım saat sor bitmez. İşte bu sırada sınıfta yoklama alınmış ve öğrenciniz "Yok" yazılmıştır. Denetimi yapan öğretmen/müdür "Bana ne" der geçer. İşte bu öğretmen/müdür öğretmenliğini de müdürlüğünü de o zaman hisseder ve muzaffer komutan edasıyla arkasına yaslanır. Hedefteki öğrencinin artık şansı yoktur, devamsızlık süresi ona mutlaka doldurtulup okuldan atılacaktır.

Eğer "Parmak İzi" yoklama sistemini okullara taşırsanız neler olur? TV'de mevsimlerin nasıl oluştuğu sorusuna yanıt veremeyen öğretmen/müdür toplum içinde bu sıfatıyla ancak saygınlık bulabiliyor. Bu olanak elinden alınırsa yaşayamaz, ölür... Çünkü "Sevgili Öğretmenim" olamamıştır ve asla da olamayacaktır. Onlar otoritelerini öğrencilere tanınan geniş haklardan dolayı kaybettiklerini dile getirirler. Başka yolları olamaz onlar için... Eskiden "Bekçi Dayı" vardı, "Polis Amca" vardı. (Amca ve Dayı anne-baba düzeyindedir) Onlar artık tarih oldu ve "Sevgili Öğretmenim de"...

 
Toplam blog
: 14
: 1561
Kayıt tarihi
: 13.09.11
 
 

İnşaat sektöründe teknik eleman olarak çalıştı ve havaalanı, karayolu üzerine kesin hesap uzmanı ..