Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

03 Ekim '06

 
Kategori
Gezi - Tatil
 

Amasra aşkı

Amasra aşkı
 

Amasra denilince, içimden rengarenk kuşlar uçar... Amasra, Bartın ile birlikte anılmalı. Bartın... Çocukluğumun geçtiği 9,5OO nufuslu kaza. Şimdi, Türkiye'nin en küçük ili... Sulak, sereserpe bir yaşam... Ayaklarda kısa pantalon, başlarda kavak yelleri... Çocukluğumu, cebimde taşıyorum ben. Bazı bazı rüyalarımda, ''Değnek'' ten atımı ararım. Özlerim o'nu... Ya söğütten yapılmış kamçım? Ana'mın hoşaf tasını ''Zırh'' diye başıma geçirirdim. Jandark... Romeo... Köroğlu gibi kılıç ve pala sallardık arkadaşlarımız arasında. Bazen gözler oyulurdu...

Kendi bahçemizin eriklerini taşlatırdm. Bağrışarak kaçarken, zevkten dört köşe olurduk. Gülme krizleri ile yerlere yatardık.
Irmak da yasaktı... Boğulanlar çoğalmıştı. Sırf boğulan adamları göreyim diye,peder beni bir bekçi ile hastane morguna yollardı. Her seferinde dönüşte kaçar, ırmakta alırdım soluğu... Babam oranın polis şefi olmasına rağmen,benim elbiselerimi de toplardı polis. Kalırdık cıscıbıldak. Anadan uryan kalırdık arkadaşlarla. Geceyi beklerdik evlere gitmek için... Nihayet su kabağı alındı ben ve kardeşime. Bekçiler yüzme öğretti de,"ölü yüzü'' görmekten kurtulduk...
Bartında Turgut Işık isimli bir arkadaş vardı. Kayığını, otobüsün sırtında, Amasra'ya yollamış. Beni de çağırdı.Gittim. ''Bir hafta bedava nasıl yaşanır'' isimli bir seminer tertiplemiş. Var mısın? Dedi. ''Varım'' dedim. Ve sordum: Kaç kişiyiz?.. Güldü arkadaşım: Sen ve ben...

Küçük Liman'da bir kamp bulduk. Veriyorsun ''İzci'' selamı, kabul ediliyorsun içeri.Ama selam da ''Afili'' olacak ha!... Okuldan izcilik var. Verdik selamın afilisini,tamam !Sabah,düdükler çalınıyor,uyandırılıp,doğru burnumuzun dibindeki denize,el yüz yıkamağa gidiyorsun. Sabah sabah denizle duş yapıyorsun. Hepsi bu.
Limana vapurlar gelirdi. Yolcu ,sandallarla iskeleye taşınırdı gemiden. Biz de vapurun öbür merdivenini arka taraftan indirtir, sahilin biraz uzağına yolcu taşırdık. Balıkçılar bozulmasın diye,''gizli'' yapardık bu işi.

Ekmek parasını hazırlardık böylece.Yatacak yerimiz de var.Oh!.. Seminer iyi gidiyor valla... Tuttuğumuz balıkları da E.K.İ.nin kampında kuyruğa girer pişirtirdik. Bulaşığını da kızlara yıkattırır, tabakları ahçıbaşına teslim ederdik. Yoksa bizi mutfağa sokmazdı... Geceleri de herkes gibi kumlara serilir,film seyrederdik.Plajda da ''Cankurtaranlığa'' soyunurduk. E.K.İ Kampına yavaş yavaş yerleşiyorduk. Sonraları teşrifatçılık yaptık. Ambar girişlerini tuttuk. Az daha Kampın genel müdürü oluyorduk ki, süremiz doldu.Başarılı bir seminerdi.El sıkıştık. Kutladık birbirimizi...

Günlerden bir gün, Büyük Limana bir gemi gelmiş gördüm. Babam bizi,bir polisin evine,kardeşimle birlikte misafirliğe yollamıştı..Vapura çıktık herkes gibi gezdik.Vapurun her tarafını elledim. Çok sevdim vapuru... İlk görüşümdü zira... Gezme fasılları çoktan bitmiş,kalkışa hazırlanıyordu gemi.Ben hiç oralı değildim.Kardeşim,aşağıda bağırıyordu bana sandaldan: ''Son kayık kalkıyor. Çabuk gel haydi.!.'' Tınlamadım bile.Bir an evvel kalksın istiyordum. Aniden kafama 'Dank'' demişti. İstanbul'a ablamı görecektim... Ve gemi demir aldı...

Güpeşte demirlerine yaslanmışım. Sular ağır ağır kayıyor altımdan.. Güneşin son kızıl ışınları elbisemin beyazları üzerinde sırma gibi renklere bezenmiş. Kendimi, gemi süvarisi hissettim nedense... Ayakkabıdan gömleğe,cekete kadar beyazlar içindeyim. Uçuk mavi bir kıravatım,rüzgarda salınıyor.. Deniz kuşları, yelpaze gibi dantelleşmiş ak köpüklerle coşmuş.Martılar da dışarıdan yolcu.. Tıpkı benim gibi.. Para yok,yemek yok..Yatacak yer yok..Bilet yok.. Gidilecek yer İstanbul ama,adres yok!..Evet,evet..Adres yok! .Sadece ''Semt'' adı var: ''Kasımpaşa'' Enişteler burada oturuyor.O kadar..Bartında bizim mahallede bir bakkal vardı.Her şeyi bilirdi.Yeterki sor. Eee, Kasımpaşada da vardır bakkal elbet.Ben de sorardım ona bizim enişteleri.Bilirdi muhakkak. ''Aha,şu soldaki sokağa gir... Dosdoğru yürü... Elli adım soldaki sarı boyalı balkonlu ev'' deyiverirdi . N'olacak? Teli mi dökülürdü?!

Ve akşam. Herkes birer,ikişer kayboluyor. Uyumağa gidiyorlar. Ben hala ortalardayım.... Birisi '' Bilet'' demeden kaybolmalıyım.Öyle yaptım. Bir filikanın brandasını zor da olsa, araladım. ''Pat'' diye indim döşemeye, küreklerin arasında uyumağa çalıştım.

Geceyarısından sonra bir yağmur,bir fırtına.. Şimşekler de cabası. Brandanın üstünde yağmur,dansediyor.Şimşeklerle aydınlanınca,kayıp giden gölgeler boyuna yer değiştiriyor. Bir ''Korku'' filmi oynuyor sanki.. Dalmışım.. İçeriye tek damla yağmur girmemiş. Sabahı ettim. Brandayı kaldırıp çıkmak üzereydim ki, kürekleri gördüm.''Şişman'' tarafında şunlar yazılıydı: '' Eğer aşkın bir sabun ise,köpürt beni Pakize.. İmza: ''Sabuncu Rıza''Manasını bir türlü çözemedimdi..
Nihayet yine güpeştedeyim.Ama bir tuhaflık var. Herkes bana bakıyor.Gündüzün kızlarla göz göze gelip de sıcak duygular yaşadığım kızlar da bir acayip bakıyorlar.Hepsi de.. Bir utandım, bir utandım. ''Eyvah,dedim,kaçak olduğumu anladılar!'' Ama kazın ayağı öyle değilmiş.Üst başıma baktım bir kere.Aman Alllahım.! Kömürlüğe girmişim gibi... Her tarafım kapkara. Gitti bizim beyazlar..
İnsanlar, kıyafetleri ile karşılanırlar, sohbetleriyle uğurlanırlar. Türkçe Öğretmenimin sözleriydi bunlar. Bende ne kıyafet kalmıştı,ne de muhabbet etmeğe mecal. Kızdım.. İç dünyamın duruşmasında ,suçluluğu kabul ettim. Ama, kaçaklığıma asla toz kondurmadım!

İstanbul dedikleri yer burası ha! Vapura aslıp da çıkanlar oldu. Hamallarmış bunlar. Bu arada benim beyaz şapkam da çalındı. Hiç oralı olmadım.Önümde yeni bir hayat vardı. Şimdi rıhtımdayım. Nereye gideceğimi bilmiyorum. Bir an panikledim. Gemiye mi dönseydim. Topu topu, cebimde iki buçuk liram vard. İlk işim,bir simit almak oldu.Kulube gibi yerden de ''Bir bardak su'' istedim. Adam,şişeyi de uzatırken,parasını söyledi.''Bizim oralarda su,parayla satılmaz'' diyebildim. Adam durdu,''Burası İstanbul. Eşek eşeği bile ödünç kaşır burada'' deyiverdi. Dondum kaldım...

Kasımpaşayı tarif ettiler.. İskelede bir muhtarlık. ''Habip eniştemi arıyorum'' dedim.Birbirlerinin yüzlerine baktılar. Önüme kocaman resimli bir defter koydular. Sayfalarını çevirdim peşpeşe. Yok,yok,yok !.. Kaybolan bir iğne, samanlıkta aranır mı ?

Yürüdüm gittim sokaklara doğru. Bir iki kapı çaldım. ''Habip eniştemi arıyorum'' dedim.Kapılar yüzüme kapandı bir başka kapıya vardım.. Elinde süpürgesi vardı kadının.Dinledi,dinledi.. Sonra aralık kapıyı sonuna kadar açtı ''Muzaffer,kardeşim'' diye boynuma sarılmasın mı? Ehh. Bulmuştum kardeşimi.. Bu gün hala daha şaşarım nasıl bulduğumu...

Amasra... Acı bir yolculuğun başlangıç yeri. Biri büyük, diğeri küçük iki ayın sırt sırta verdiği iki limanlı şirin kasaba.. Tahta oyma işleri ve baston denilen francalasıyle meşhur taristk kasabamız.

Hayat, o zamandan beridir devam ediyor. Edecek de...

 
Toplam blog
: 1616
: 918
Kayıt tarihi
: 13.08.06
 
 

Hayatın dikenli yollarından geçmenin  sırrı, aralarından çabuk geçmektir. Ümit, naylon çorap giyd..