Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

29 Ekim '09

 
Kategori
Siyaset
 

Amerikan nefreti, otorite ve iki küçük kızı eşliğinde çekinilen ülke Kuzey Kore

Amerikan nefreti, otorite ve iki küçük kızı eşliğinde çekinilen ülke Kuzey Kore
 

“A State of Mind” 2004 yapımı bir İngiliz belgeseli. Bu belgesel, Kuzey Kore’nin son yıllarda kendini ve bilgisini dış dünyaya açtığı, daha doğrusu bilgisinin dış dünyaya açıldığı nadir görsel belgelerden biri.

Sanırım belgeselde Kuzey Kore’nin bir payı yok. Ama herhangi bir sansür girişiminde de bulunmamışlar ve bu da yanlılık-yansızlık konusunda değerli bir ipucu.

Kuzey Kore, malum, şimdilerde dünya üzerinde en çok merak edilen, garipsenen, korkulan, çekinilen ülkelerden biri; bu belgesel ülke çapında düzenlenen ve dünyanın en büyük koreografik jimnastik gösterisi olan Kitle Oyunları’na hazırlanan iki küçük okul kızının gözünden bir ülkenin ve bir devletin gerçekliğine olabildiğince ışık tutmaya çalışıyor.

Belgesel 2002 yılındaki Mass Oyunları’nın öncesinde başlıyor. Kitle Oyunları'nın ne denli ciddi bir organizasyon olduğunu, hazırlıklar için ülkede toplam 200 milyon iş saatinin harcandığını söyleyersek bir parça anlatmış oluruz.

Bu küçük kızlar Kim Jong İl Stadı’nda, ülkenin devlet başkanı, her şeyi, “general” lakaplı Kim Jong Il’in önünde gösteri yapmaya hazırlanıyorlar. Kim Jong Il, Kim Il Sung’un oğlu. Ülkede tek adam olan babası ölünce yerine geçip babası gibi daimi başkan seçilmiş biri.

Siyasal kararlarda o ne derse o. Ailesi dahil ülkede başlı başına efsanevi bir değer. Onun doğum günü bile her yer tatil, halk tarafından kutlanıyor ve buna “bayramların en büyüğü” deniyor.

Çocuklar oyunlara hazırlanırken en büyük motivasyonlarının önderleri olduğunu, onu üzmemeye çalıştıklarını söylüyorlar. Kızlardan biri, hazırlıklarda nasıl titrediğinden, geceleri uyuyamadığından, önderleri önünde dans ederken tek hata yapmamak için kalbinin nasıl çarpıp durduğundan bahsediyor. Bir kız, “bazen sakatlanıyorum, düşüp ayağımı burkuyorum, ama aklıma liderimiz geliyor ve o zaman hemen toparlanıp, buna rağmen devam ediyorum” diyor.

Çalışmalarda muazzam bir kolektif düzen var. Sayıya oranla akıl almaz bir organizasyon. Rahat Batılılar bu tür organizasyonlarla uzun zamandır alay ediyor, bizim gençlerimiz de bu tür organizasyonlara katılmayı, beklemeyi, derslerden olmayı istemiyor. Oysa Sovyetlerde sık görülmüş bir tür gövde gösterisi tarzıdır bu ve Koreli çocukların gözleri ışıldıyor hazırlanırken. Ünlemelerle “Ha!” şeklinde düzenli çığlıklar atıyorlar. Kuzey Koreliler için bu gösteriler büyük anlam ifade ediyor.

“General” Kim Jong Il, bu tür organizasyonlara komünist birey yetiştirmenin anahtarı diyor ve devlet bu gösterilerle bütün dünyaya Kore gençliğinin gücüne dair mesaj verdiğine inanıyor.

Bayrak, tören, üniforma Hitler zamanı Almanya’sı kadar önemli, hatta her şeyin üstünde bir yer tutuyor bu ülkede. Bizde ve Batı’da bu türden değerlere karşı belirmiş olan liberalizmden Kuzey Kore’de eser yok.

Nükleer Kuzey Kore milli gelirinin üçte birini askeriyeye ayırıyor. “Halk Ordusu” nun öyle öncelikli bir konumu var ki kızlar dahil olmak üzere çocukların en büyük hayali ileride orduya katılmak. Babalar çocukları olmadığında en çok “orduya hiçbir evlat veremeyeceğim” diye dövünüyor. Dünyanın en disiplinli ordusu olmalarıyla övünüyorlar.

Basit olarak Kuzey Kore üç sınıfa ayrılıyor. İşçiler, köylüler ve aydınlar. Hepsi eşit olarak kabul ediliyor. Barınma hükümet tarafından sağlanıyor ama ülkede ciddi bir açlık sorunu var, son yıllarda açlıktan ne kadar insanın öldüğünü hesaplayamıyorlar. Koreliler bundan Amerikan izolasyonununu sorumlu tutuyor, Batılılar ise ülkedeki açlığın çağ dışı kalmış, tarım politikalarından kaynaklandığı görüşündeler.

Bu bir propaganda ülkesi. Halk neye inandırılması gerekiyorsa ona inandırılıyor diyebiliriz. Devlet radyosu apartmanların bütün mutfaklarına yerleştirilmiş, buradan gün boyu propaganda yapılıyor. Ev sakinlerinin bu radyoyu biraz kısma hakkı var, ama kapalı tutamıyorlar. Tek kanal var, devlet kanalı… Haftanın beş günü, devlet propagandası yapıyor, arada film ve eğlence veriyor. Ancak eğlence anlayışları pek bizim gibi değil. Çocuklara yönelik çizgi filmlerde tavşanlar bile asker; birbirlerini tutukluyor, vuruyor, öldürüyorlar…

Amerikan nefreti ülkenin birliğini ve ideolojisini sağlayan en önemli unsurlardan biri…

Gündelik hayatın tam içinde Amerikan düşmanlığı…

Sokaklara Amerikan askerinin kafasını ezen Koreli çizimleriyle süslü posterler asılı. Devrimci tarih diye bir ders var okullarda. Burada da çocuklara Amerikan düşmanlığı ve ülkenin bütün sorunlarının kaynağının Amerika olduğu açıklanıyor.

Öğretmen soruyor:

-Emperyalist, mütecaviz Amerika en son nereyi işgal etmiştir çocuklar?

Öğrenciler bağırıyor:

-Irak!..

Sonra da öğretmen Amerika’nın emperyalistliğinin ve zalimliğinin nasıl açık olduğundan ve bunu neden unutmamaları gerektiğinden bahsediyor…

Ülkede elli yıl önceki savaşın bitim gününü bayram ve büyük bir zafer olarak kutluyorlar. O zamandan beri Kore'ler ayrı. Bu savaşta dört milyon sivil ölmüş. Savaşı gören yaşlı bir Koreli: “Savaştan önce Amerika iyi mi, kötü mü, emperyalist mi bir fikrim yoktu, ama orada yaptıkları insanlık dışı işleri görünce hemen Amerikan düşmanı oldum” diyor.

Kızlardan biri büyükbabasıyla savaş ve zafer müzesini gidiyor. Amerikan uçak enkazını gösterip: “Bu saldırı uçağı mıydı, bunlarla mı bomba attılar?” diye sorunca şu cevabı alıyor: “Yalnız bomba değil, bin türlü böcek de atıyorlardı kızım, veba salgını başlatmak için…”

Bir kız: “Küçüklüğümden beri anneannem, babaannem, kötü yaşamamızın tek sebebi Amerika” diye ninni gibi anlatır diyor kameraya. Gün içinde insanlar birbirlerine sürekli “Amerika ile savaşın nasıl sonuna dek süreceğini” anlatıyorlar.

Ülkede ciddi elektrik sıkıntısı var. Çoğu akşam elektrikler kesiliyor. Kesildiği an ev sakinleri: “İşte, Amerika yine elektriğimizi kesti” diye bağırıp Amerika’ya lanet okuyor.

Çocuklar dersler başlamadan önce bizim gibi “andımız”ı söylüyor. Bu antta komünizme bağlılık ve beraberlik yemini ediyor, sınıflara Kim Jong Il selamı ile giriyorlar.

Komünizm vurgusu önemli. Ülke kendini dünyanın tek komünist ülkesi olarak kabul ediyor. Komünizmin son direnci olduklarını, Amerika’dan da bu yüzden sürekli düşmanlık göreceklerini düşünüyorlar. Sınırlarına çok yakın otuz beş bin Amerikan askeri konuşlanmış durumda. Kapitalist Güney Kore ile kanlı bıçaklı, Japonya ile düşmanlar, dünyaya açılan tek kapıları, o da sınırlı olarak Çin.

Küçük kızlar oyunlara hazırlanırken ara sıra beraberce şarkılar söylüyorlar. Sözleri şöyle mesela:

Parlayan lider Kuzey Kore komünizmin geleceğini zaferle aydınlatmaya yürüyor.

Aziz yoldaş Kim Jong Il!

Zafer, zafer! Harika lider!

Juche, Kuzey Kore resmi devlet ideolojisinin adı, din gibi bir şey. Kim Il Sung’un önderliğinde gelişen bir öğreti. Biz bu liderliği ve bu öğretiyi kabullenmekle mutlu bir geleceğe kucak açmış olduk, dış etkenler hariç güvendeyiz duygusu var…

İnsanları temiz, sempatik, otoriter devletle uyuşmaya, yollarında ilerlemeye çalışıyorlar. Ülkeye hizmet, çalışmak, onlar için görev, bu yüzden sosyal haklar da bireylerin arzuladığı değil, devletin verdiği kadar…

Kutlamaları belgeselin sonunda görüyoruz. Kendisi için bu denli hummalı hazırlıklarla gerçekleştirilen organizasyona Kim Jung Il katılamıyor. “Olsun” diyor çocuklar, “Biz katılmış gibi mutluyuz, o şimdi mutlaka ülkesi için başka önemli bir görev yapıyordur.”

Yerel kıyafetli, kızlı, erkekli, hatasıza yakın kutlamaları belgeselin sonunda izliyoruz. Stadın tribününde insanlar ülkedeki komünist tarihi anlatan görkemli mozaikler ve sloganlar oluşturuyorlar.

Dünyaya göz dağını bu organizasyonlarla yine de vermiş oluyorlar. Beraberliklerini sağlamış…

Kuzey Kore işte böyle, otoriter, disiplinli, hep diken üstünde yaşayan, açlıkla ve yoksulla mücadele eden bir ülke. Amerikan nefreti bir gelenek haline gelmiş olsa da bu nefretin sebepleri kendileri ve evrensellik adına az değil. İzole olmalarını “tam bağımsızlık” adıyla bir gurur halinde yaşıyorlar ama bu izolasyon çeşidinin hiçbir abartısının olmadığı konusunda yüzde yüz bir birlik var mı, tartışılır.

Muhalifler ve Batılı analistler devletin ve sistemin çökmeye yakın olduğunu söylüyor.

Gerçek ise şimdilik, bu yalnız ve izole ülkenin, nükleer gücü, nefreti ve hadsiz hudutsuz disipliniyle kapitalist dünya ve o dünyanın lideri Amerika’ya ayakta kaldığı-bırakıldığı müddetçe sıkıntı vereceği yönünde.

 
Toplam blog
: 108
: 2011
Kayıt tarihi
: 22.06.07
 
 

İsmim Burak Çapraz. Buraya başladığımda 21'dim, öğrenciydim. Bir okul bitti ama hala öğrenciyim. İl..