Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

23 Ocak '13

 
Kategori
Aile
 

Amcaaa...

2011 yılı Mart ayıydı. Her zaman yeni umut, yeni heyecan anlamına gelen bahar bu defa bizim için hüzün demekti. Ankara’dan gelen haber içimize ateş düşürmüştü. Hepimizin sevgilisi olan Fahri amcama akciğer kanseri teşhisi konmuştu.

O güne kadar ailemizde kanser hastalığı görülmemişti ve sanki o hastalık bize çok uzakmış, bize uğramazmış gibi geliyordu bana. Ama öyle olmadı işte. Amcam kanserdi. İçmeye doyamadığı sigara mı sebep olmuştu hastalığına? Yoksa uzun yıllar inşaat mühendisi olarak çalıştığı şantiyelerde yuttuğu tozlar mı neden olmuştu? Kafamızda cevap bulmaya çalışıyorduk. Çok yemek seçerdi, sağlıklı beslenmezdi. Acaba sebep bu muydu?

Ne fark ederdi ki? Hastaydı işte. Üstelik küçük hücreli ve çabuk yayılan cinsiydi. Doktor 6 ay ömür biçmişti.

Neden olduğuna dair cevap bulmaya çalışırken kafamızda “acaba ani ölüm mü kötü, ölümün yaklaştığını hissederek ölmek mi kötü” sorusu dolaşıyordu kafamızın içinde. Annemim annesi, babası, ablası ve kuzenleri henüz kırklı yaşlarında iken aniden ölüvermişlerdi. Bu nedenle çok iyi biliyorduk ani ölümün ne demek olduğunu. Ama böylesi ilk defa oluyordu. Hepimiz için yeniydi bu hastalık. Bocalıyorduk. Amcamı, yengemi aramakla aramamak arasında gidip geliyorduk hep. Arayıp “nasılsın amca” diye sormak ona hastalığını hatırlatır düşüncesi ile aramakta tereddüt ediyorduk. Aramasak; ilgisizlik olarak mı anlaşılırdı acaba, bilemiyorduk.

Bu bocalama içinde Ankara’dan bir başka kötü haber geldi. Çok sevdiğim halam beyin kanaması geçirmiş, hastaneye kaldırılmıştı. Çocukluğumun en önemli öznelerinden biriydi halam. Bir “apartman çocuğu” olan ben bahçeli ev özlemi duyuyor, hafta sonlarında annemle birlikte halamın bahçe içindeki evine gidiyorduk. O zamanlar babam Almanya’da görevliydi ve halam hem anneme hem de bana yalnızlığımızı bir parça olsun unutturuyordu.

8 kardeşin en büyüğüydü halam. Arada mesafeler olsa da gönlümüzde hiç mesafe yoktu. Hep sevgiyle ondan bahsederdik annem, babam ve ben. Ama artık yok, onu kaybettik. Nurlar içinde yat halacığım. Seni hep sevgiyle ve özlemle anacağız. Ne mutlu sana ki arkandan seni “olumsuz” yâd eden kimsecikler olmayacak.

30 Ocak ölüm yıldönümü halamın. Onun ölüm yıldönümüne yaklaşırken amcam hastanede ölümle pençeleşiyor.

17 Ocak akşamı Mehmet Ali Birand'ın ölüm haberini izlerken telefon çaldı. Telefonun ekranında yazan ismin halam olduğunu görünce, "tamam" dedim, bitti, amcamı da kaybettik. Ama hayır ölmedi henüz. Direniyor hastalığa. 6 ay ömür biçen doktorlara inat, nasıl ki yaşıyor 2 yıldır; 3 gün ancak yaşar diyen doktorlarla da inatlaşıyor.

Yakışıklılığından eser kalmasa da iri yarı bedenin küçücük kalmış olsa da sesinin enerjisi olmasa da senin aldığın her nefes bizlere yetiyor. Acele etme gitmek için. Güzel günler var görülecek daha.

Dayan.

Yengemi, çocuklarını, bizi sensiz bırakma!   

 
Toplam blog
: 87
: 566
Kayıt tarihi
: 02.12.09
 
 

Çevre Bilimi Uzmanı – Peyzaj Mimarıyım. Yüksek lisansımı çevre sorunları ve biyokütle enerjisi üz..