Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

19 Aralık '17

 
Kategori
Güncel
 

Amerika-Erdoğan Kavgası, 1923’ten Kalan (?!) Mandaterlik Kavgası Mıdır (10/Son)

Amerika-Erdoğan Kavgası, 1923’ten Kalan (?!) Mandaterlik Kavgası Mıdır (10/Son)
 

Bir devlet diğeri ile ancak çıkarı kadar dosttur. Hepsi Bu!


Konu ile ilgili, The New York Times gazetesi yayınları tarafımızca tercüme edilerek, okuyanların ve akademisyenlerin dikkatlerine sunulmaktadır. Yaklaşık 10 bölümde verilen ve birkaç kitabı dolduracak kadar kapsamlı bir konuyu, dağınık olarak vermemizden dolayı okuyanların hoşgörüsüne sığınıyoruz. Kusurlarımızı, amatör heyecanımıza vermelidirler.

Aşağıda, tercümesi tarafımızca yapılarak aktarılan bilgiler, belki de ülkemizde ilk kez yayınlanmaktadır. Bu bilgilerin ülkemize kazandırılması ile (akademisyenlerce) kullanılması, en büyük memnuniyetimiz olacaktır.

29 Eylül 1929 tarihli The New York Times gazetesi: "Türk Hükümeti, İlerlemenin Gerçek Yolu Olarak, Halkına Amerikanlılaşmasını Emrediyor. (Amerika) Birleşik Devletler’in etkisi, neredeyse hiçbir Amerika’lı bunu farketmeden; Yeni Türkiye’deki, Fransa’nın (önceki) geleneksel kültür etkisininin ve Kur’an’ın ahlâki etkilerinin yerini alıyor. Reformun çok sayıdaki gel-git dalgalarından etkilenen genç cumhuriyet, şimdi yeni bir dönüşüm denizine girmek üzere. Kemâlist hükümet bu denize “Amerikanizm” diyor. Bu sonbahardan başlamak üzere, tüm Türk okullarında İngilizce öğretilmesi için Ankara tarafından emir verilmiş olması, Türkiye’de baskın olan Fransız kültüründen uzaklaşmanın önemli bir işaretidir. Hükümetin önemli sözcülerinden ve Başkan (Mustafa) Kemal’in en yakın arkadaşlarından biri olan milletvekili Falih Rıfkı Bey, günlük resmi gazete olan Milliyet’e şöyle yazdı :

… 'Amerikanizm dini, bize tek gerçek din olarak gelmelidir, çünkü onun ideali yaratmaktır. Amerikan Tanrısı, sokakta açlıktan ölen asalağı sevmez; çalışan ve çalışmadığı zaman da kendisine bir saray inşa eden Ford’u sever.' ”  (1)

...

Konuyu biraz daha açıyoruz :

Türkiye’ye başbakanlar, bakanlar, çok önemli işadamları, bankacılar, gazete ve tiyatrocular yetiştiren
ROBERT KOLEJ VE HAKKINDA KAYNAKLAR

"Dışişleri Bakanı Hughes, 23 Ocak’ta New York Dış İlişkiler Konseyi’nde yapmış olduğu konuşmada; Türk-Amerikan ilişkilerini anlatarak, Lozan Antlaşmasının onayının önemine dikkat çekmişti. Hughes, 'Türkiye’nin egemen bir ülke olduğunu ve kendisiyle ancak eşit şartlarda antlaşma imzalanabileceğini' söylüyordu. ABCFM (Amerika'nın Yabancı Misyonları İdare Heyeti - American Board) üyeleri olan James L. Barton ve Calep F. Gates de, antlaşmayı destekleyenler arasındaydı" (2)

* * *

"Robert Koleji Müdürü Calep F. Gates, Bristol’un isteği ile Lozan müzakerelerinin ilk turuna danışman olarak katılmış, burada bulunan Montgomery, James L. Barton ve Peet’in fikirlerine karşı Bristol’un yaklaşımlarını desteklemişti. Barton ve Gates antlaşmanın onayı için aynı safta yer alıyorlardı. Gates, 1924 Nisan ayı başında, Amerikan gazetelerine Antlaşmanın onayının modern Türkiye’yi desteklemek anlamına geleceğini bildiren bir beyanat vererek onaya yönelik desteğini yineledi." (3)

* * *

"Heyet, Ermeni mandası fikrini de desteklemekteydi; hatta tüm Türk topraklarını içeren genel bir manda kurulmasını da öneriyordu. Bu öneri özellikle, Robert Kolej Müdürü Caleb Gates tarafından, hem Ermenilerin durumunu düzenleyeceği, hem de Türk yayılmacılığını ve olası Türk saldırganlıklarını engelleyeceği düşünülerek gündeme getirilmişti." (4)

* * *

(Birinci Dünya Savaşı yıllarında Amerikan misyonerler)

"Osmanlı’nın sonunun geldiğini düşündüler. Pervasızca Osmanlı aleyhine bir tavır sergilediler. Gerek Amerikan misyonerler gerekse Amerikan misyonerlerin bir yan kuruluşu olan Near East Relief mensupları, Osmanlı hükümetlerinin kendilerine verdiği insani amaçlı yardımda bulunma imkânını, Osmanlı karşıtı malzeme toplama yolunda kullandılar… Birinci Dünya Savaşı’nın sonunda barış planları yapılırken; Türklerin bırakın Hristiyanları, kendilerini bile yönetemeyeceklerini savunarak, Anadolu’nun işgal edilmesini, olmazsa bir büyük devletin mandası altına alınmasını ileri sürdüler." (5)

* * *

02 Aralık 1922 tarihli The New York Times gazetesi

(Eski Elçi) TÜRKLERİN BURADA BÜYÜK MİKTARDA BORÇ ARADIĞINI SÖYLÜYOR

Henry Morgenthau (eski Amerikan elçisi), Amerikan Bankerlerince Yapılacak Bir Ekonomik Yardıma Karşı Çıkıyor

Bakanın, Lozan’a (Lausanne) Gitmesi Gerektiğini İfade Ediyor – Petrol Hakları Üzerinde Pazarlık Yapılmasına Karşı Çıkıyor

Türkiye’nin eski (Amerika) büyükelçisi olan Henry Morgenthau’ya göre, geçen hafta Türkler New York şehrinde, büyük miktarda borç alabilmek için çaba harcadılar…

… Bay Morgenthau dedi ki : “Bir New York bankerine, Türk Hükümeti adına geçen hafta bir borç alma başvurusu yapıldığına dair güvenilir bir bilgi aldım. Banker’in ismini veremem, çünkü gizli tutacağıma söz verdim.” …

… “Eğer Türklere, ‘Türkiye, Türkler için’ (olmalıdır) şeklinde olan programlarını gerçekleştirme müsaadesi verilirse, Türk problemi 20 yıl içerisinde çözülecektir. Çünkü Türkiye’deki zeki, sanayici ve eğitimli olanların hepsi Türk olmayan ırklardandır ve (Türkler) kendi (halleri) ne bırakıldıklarında, kısa sürede göçebelere dönüşürler”.

… Bir dinleyicinin, “Eğer Hükümetin tüm gücü arkanızda olarak Lozan’a gidecek olsaydınız, Türklere ne söylerdiniz” şeklindeki sorusunu, Bay Morgenthau : “Türklere, ‘eğer geçmişte olduğundan tamamen farklı şekilde davranmayacaksanız ve gelecek birkaç yıl için, adli kapitülasyonların yeniden geçerli olmasına razı olmazsanız, (uluslararası toplumdan) dışlanacaksınız’ derdim” diye yanıtladı.

… Bay Morgenthau, kapitülasyonların ne kadar önemli olduğunu açıklamaya; herhangi bir yabancının, kapitülasyonlar olmadan yaşayamayacağını, çünkü yabancılara insan haklarını sağlayan ve yabancıları Türk vatandaşlarının ve yetkililerinin eline düşmesini önleyen tek şeyin kapitülasyonlar olduğunu söyleyerek devam etti. Ayrıca Türklere blöf yapmanın imkânsız olduğunu ve onları cezalandırmakla tehdit ettiğinizde, güç kullanmaya hazır olmanız gerektiğini söyledi. Bu “güç”ün; bir “ekonomik boykot” ya da “uluslararası toplumdan dışlamak” şeklinde olabileceğini ekledi.

Türklerin, Türkiye’nin geleceğinin dünyanın geri kalanından gelecek olan yardıma bağlı olduğunu bilecek kadar akıllı olduklarını, bununla birlikte Türklerin geçmişte, bir ülkeyi diğerine karşı kullanmakta çok başarılı olduğunu; kriz bittikten sonra, Avrupalı dostlar bulmakta ve/veya dostluklarını devam ettirmekte başarılı olacağına kesinlikle inandığını emin bir şekilde ifade etti.

“Fakat Türklere karşı bir güç, eğer katliamlarına ve suç politikalarına karşı, tüm milletlerin kesin bir şekilde bir araya geldiklerini anladığında uygulanabilir. Eğer (diğer) milletler ona ‘kendi kendini dışlıyorsun. Sana karşı bir ekonomik boykot gerçekleştirilecek’ denildiğinde, Türkler buna dikkat edeceklerdir”. (6)

* * *

25 Ocak 1925 tarihli The New York Times gazetesi

TÜRKİYE, BATI DÜNYASINA GÜVENMİYOR

Yazar : Margeurite E. Harrison

Yabancılarla daha dostça ilişkiler isterken; Türk halkı, yabancı yatırımların arkasından gelebilecek olan (yabancı) siyasi etkiden korkuyor…

…iş eğitimi almış olan çok az sayıda Türk vardır. Her zaman bir tarım ve asker toplumu olmuşlardı. (Birinci) dünya savaşına kadar, Türkiye’deki mali ve ticari işler, büyük oranda Yunanlıların ve Ermenilerin ellerinde bulunuyordu. Osmanlılar, orta Asya’dan Anadolu’ya ve Balkanlara taşıp geldiklerinde, ticaret ve sanayiyi hali hazırda düzenlenmiş olarak buldular ve onlar için fetih işleri yaptılar.…

Türkiye temelde bir tarım ülkesidir… Türkiye’nin nüfusu yaklaşık 10 milyondur ve ekonomi uzmanları, 80 milyon nüfusu besleyebilecek kapasite olduğunu değerlendiriyorlar… Yine de Türkler tüm bu önemli gerçekleri görmezden geliyorlar ve yabancı işgücünün gelmesine izin vermeyi reddediyorlar. Kalifiye işgücü ile ilgili olarak, durum daha da kötüdür. Neredeyse tüm zanaatkârlar Yunan ve Ermeni idi. (Yunanlılar) Yunanistan ile yapılan anlaşma gereği oraya gönderildi, (Ermeniler) ise çoğu öldürüldü ve sürgüne gönderildi veya ülkeyi terk etti. Yunanistan’a gönderilen Yunanlılara karşılık olarak Makedonya’dan getirilen 400.000 Türk’ün neredeyse tamamı çiftçi idi.

Türk anayasası, milletvekillerine parlamenter dokunulmazlık veriyor olsa da, hükümet politikalarını tamamiyle desteklemediğinden şüphelenilen vekiller yakın gözetim altında tutuluyor. Birkaç ay önce Rauf Bey ve diğer bir vekil, kendilerinin ve diğer bazı vekillerin mektuplarına (postalarına) müdahale edildiği iddiası ile meclis nezdinde resmi bir şikâyette bulundular.…

Ankara Hükümeti’nin, Halife’yi İstanbul’dan kovmasının sebeplerinden bir tanesi de korkuydu. Eski Sultan’ın (halife ?) kişisel hırsları olmamasına rağmen, bazı insanlar için halâ Türk Devletinin sembolüydü ve etrafında entrikalar çevrilerek komplolar oluşturulan bir merkezdi. Yeni Türkiye’nin liderleri, sünni müslümanların sempatisini kaybetmenin, onu yerinde bırakmaktan daha az tehlikeli olduğunu hissettiler ve doğrusu, haklılardı da. Türkler hiçbir zaman derinlemesine dindar olmadılar; fakat heterojen bir nüfusa hükmettikleri günlerde; dini duygular, bir ulusallık ifadesi olmuştu. Yeni Türkiye’de homojen insanlar var ve milli dayanışma, yavaş yavaş islâm birliğinin yerini alıyor.

Din ve devletin ayrılması, ekonomi yönünden Türkiye için muhteşem bir şeydi; Evkaf, İslam inancının çok büyük gelirleri ve son derece değerli mülkleri olan vakıfları, tarafından yararlanılan özel ayrıcalıkların ve muafiyetlerin ortadan kaldırılması, büyük halk kesimlerine fayda sağlayacak. Toplumsal anlamda, dini kurumlar, ilerlemenin önündeki en büyük engellerden biriydi. Hocalar, özellikle de popüler eğitimin yaygınlaşmasına olmak üzere, sürekli olarak tüm yeniliklere karşı çıkıyorlardı ve eski rejim zamanında çok büyük güçleri vardı.

…Aslında İslâm, kâfirlerden nefret ettiklerinden çok, birbirlerinden nefret eden farklı mezheplere bölünmüştür. Türkler Halife’yi göndererek; ya yabancı güçlerin –çoğunluğu İngiltere’nin- hakimiyeti altında olan ya da siyasi olarak müttefik kabul edilemeyecek kadar önemsiz olan diğer sünni müslüman ülkelerin sempatisinden kesin olarak ferâgat ettiler / uzaklaştılar.

Buna ilaveten, toplumsal ya da siyasi olarak, Türkiye’nin yakın gelecekte bakacak olduğu yer Doğu değildir. Ankara Hükümeti’nin amacı; Osmanlı İmparatorluğu’nun bitmiş olan rüyasındaki gibi Batı’daki Asyalı bir güç olmak değil, Asya’da Batılı bir güç olmaktır.

Bundan dolayı, bence insanlar, Türkiye’deki yabancı karşıtı hissiyatı, olduğundan fazla ve aşırı bir gerilim şeklinde gözlerinde büyütmeye meyilliler. Lozan antlaşmasının İngiltere, İtalya ve Japonya tarafından onaylanmış olması, bu hisleri değiştirmek için şimdiden, yabancıların siyasi sömürüsüne karşı, Türklere bir güven hissi verilmesine çokça katkı sağladı ve zamanla ekonomik sömürü korkularının da üstesinden geleceklerdir. Türkiye’de yaşamış birisinin, halkın tüm sınıfları arasında, Batı ile temas kurma arzusu ve gerçek dostluğu hissedememiş olması mümkün değildir. Gittiğim her yerde, bu hislerin en çok Amerika için ortaya konduğunu görmüş oldum.

 

Fransa’ya Karşı Güvensizlik

Türkler, halâ Fransa’ya karşı derin bir güvensizlik duyuyorlar ve onlar Suriye’de komşuları olmaya devam ettikçe de bu durum sürecektir. Fransızlar ile İngilizler arasında halâ, Musul meselesini de içeren bir çok farklılıklar var. Almanya, Türkler için siyasi olarak hiçbir şey ifade etmiyor; Berlin – Bağdat balonu patladı ve yaratılışları gereği, Almanlar ve Türkler, iki ayrı kutup kadar birbirlerine zıtlar. Rusya, Türkiye için gelişiminin bir kısmında yararlıydı; fakat şimdi Ankara ile Moskova arasında, sadece ince bir örtüyle gizlenmiş bir düşmanlık var. “Bağımsız” islâm cumhuriyetleri olan Hive ile Buhara’nın kaderi, mükemmel bir ibret oldu.

(Amerika) Birleşik Devletlerin Türkiye’de, (Türkler) iyi biliyorlar ki, bölgesel olarak siyasi anlamda kazanacağı hiçbir şeyi ve ihtirası yok. Ülkelerinin geliştirilmesi için (Türkler), Amerikan sermayesini ve yardımını gerçekten de hoş karşılarlar. Türkiye’de gittiğim her yerde bu gerçeği gördüm. Bir keresinde küçük bir Türk kasabasında; başkanının, Mustafa Kemal ile George Washington’ı karşılaştıran bir konuşma  yaptığı bir Genç Türk Klubü’nün misafirleriydik ve Genç Türkiye’nin arzusunun, (Amerika) Birleşik Devletler’in hükümet ve kurumlarını örnek almak olduğunu ifade etmişti.

…Ben Ankara’da iken, New York’lu profesör John Dewey, Eğitim Destek Hizmetleri’ne danışman olmak üzere önceden Türkiye’ye davet edilmişti. Birkaç ay önce Türk gümrüklerinin (yönetiminin?) Amerikalılar tarafından devir alınmasına yönelik görüşmeler başlamıştı ve Amerikalı danışmanlar getirtmek için çok sayıda görüşmeler vardı.

Türklerle aramızdaki ilişkilerde genellikle dikkate almadığımız bir etken vardır; Türkler’in büyük ölçeklere karşı olan korkuları. Bunların altında her zaman siyasi bir amaç ararlar. Türkiye ile Amerika arasında çok sağlam bir ticari münasebet kurulabilmesi için bir temel var; fakat ürkek Türk’ü korkutmayacaksak, bu azar azar başlamalı ve kişisel ilişkiler üzerinden gerçekleştirilmelidir… (7)

* * *

22 Aralık 1935 tarihli The New York Times gazetesi

TÜRKİYE SANAYİSİNİ BÜYÜTÜYOR

Yazar : J. W. Kernick

Ülkeyi kendi kendine yeter hale getirmeyi hedefleyen yeni Türk gayesi, yavaş yavaş fakat emin bir şekilde gerçekleştiriliyor. Ülke, gerekli tarım ürünlerine ve gıda maddelerine bol miktarda sahiptir ve burada mesele daha çok, organizasyondur.

Fakat kendisini yabancı endüstriyel bağımlılıktan kurtarmak, çok büyük bir problemdir. Birkaç yıl öncesine kadar Türkiye, neredeyse kullandığı tüm eşyaları yüzyıllar boyunca ithal etmişti…

…3 yıl önce başlamış olan mütevazi beş yıllık sanayi planı, şimdi tamamlanmak üzere. Temel olarak; biri Kayseri’de tam kapasite çalışır hâlde, ikisi Nazilli’de inşa edilen ve biri (Konya) Ereğli’de bulunan ve üretim yapmaya hazır, dört büyük fabrikada pamuk eğirme ve örme yapılmasını sağlıyor ve bir diğeri de kısa süre içerisinde Malatya’da inşa edilecek.

Tüm fabrikalar tam kapasite ile üretim yapmaya başladığında, Türkiye’nin artık pamuk ürünleri ithal etmesine ihtiyacı kalmayacağı öngörülüyor.

Planda bulunan diğer fabrikalar; İzmit’te kağıt üretimi için, Bursa’da suni ipek üretimi için, Gemlik’te semi-kok üretimi için ve Zonguldak’ta cam ve şişe üretimi için. Bu fabrikalar da ya çalışıyor ya da yapım aşamasında… (8)

...

Yukarıdaki haberde geçen bir ifade için yorumumuz şudur : "Osmanlı Sanayisi"nin yetersizliği ile ilgili bilgiler, kocaman bir yalandır. (bu yazı serisinde de aktarmış olduğumuz) Osmanlı'nın katılmış olduğu fuarlar ve ürettiği ürünlerle ilgili aldığı ödüller, bunun kanıtıdır.

Bölümü kapatırken ne demek istedik ?

Bizim halkımız; dünyanın en cömert, en akıllı, en girişimci ve en korkusuz halkıdır.

Anadolu insanımız, (özellikle analarımızın) elleri değil; ayaklarının tabanları öpülesidir.

Bunları, dalgalanan bayrağı karşısında duygulanan bir vatandaş olarak değil, hasbel kader, işi dolayısıyla dünyayı ve dünya halklarını tanıma fırsatı bulan birisi olarak yazıyorum.

Bizim belki de en zayıf tarafımız, diğerlerini kendimiz gibi “dürüst-samimi” olarak görmemizdir. Ancak, Batı'nın gerçeği bu değildir.

Batı’da, “Kazanmanın ahlakı yoktur”.  Biz ise, “Kul hakkı” ndan korkarız.

Sonsöz :

“Mandaterlik”; "verilen borç / yetiştirilen adamlar üzerinden siyaseti, ekonomiyi ve kültürünü yapılandırmak kontrol etmek" ise...

Buyurun, aşağıdaki alıntıyı okuyarak yazıyı ve seriyi tamamlayalım :

...

"Robert Kolej Mezunları ve Meşhurları

... (Robert) kolej Avrupa'da, Osmanlı'daki en önemli ve te'sirli eğitim kurumu olarak tanınmıştır. Osmanlı'da ve Türkiye'de, İran, Rusya ve yeni kurulan güneydoğu avrupa ülkelerinde eğitim konusunda güven kazanarak, saygın bir yere sahip olmuştur. Kolej, bir Hristiyan misyoner okuludur. İstanbul'daki yabancı yüksek öğrenim kurumları ise tamamen ateisttir. (10)

Doğu Kiliselerinin en üst düzey yetkilileri, Robert kolejin önemini takdir etmekte ve  ateizmle mücadelesini desteklemektedir. Robert Kolej’i de destekleyen American Board’ın en önemli misyonu, “dinsizler arasında Hıristiyanlığı yaymak”tı. Bu misyon layıkıyla yerine getirilmiş, dünyada dinsiz [heathen] nerdeyse kalmamıştı. (11)

(kolejin) Dünyanın en etkili merkezlerinden olan İstanbul’da olması, Doğu milletlerine yeni hayat tarzı ve yeni düşünceler aşılaması, Kolejin önemini bir kat daha artırmaktadır. Kolej, Amerikan okulu olması dolayısıyla; hem Osmanlı'da / Türkiye’de, hem de Avrupa’da, Amerika’yı temsil eden bir kurum olarak görülmekte; Amerika’nın, Osmanlı ve Doğu’daki tesirini yaymak üzere sarf ettiği çabalar takdir edilmektedir. Kuruluşunda ve takip eden yıllarda çok emek, para ve  çaba sarf edilen Kolej; Amerikalı misyonerlerin, Amerika dışında kurdukları ilk ve tek en başarılı okul olmuştur. Kolejde hizmet veren personel ve hocaların fedakarlıklarının, inanç  ve ideallerinin bunda katkısı çok büyüktür. (12)

…Kısaca American Board olarak bilinen bu misyoner teşkilatı, 1810 yılında Boston’da kuruldu. Amerika’daki Protestan misyoner örgütlerinin en kıdemlisi ve etkilisiydi. Protestan misyoner örgütler dünyayı kendi aralarında paylaştıklarında,  Osmanlı Devleti’nin şansına Amerika düşmüş; böylece Osmanlı ülkesi, Amerikalı misyoner örgütlerinin çalışma alanı haline  gelmişti. (13)

..Kolejde okutulan derslere bakıldığında, başlangıç yıllarında daha hafif olan müfredatın giderek ağırlaşıp çeşitlendiği, ilk söylenecek noktadır. Başlangıç yıllarındaki dil ağırlıklı eğitimden, sonraki yıllarda dile ilaveten, fen ve sosyal bilimlere kayıldığı; bu alanların  alt dallarına dair derslerin okutulduğu ikinci tespitimizdir. O dönemde mevcut olan bilim dallarının tamamı Kolej müfredatına dahil edilmiştir. Böylelikle, öğrencilerin her konuda bilgi  ve fikir sahibi olmaları sağlanmıştır. Neticede, böylesine kapsamlı bir müfredat ve 7 yıl gibi  uzun süren bir eğitimle Kolej öğrencilerinin donanımının mükemmel olması ve üst düzey görevlere talip olacak bilgi ve beceriye sahip olmaları hedeflenmiştir. Öyle de olmuş, Kolejin ilk dönemlerinde, mezunların yanısıra, mezun olamadan okulda eğitim alan öğrenciler bile, içinde yaşadıkları toplumda üst düzey görevlere gelmişlerdir." (14)

...

Mandaterlik daha ne ola ki ?     

V e  H e r   Ş e y   N e  K a d a r   d a   Aç ı k,   D e ğ i l  M İ ? 

...

www.canmehmet.com

TeşekkürKonu ile ilgili İngilizce makalelerin ve alıntıların Türkçeye tercüme edilmesine değerli katkılarından dolayı evladım Yılmaz Tamer Argüç’e teşekkür ediyorum.

Resim : Tarafımızdan düzenlenmiştir.

 

Açıklama ve Kaynaklar :

 

(1) 29 Eylül 1929 tarihli “The New York Times” gazetesi haberi : http://query.nytimes.com/mem/archive-free/pdf?res=980CEEDD1330E73ABC4151DFBF668382639EDE&legacy=true

(2) The Treaty with Turkey, 1926: s.11-15; Delgadillo, 2002: 81; Şimşir, 1977: 315; Yaylalıer, 1996: 240-241).

(3) The Treaty with Turkey, 1926: s.60-61.

(4) Paul Gidney, A Mandate For Armenia, Unpublished PhD. Thesis, Urbana, 1974, s.93.106 Edward House, Mandel and Seymour, What Really Happened At Paris, New York, 1921, s.178.

(5) Near East Relief’in kendi tarihi için bk. James L. Barton, Story of Near East Relief (1915-1939) An Interpretation, The Macmillan Company, New York, 1930; Amerikan misyonerlerinin ve Near East Relief  mensuplarının daha fazla yardım toplayabilmek için haber uydurmaları konusunda bk. Ömer Turan,  “Admiral Bristol and Anti-Turkish Campaign Conducted in the US in Terms of Turkish-Armenian Relations (1919-1922),” Revue Internationale d’Histoire Militaire, No.87, 2006,)

(6) 02 Aralık 1922 tarihli “The New York Times” gazetesi haberi : http://query.nytimes.com/mem/archive-free/pdf?res=9801E6DD1F3EEE3ABC4A53DFB4678389639EDE&legacy=true

(7) 25 Ocak 1925 tarihli “The New York Times” gazetesi haberi : http://query.nytimes.com/mem/archive-free/pdf?res=9C00E0DA153FE733A25756C2A9679C946495D6CF&legacy=true

(8) 22 Aralık 1935 tarihli “The New York Times” gazetesi haberi : http://query.nytimes.com/mem/archive-free/pdf?res=9900EFDC1E3EE53ABC4A51DFB467838E629EDE&legacy=true

(9) Robert Kolej Mezunları ve Meşhurları. Yazar : Fatma Acun. https://www.researchgate.net/publication/283664590_Robert_Kolej_Mezunlari_ve_Meshurlari

(10)* "The Story of Robert College at Constantinople", s.4.

(11)* Kocabaşoğlu, 2000: s.16.

(12)* "The Story of Robert College at Constantinople", s.5.

(13)* Uygur Kocabaşoğlu, Anadolu’daki Amerika, İmge Yayınevi: Ankara, 2000, s. 16-17.

(14)* 1The Story of Robert College at Constantinople", s.9.

* Bu kaynaklar, (9) no.lu kaynakta verilen iç alıntılardır.

 

 

 
Toplam blog
: 1117
: 1768
Kayıt tarihi
: 29.08.06
 
 

Ticari ilimler akademisindeki öğrenciliğim sırasında, bir kamu iktisâdi kuruluşunda başladığım ça..