Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

20 Şubat '18

 
Kategori
Güncel
 

Amerika, Avrupa

Amerika, Avrupa
 

Bedelsiz zenginleşmek eğer üretim veya ticaret kökenli bir etkinlikten kaynaklanmıyorsa, zengin yer altı kaynakları ve tarımsal faaliyetlerle turizmle desteklenmiyorsa bu sabun köpüğü değilse kara para olma ihtimali güçlüdür.

Avrupa Birliği birçok Müslüman’a göre Haçlı Birliğidir. Bu birlik Haçlı Birliği olmasına rağmen mevzuu menfaatler olunca birlik üyeleri birbirlerinin yüzyıllarca gözünü oymaktan çekinmemişlerdir.

Günümüz Avrupa’sına gelmeden önce Avrupa tarihini okuyan herkes Avrupa ülkelerinin birbirleriyle asırlarca kavga ettiğini bilir. Avrupa’yı gerektiğinde şüphesiz birleştiren kültürleri ve dinleridir. Papa’dır.

Ortaçağ bağnazlığında bulunan Hıristiyanlık bir şekilde bilimin gücü ile kendi otoritesini yok edeceğini bilmesine rağmen ittifak etmesini bilmiştir. İttifak ettiği bilim ise Hıristiyan dünyasına dünyaya yayılma ve egemenlik hakkı sağlamıştır. Hindistan, Güney Amerika, Kuzey Amerika ve Avustralya’nın yanı sıra Asya ve Afrika’ya Hıristiyan dünyası misyonerleri vasıtasıyla Avrupa’nın kalıcı adımları kilise sayesinde olmuştur. Kâşiflerle birlikte, papazlar, rahiplerin ortaklaşa birlikte rol aldığı işgal hareketi veya ikna hareketi Avrupa’nın dünyada vardığı her noktada kalıcı pençeleri olmuştur. Avrupa’da tarım sahalarının üçte ikisinin kilisenin eline geçtiği göz önüne alındığında din olarak Hıristiyanlık en önemli yatırım aracı ve güç olmuştur, halen de öyledir.

Hıristiyanlık bilimin Hıristiyan Dünyasını şaha kaldıracak bir araç olacağını uzun Rönesans esnasında çoktan görmüştü. Aynı zamanlarda İslam Dünyası tevhid inancından iç çatışmalara yönelmiş, matbaa keşfinden yüzyıllarca sonra Osmanlı coğrafyasına girebilmiş, girdiği on yılda ondan fazla kitap basılamamışken, Hıristiyan Dünyası gidilmedik yer, mekân bırakmamaya and içmişçesine dünyanın her tarafına gitmişti. Hatta gittiği yerlerdeki kazanımlarından sonra Osmanlı’ya da 18. asırın başlarından itibaren devam etmiştir. Osmanlı Coğrafyasına giren misyonerler önemli mevziiler elde etmeye, okullar açmaya başlamışlar ve tarihi kaynaklara göre Osmanlı İmparatorluğu’nun çeşitli eyaletlerinde açtıkları okullarla (günümüzün planlarına benzer şekilde)  Osmanlı’nın içindeki farklı unsurları kendi çıkarları açısından kaşıdılar, kaşıdılar. Sırasıyla Balkanlar, sonra Ermeniler, daha sonra da Libya ve devam eden bir küçülme sürecine gidildi.

Balkanlardaki devletlerin tamamı şu anda birbiriyle sorun yaşar. Macaristan, Romanya, Bulgaristan, Makedonya, Bosna Hersek kısaca tüm Balkanlar… 

*****

Avrupa Birliği üyesi ülkelerde yaşayan Türklerin, Türkiye ziyaretinde de sıkça telaffuz ettikleri üzere gerçekten de Türkiye özellikle büyükşehirleri ve büyükşehirlerin trafiğine çıkan arabalar, evler, para harcama şekliyle Avrupa’nın birçok ülkesini geride bırakıyor görüntüsü mevcut. Türkiye kesinlikle Avrupa’daki Doğu Avrupa ve Balkan ülkelerinden çok daha iyi standartlara, gelire ve yaşantıya sahip…

Türkiye’nin Avrupa Birliğine üyelik sürecinde Doğu Avrupa’yı gezen biri Türkiye’nin birçok yönüyle Doğu Avrupa ülkelerinden birçok açılardan daha yukarıda olduğu kanaatine varır.

Doğu Avrupa ülkeleri arasında Avusturya haricindeki milletlerin insanlarının gözlerinde bir hüzün göze çarpar.

Nasıl çarpmasın ki, yıllarca Macaristan, Polonya ve Romanya her daim işgal atında olmuştur. Osmanlılar, Avusturyalılar, Fransızlar, Almanlar ve Ruslarca çoğu zaman işgal edilen devletleri gören ve inceleyen dikkatli bir göz; Avrupa’nın üvey evlatları olduğu konusunda hemfikir olurlar. Avrupa’nın diğer ülkeleri Yugoslavya bakiyeleri ile yine Avrupa’nın Ermenilerden sonraki ikinci uzaktan kumandalı, kurma kollu düşmanı Yunanistan ve aslı nesli Türk olan ve Slavlaşmış Bulgarlardır.

AB süreci ile AB’deki unsurların sivil toplum örgütlerinin desteklediği söz konusu ülkelerin siyasetçileri çoktan kimliklerini, sanayilerini, ticaretlerini tamamen Alman, Fransız ve Hollanda şirketlerine ve menfaatlerine terk etmiş ülkelerindeki elektrik dağıtımından, su dağıtımına tüm menfaatlerini terk etmiş durumdalar. Nüfusları ve söz haklarıyla sermaye birikimleri olmayan ülkeler resmen söz konusu üç ülkenin firmalarınca paylaşılmış, kendi fabrikaları bebek sanayileri kendileri karşısında devler karşısında yok olup gitmişler. Çözüm Alman fabrikalarında işçilik, marketlerinde kasiyerlik, marketlerinde satılmak üzere meyve yetiştiren çiftçilere dönüşmüşler ve bunu kendi ülkelerinin düşünen insanları da gayet net olarak anlayabiliyorlar.

*****

Amerika Birleşik Devletlerinin Türkiye konusunda anlayışını anlayabilmek sade insan için gerçekten zor. Ya Amerika Türkiye için işgal kuvveti, ya da bizim gibi sıradan insanların anlayamadığı şeyler oluyor.

Dünyanın jandarmalığı görevini yürüten ABD kendini her şeye muktedir zannediyor. Sahip olduğu para ve teknoloji gücü ile bunu yapabilir mi belli değil ama diğer ülkelerin ne zamana kadar sessiz kalacağı merakla bekleniyor.

ABD karşısından hemen her adımda güçlü bir rakip olarak Çin var. Diğer rakip ise Rusya. ABD ve rakipleri arasındaki en önemli fark belki de insan kaynaklarının birisinin tamamen kendi halkı olması, canı yanacak olan kendi insanı ve diğerlerine göre avantaj mı dezavantaj mı belli değil.

ABD dünya ülkelerindeki insanlar için bir cazibe merkezi durumundadır. Cazibe merkezi olması sebebiyle dünyanın en yeteneklilerini kuvvetli bir mıknatıs gibi kendine çekerken, diğerleri kendi insan kaynakları ile mücadele ediyor. Amerika cazibe merkezi olma eğilimin yitirdiği anda çöküş kaçınılmaz olarak gelecektir. Ama bu zamanın ne zaman olacağı konusunda çeşitli iddialar olsa da ABD kendisinden sonra gelen tüm rakiplerinin toplamından fazla askeri harcama ve güce sahip durumda olsa da ekseriyette askerleri millilik bilincinden ziyade göçmenler olarak ABD’ye yakın zamanda gelenlerden oluşuyor. Dünyanın hiçbir yerinde işadamlarının ultra zenginlerin çocuklarının veya veliahtlarının savaş meydanlarında olmayacağı biliniyor. Ultra zengin ailelerin daha ziyade savaş malzemelerini devletlere satış, savaştan sonra imar ve imalat faaliyetlerinden pay alma gibi hedefleri varken savaşlar çok zenginleri daha da zengin etme araçlarından en önemlisi olarak kabul ediliyor.

“Milyon kazanmak isteyenler şirket, milyar kazanmak isteyenler siyaset, milyardan çok daha fazlasını kazanmak isteyenler savaş çıkarır” diye bir söz vardır. Amerika da bu konuda ziyadesiyle kazanç sağlamış olmalıdır. Çünkü 2. Dünya Savaşı’ndan sonra neredeyse kesintisiz olarak savaşlara devam etti ki bu savaştığı en önemlisi de bölgemiz oldu.

Bölgede Yugoslavya, Yunanistan’daki ayaklanma, darbe ve ihtilallarda de Türkiye’de olduğu gibi parmağı olmadığı söylenemez. Vietnam, Afrika ve nerdeyse dünyada doğal kaynak, maden nerdeyse Amerika burada var olmayı başardı…

Türkiye ile Amerika’nın doğrudan münasebeti belki de doğrudan ortaklığa adım atmasıyla devam eden iyi niyetli bir şekilde bayram gelecek beklentisi ne yazık ki, Türkiye’ye yüksek sayılarda insan kaybına, yerli sanayinin (uçak, otomotiv ve son zamanlarda tarım alanlarındaki kayıplarına ilave olarak birçok şey alt alta konularak sayılabilir) imalattan, montaj sanayisine (birçok uzmana göre; montaj sanayi de bu arada ithalatın şekil değiştirmiş halidir) geçişimiz demek olmuştur.

Amerika ne istediyse Türkiye fazlasını yapmıştır. Gelinen süreçte Türkiye’deki nereye el atılsa altından Amerikan çıkarlarının uzantılarının eylemleri çıkmaktadır. Buna silahlı olan ve olmayan tüm kuvvetlerinin eşzamanlı çalışmalarına ilave olarak Türkiye’deki tüm askeri darbelerde bir şekilde desteği ve dolaylı müdahalesi olmuştur.  Kıbrıs Harekâtı esnasında ambargo koyan, tehdit eden Amerika sağ, sol, dini gruplar başta olmak üzere yazarçizer takımından pazarda satılan hemen her insanı, grubu, eşya fiyatı üzerinden kullanmış ve atmıştır. Kullanılanlar fazla bu alışverişlerden karlı çıkanlar az olmuştur.

PKK, Asala, 12 Eylül öncesi sağ-sol çatışmaları, askeri darbeler, Türkiye üzerine son yüz yılda gelen saldırılarda doğrudan veya dolaylı bir şekilde parmağı olmadığı kabul edilemez.

Dünyayı şekillendiren Birleşmiş Milletler ve kurumlarını bir aile şirketi edasıyla yöneten ABD’nin diğer devletlere uygulamış olduğu baskılar da oldukça fazladır. Doğrusu Amerika’nın varlığının ve yokluğunun en fazla zarar verdiği ülkelerden birisinin Türkiye olduğunu söylemek abartı olmasa gerek.

Son zamanlardaki hamleleri, alenen niyetini ortaya koyuyor ki ABD Türkiye ve Türk insanıyla dalga geçerken, devletiyle milletiyle ülkemize ve insanlarımıza ciddi zararlar verdiriyor…

PKK’ya ABD’nin silah verdiği biliniyor, Rusya’nın da aynı şekilde davrandığını söylemeye gerek yok. Fransa da bir şekilde daima Türkiye’de mevzuu PKK ve ERMENİLER olunca doğrudan olayların göbeğinde olmuştur.  Bölgemizde kan ve gözyaşının durmaması, bir şekilde bölgede ellerine aldıkları kuklalar vasıtasıyla olmuştur. Kuklalar öyle çeşitli kılıklar taşımışlardır ki, Lawrence sadece İngiliz olarak Birinci Dünya Savaşı öncesinin figürüydü ki günümde bu figürlerin şekli değişse de değişmeyen nihai emelleri olmuştur. Tabiatları gereği büyük güçlerin tavrı Ormandaki hayvanların en vahşilerinin koalisyonunu andırıyor.       

ABD: “PKK ile YPG’yi çatıştırabiliriz” diyormuş! Gerçekten de ABD dalgacı, gayriciddî, gayriahlâkî davranış sergileyen bir devlet. Kemal Sunal filmleri gibi.

 
Toplam blog
: 2271
: 163
Kayıt tarihi
: 15.10.14
 
 

Bugünün doğrusu yarının eğrisi, dost görünenler düşman ve herşey aslında zıddı olabilir. Büyük ih..