Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

25 Ağustos '19

 
Kategori
Dünya
 

Amerika'nın Açık Kapı Siyaseti

Birinci Dünya Savaşı sonlarına doğru, Lozan öncesinde, sırasında ve sonrasında Amerika'nın, Türkiye ile ilgili olarak uygulamaya çalıştığı ve zaman zaman Türkiye'nin de, kendi çıkarları için katıldığı bu siyasetin en önemli yanı, Amerika'nın "olmazsa olmazı" olan "PETROL"dür...

*

Amerika Petrolün Değerini Anlıyor...

Amerika, 1917 yılında Birinci Dünya Savaşı'na -şu veya bu şekilde- katıldıktan sonra petrolün değerini daha iyi anlamış ve gözünü dünyanın diğer yerlerindeki petrol kaynaklarına çevirmiştir. "Amerika'nın üzerinde durduğu konu, Osmanlı toprakları üzerinde var olan hak ve imtiyazlarının devamını sağlamaktı. Bu toprakların Türk yönetiminde kalması, bağımsızlığını kazanmış olması ya da başka bir devletin yönetimine geçmiş olması, bu amacının elde edilmesine engel değildi; önemli olan, Amerika'nın hak ve imtiyazlarıdır"(1).

*

Amerika ve Türkiye'nin Çıkarlarını Gözeten Bir Antlaşma...

Görüldüğü gibi, petrol bölgelerinin kimin kontrolü veya sahipliliği altında olması Amerika için fazla önemli değildi...Amerika için asıl önemli olan petroldü; gerisi teferruattı...Bu nedenle, Amerika, savaş sonrasında yapılacak anlaşmanın, "Yeni Türkiye Hükümeti ile Amerika çıkarlarını hesaba katan bir antlaşma olmasını istemiştir"(2).

Amerika'nın bu isteğini, Ankara Hükümeti, Musul'un geri alınması için bir koz olarak kullanmak istemiş ve bu düşüncesi, Hükümetin, Lozan Konferansı'nın ilk gününden itibaren uyguladığı bir politika olmuştur(3).

Konferans'ın başlamasından iki gün sonra (22 Kasım 1922), Ankara Hükümeti'nin Roma Temsilcisi Celalettin Arif Bey, Lozan'daki Amerikan Delegasyonu Başkanı Child (Richard Washburn) ile yaptığı görüşmede, Türk Hükümeti'nin önem verdiği konuları belirtirken Musul üzerinde de durmuş; BMM Hükümeti'nin Amerika'nın Musul petrollerine en geniş şekilde katılıp, herhangi bir devletten daha fazla( herhalde İngiltere kastediliyordu) hisseye sahip olmasını arzu ettiğini söylemiştir(4).

Daha sonraki yıllarda, ABD'nin Ankara'daki ilk Büyükelçisi olan John Grew, anılarında, "Hem Rıza Nur'un(x)   hem de  İsmet Paşa'nın, Musul petrollerinin Amerikalılar tarafından işletilmesini tercih edeceklerini, zira bizim çevirecek hiçbir dolabımızın olmadığını bildiklerini" söylemiştir(5).

Diğer taraftan, İsmet Paşa da, 27 Kasım'da, Amerikan Delegasyon Başkanı Child ile yaptığı görüşmede Musul konusu açıldığında, Child, Musul'un kime ait olacağı hususu ile ilgilenmediğini; fakat kimde kalırsa kalsın Amerika'nın, "Açık kapı"(yani fırsat eşitliği, daha açık anlamı ile bölgedeki, 'hak ve imtiyazlarını' koruma) ilkesine önem verdiğini belirtmiştir(6).

*

Görüldüğü gibi, Amerika'nın Musul ve petrolü konusundaki tutumu, Türkiye'ye herhangi bir fayda sağlamamıştır...Amerika için, "varsa yoksa petroldür; gerisi teferruattır".

Eğer o günlerde, Ajda Pekkan'ın "petrol" şarkısı  söyleniyor olsaydı, Amerikan radyolarında  "Aman petrol canım petrol...Artık  sana sana muhtacım petrol" sürekli yayında olurdu...

*

Bu bloğun devamı da var...

 

cdenizkent

 

  • --------------------- :
  • (1) Laurence Evans, Türkiye'nin Parçalanması(1914-1924), İstanbul: Milliyet Yayınları, 1992, s.291
  • (2) A. g. y.
  • (3) Fahir Armaoğlu, Lozan Konferansı ve Musul, Ankara: Atatürk Araştırma Merkezi Yayını, 1998, s.113
  • (4) Amarikan Delegasyonu  Başkanı Child'in, 15 Kasım 1922 günü Washington'a çektiği 226 sayılı telgraf'tan, Fahir Armaoğlu, A. g. y. s.117
  • (5) John Grew, Atatürk ve İnönü(Bir Amerikan Elçisinin Hatıraları), İstanbul;1966, s.25'ten Bülent Demirbaş, Musul ve Kerkük Olayı, s.77
  • (6) Bilal N. Şimşir, Lozan Telgrafları-1(1922-1923), Ankara: Türk Tarih Kurumu, 1990, s.149
  •  
 
Toplam blog
: 979
: 1425
Kayıt tarihi
: 11.12.07
 
 

İstanbul doğumluyum. İlk, orta ve lise öğrenimi İstanbul'da tamamladım. İstanbul Üniversitesi'nde..