Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

09 Mart '07

 
Kategori
Sosyoloji
 

Amerika = metamorfoz (4 /son)

Amerika = metamorfoz (4 /son)
 

Amerika’daki Türkler, tıpkı diğer Amerikalılar gibi, bireysel olarak çalışırlar, öyle ya da böyle, bu ülkede maddi bakımdan, birgün muhakkak refaha kavuşurlar. Çünkü kafalarında zengin olmaktan başka bir ideal yoktur. Zaten, arada bir kıta ve okyanus olmasaydı ve fırsat olsaydı, Türkiye’den çok sayıda insan yollara dökülür ve ABD’nin Meksika sınırındaki gibi, mülteci akınına ve sınırın kapanmasına neden olurlardı. Tepeden tırnağa Türkiye Cumhuriyeti’ni soyup soğana çeviren, Büyük önder Mustafal Kemal Atatürk ve vatan toprağının bağımsızlığı uğruna canlarını feda eden kahraman Türk milletinin attığı “bağımsızlık” ve “demokrasi” temellerini dinamitleyenler, hangi ülkeye gidiyorlarsa, orada da “hep bana, hep bana”ya dayalı, aynı kafa yapısıyla yaşamaya çalışıyorlar. Dışarda burunları, önce biraz sürtüyor, ama sonra oradaki sistemin de içinde, bukalemunları bile kıskandıracak şekilde, “değiş Tonton” diyerek izlerini kaybettiriyorlar ve kendilerine göre boşluklar bulup zevkle ve ustalıkla toplumu ve çevrelerindeki insanları sömürüyorlar.

Bu “memlekete vefasızlık” böyle devam ederse, Türkler, toplum olarak kültürel miraslarını ve manevi varlıklarını kendi elleriyle yokedecekler. Çünkü maddi gücü eline geçiren “hemen hemen herkes”, sadece kendi ya da ailesi için çalışıyor ve diğer Türklere karşı inanılmaz boyutlarda bencil ve acımasızca davranıyor. Yeni gelen Türkler de, ilk geldiklerinde yardım bekledikleri kişilerden, yardımı alır almaz, ‘vefa’ yı sadece bozacısıyla ünlü bir semt adı olarak hatırlayıp, birbirlerine sokakta selam bile vermeden yürüyüp gidiyorlar ve hemen kendilerini kurtaracak başka birini aramaya başlıyorlar. Birbirlerini bazen açık açık, ama çoğu zaman, dedikodu mekanizmalarını işleterek çekiştiren Türk dernekleri de, ‘topluma hizmet’ diye tanıtarak başladıkları çoğu projelerini, yöneticilerinin dünyaya narsistçe bakmaları ve maddi kaynak sağlamayı ana hedefleri haline getirmeleri nedeniyle, ya tamamlayamıyorlar ya da sonuçlarını sadece kendi amaçlarına hizmet edecek şekilde kullanıyorlar. Bu bakımdan, Türk toplumuna elle tutulur ve gözle görülür hiç bir yarar sağlayamadıkları gün gibi ortadadır. Öyleyse, bu oluşumların varlıklarıyla yoklukları arasında ne fark vardır?

Dünya ayakta... "Türkler, barbardır" diye haykırıyor elin oğlu. Yılların nefreti, milliyetçiliğe ve dine dayalı gerekçeleriyle Amerika'daki Ermenilerden, niyetleri gerçekten çelişkilerle dolu ve kendilerini yıllarca sömüren köy ağalarına sesi çıkmayan ama dış güçlerin çıkarlarına hizmet etmekten ödeye gidemeyen Türkiye'deki Kürtlere kadar... Hepsi yalan, iftira... Ama şu gerçek: Türkler eloğluna gösterdikleri şevkat ve merhameti, birbirlerine karşı asla göstermiyorlar. Ne vatanında, ne de gurbette...

DÜŞÜNCE DEVRİMİ GEREK

Sonuç olarak, Amerika Birleşik Devletleri gibi, dünyanın geleceğine imza atan bir ülkenin, iç ve dış politikalarında, lobiler düzeyinde söz sahibi bir toplum olmak ve sahip olduğumuz insan ve iş gücünü, maddi ve manevi bakımlardan en verimli şekilde kullanmak istiyorsak, bugün itibariyle, Türk toplumu olarak, büyük boyutlu bir “mentalite/ düşünce devrimi”ni başlatmak zorundayız. Önce, Ata’mızın emaneti Türkiye Cumhuriyeti’ni, vatandaş ve soydaşlarını Amerika’da temsil eden devlet adamlarımızın, bu gerçekleri görüp toplumu yalnız bırakmayarak, milli hedeflere yönlendirmeleri gerekir.

Bu, çok büyük ve anlamlı bir sorumluluktur. Devletine ve milletine inanç ve güvenini kaybeden her birey, toplumda çatlaklar oluşturacaktır. Anarşi tepeden başlar ve freni patlayan bir araç gibi yokuş aşağı son çarpışma noktasına hızla iner. Vatan evlatlarını ve soydaşlarını kaderine terkeden devlet, bir gün terkedilmeğe mahkumdur. Yurtdışındaki soydaşlarına ve vatandaşlarına sahip çıkmayan bir dış siyaset mentalitesi, uluslararası ilişkilerde Türkiye’nin pazarlık gücünü ‘sıfır’a indirecektir. AB ülkelerine farklı şekillerde ve nedenlerle gitmiş, yanlış demogoji güruhlarının ellerine bırakılmış ve kıyasıya hem duyguları, hem de parası sömürülen, yozlaşan ya da bazen de, senaryo gereği, “nobel ödülü” almağa layık (!) görülen gurbetçi Türklerin elit tabakası da, Amerika’da “kayıp bir toplum” imajı yaratmaktadır. Ne varki, memleketine ve insanlığa kazandırılan her birey sayesinde, toplum değer ve anlam kazanacaktır. Kaybedilen maddi güç, her an yeniden kazanılabilir, ama kaybedilen ‘milli ruh’u yeniden kazandırmak asırlar sürecektir. Yeniden tarihi yazmak gerekecektir. O zaman çok geç olacaktır… Zaten elimizde ne tarih yazdıracak bir ulu önder, ne de o kahramanlık abidesi memleket evladı kalmıştır.

Ancak herşeye, bütün olumsuzluklara rağmen, Türk toplumuna layık olduğu değeri verecek ve onu dünyaya, doğru ve uygarlığa yakışır bir şekilde tanıtacak “düşünce devrimini” yapmak ve bu doğrultuda ilk adımı atmak zamanı hala gelmedi mi? Ne dersiniz?

Gaflet uykusundan biran önce uyanmak ümidiyle…

(SON)

Alp İçöz, M.A.
Eğitimci Yazar

Copyright© ALP ICOZ-2004-2007

JOURNALTA
The Journal of Turkish Americans

 
Toplam blog
: 52
: 1767
Kayıt tarihi
: 11.11.06
 
 

"İnsan, aslinda gönül gözüyle görmeli dünyayı. Herşey, o iç dünyanin merkez olduğu kişiliğine şek..