Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

15 Mart '09

 
Kategori
Siyaset
 

Amitoz Bölün(me!)

Amitoz Bölün(me!)
 

Damocles


Bir ülke düşünün, Kurtuluş Savaşı vermiş ve savaşı kazanmış, bayrağı olan, ulusal marşı olan, ordusu olan, demokrasiyi yönetim biçimi olarak benimsemiş, seçilmiş bir hükümeti olan bir ülke. Bu ülkede bir siyaset anlayışı düşünün. Etnik milliyetçiliği kaşıyan, sürekli etnik kökenler üzerinden siyaset yapan, etnik ayrımı, birleştirmek için kullanan bir siyaset anlayışı. Eğer biz ve siz diyorsanız ilk ayrımı yapmış oluyorsunuz. Bunu birleştirmek için size tutkal gerekir. Din kavramını tutkal olarak kullanmaya kalkarsanız, yine bu etnik kimlikleri bu seferde dini kullanarak bölmüş olursunuz. Tanrı mutlaktır. Lakin buna karşılık din görecelidir. Bunun kanıtı 4 ayrı din, dinlerin içinde bulunan mezhep ayrılıkları, yine mezheplerin içinde olan tarikat ayrımları. Demek ki din birleştirici, yapıştırıcı bir çimento değilmiş. Bunu dahada acayim. Yaşadığım ülke olan Almanya´da yaklaşık 3, 5 milyon Müslüman yaşıyor. Yalnız burada yaşayan Müslüman nüfus öylesine ayrışmış durumda ki. Örnekleyecek olursam; tarikatlar ve siyasi eğilimler, ibadet yerleri olan camilerin ayrılmasına neden olmuş durumda. Milli Görüş Camileri, Diyanet ´e bağlı DÌTÌB camileri ve tarikatlerin camileri ayrı. Kimse ait olduğu gurubun dışındaki camiye gitmiyor. Camilerin devamlılığını sağlamak için gerekli olan maddi kaynakta, yine cami bünyesinde bulunan küçük marketlerle sağlanıyor. Bu marketlerden bile, farklı görüşlere sahip insanlar alış veriş yapmıyor. Arkadaşlarda yine aynı çevreden seçiliyor. Milli Görüş Teşkilatının daha farklı bir yapısı var. Bir ortak sermaye oluşturmuşlar. Buraya üye olanlar belirli bir miktar para yatırıyor. Bu toplanan paralar, ihtiyacı olana geri ödemek şartı olmaksızın veriliyor. Yani sözün kısası kömün biçiminde yaşıyorlar. (Ama kömünizme karşılar)

Etnik köken ayrımı neden yapılır? Bunun yanıtı aslında sorunun içinde gizlidir. Etnik köken ayrımı, uyumu (Entegrasyon) olanaksız kılar. Uyumun olmadığı yerde ise, birlikte yaşamak olanaksızlaşır. Bölmenin, parçalamın en kolay ve basit yolu, etnik kökenlerin kaşınması ve etnik milliyetçiliğin empoze edilmesidir. Bunu eski Yugoslavya örneğinde açıkça görmek mümkündür. Dağılan Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliğide bu konuya iyi bir örnek teşkil etmektedir. Osmanlı Ìmparatorluğunun yıkılış nedenleri arasında, o dönemde güçlenen milliyetçilik akımlarının etkisi çok büyüktür.

Her Türlü Irk Ayrımcılığının Ortadan Kaldırılmasına İlişkin Uluslararası Sözleşme...

Her Türlü Irk Ayrımcılığının Ortadan Kaldırılmasına İlişkin Uluslararası Sözleşme, Birleşmiş Milletler Genel Kurulu'nda 21 Aralık 1965'de oybirliğiyle kabul edilerek, 7 Mart 1966'da imzaya açıldı. 4 Ocak 1969 tarihinde yürürlüğe giren Sözleşmeyi, Türkiye, 13 Ekim 1972'de imzaladı.

Sözleşme, Birleşmiş Milletlerin insan hakları alanındaki ilk sözleşmesidir. Taraf ülkeler, Sözleşme uyarınca, kişiler, gruplar veya kurumlar aleyhinde ırk ayrımcılığı içeren hiçbir uygulamada bulunmamayı, ayrımcılığı desteklememeyi, kişiler, gruplar veya kuruluşlar tarafından yapılan ırk ayrımcılığını yasaklamayı ve ulusal ve yerel düzeydeki hükümet politikalarını gözden geçirerek, ırk ayrımcılığına neden olabilecek mevzuatlarını ilga etmeyi üstlenmektedirler.

Bakıyorum Türkiye´ye ırk ayrımı var mı diye? Birkaç kendini bilmezin dışında her etnik kökene aynı içtenlikle yaklaşan büyük bir halk kitlesi var. Bütün etnik kimlikler sorunsuzca aynı mahallede yan yana uzun yıllar yaşamışlar ve hala daha yaşamaya devam ediyorlar. Lakin uzun yıllar önce göç eden, farklı etnik kökene sahip kişilerde etnik kimliğine sahip çıkma eğilimi, son zamanlarda artmış durumda. Bunun örneğini size kendi beldemden verebilirim. Ayrı etnik kimliğe sahip kişiler uzun yıllar birlikte, sorunsuz yaşadıkları halde, son zamanlarda kendi gettolarını kurmaya, kendilerini bu gettolara hapsetme eğilimine girmişlerdir. Birliktelik tamamen olmasada büyük ölcüde sekteye uğramış, ikili ilişkiler sadece maddi çıkar söz konusu olduğunda görülür olmuştur. Yap Boz (Puzzle)´un birleştirmeye yarayan çizgileri bu denli derinleştiği bir dönemde, 36 etnik köken ayrımı söylemini ben büyük siyasi bir gaf olarak görüyorum. Bölerek birleştirmek olası değildir. Yine bu etnik köken sorununu, red edilerek çözmekte olası değildir. Tedavinin uygulanabilmesi için, önce hastalığın doğru teşhis edilmesi, tanının doğru konulması gerekmektedir. Bir ülkede ayrı etnik kimlikleri bir arada tutacak tek güç ülkü birliğidir. Bu ülkü birliğinin inşasıda ekonomik güç ve gelir dağılımın adaletli olmasında gizlidir. Yoksulluk insanları başkaldıran birer asi yapar. Baskı, korkuyu, korku nefreti, nefretse şiddeti doğurur. Baskıda, şiddette çözüme bir katkı sağlamaz. Sorun, tarafların sorunun çözümüne bakış açılarıyla çözümlenebilir. Amaç üzüm yemek değil bağcıyı dövmekse, zaten çözümsüzlüğe kördügüm baştan atılmıştır ki, bu sorun çözümsüzlüge mahkumdur. Yıllardır aynı coğrafyada birbirini katleden Avrupa, neden güç birliğine yönelmiştir? Avrupa Birliği neden kurulmuştur? Bu soruya verilecek yanıt çözümün anahtarıdir.

Bu bağlamda eski Meclis Başkanı Bülent Arınç Beyin söyledikleri çok dikkatimi çekti. Bay Arınç ilk önce Silahlı Kuvvetlerinin sözde terör örgütü üyesi olduğu iddia edilen emekli genaralleri hakkında söylediği sözler. Suçu kanıtlanmamış olan herkes kanun önünde suçsuzdur. Bilinmelidir ki eğer terör örgütü ismi verilmemiş olsaydı, yani terör kapsamına sokulmasaydı, şu anda cezaevinde tutuklu olan tutuklular, tutuksuz yargılanmak üzere salıverilecekti. Terör suçlusu olarak suçlandıkları için tutuklu yargılanmaları sağlandı. Gördügüm kadarıyla Bay Arınç mahkeme sonucunu beklemeden onları yargılayip, suçlu olduklarına kanaat getirip, mahkum etmiş bile kendi beyninde. Kuddusi Okkır olayını hatırdan çıkarmamakta fayda olduğu kanısındayım. Oysa mahkemeleri devam eden kişiler hakkında, mahkemeleri etkileyecek beyanda bulunmak bir hukuk devletinde suç teşkil eder. Tabi muz cumhuriyeti değil, bir hukuk devletiyse.

Bay Arınç bügünde İstiklal Marşı konusunda söyledikleriyle gündeme geldi. 12 Eylül kalıntısı olduğunu söyledi. Bunu çok masumane bir nedenin arkasına gizledi. Oysa gizlemeye çalıştığı niyeti apaçık ortada. Bende Bay Arınç´a bir soru önergesi vermek istiyorum . Umarım yanıtlanır!. Toplumu 36 etnik kökene bölmek yetmedi şimdide laik, antilaik, siyah, beyaz Türk olarak bölüp acaba kimin değirmenine şu taşıyorlar sormak isterim. Bu hınç, bu intikam duygusu, bu nefret neden? Ordunun yıpratılması, halkın en güvenilir kurum olarak gördügü Orduyu gözden düşürme gayreti size ne gibi bir yarar sağlayacak. Topluma nefreti aşılayarak, toplumun ayarlarıyla oynayarak nereye ulaşacağınızı sanıyor sunuz? Didiştiğiniz, kötülediğiniz Anayasal bir kurum değil midir? Seçim öncesi birkaç marjinal gurubun oylarını alabilmek için oynanan bu oyun size birşeyler kazandırsa bile, etik açıdan yapılan doğru mudur sizce? 28 Şubat muhtırası verildiğinde siz neredeydiniz ve tepkinizi neden o gün değilde şimdi veriyor sunuz? Susurluk aydınlatılsın diye ışıklar açılıp kapatılırken, tencerelere kapakları vurulurken glu glu dansı benzetmesini yapan kimdi ve hangi partinin başkanıydı? Siz o zaman hangi partinin milletvekiliydiniz? O zaman iktidarda hangi parti vardı? Yaklaşık 4 dönemdir milletvekilliği yapıyorsunuz , kuyulardan çıkan kemik ve giyim parçaları bir insan olarak benide çok üzdü. Siz bir siyasetçi olarak yaklaşık 15 yıllık milletvekilliği döneminizde bu yapılanlardan kendinizide sorumlu tutuyor musunuz?

Eğer hukuk bittiyse dikkat! Ayu çıkıbülü, taş düşübülü, ağaç devrülübü. En öd patlatırıcısı Ergenekon çıkıbülü.

Son söz: Galileo Galilei dünyanın yuvarlak olduğunu ve döndügünü söylediğinde 1616'da Engizisyon mahkemesinde yargılanmış, Galileo istendiği üzere, Copernicus sistemini artık ne sözlü ne de yazılı hiç bir şekilde savunmayacağını bildirerek bağışlanmasını dilemişti.

1632'de Galileo bir kez daha Engizisyon önüne çıkmaya zorlanır. Yaşlı ve hasta bilgin hücreye atılır, yargı önünde tövbe etmediği takdirde işkence göreceği söylenir. Galileo çaresizdir; eline verilen metni diz çökerek okur: Ben Galileo Galilei, geçmişteki tüm yanlış ve aykırı düşüncelerimden dolayı huzurunuzda kendimi lanetliyor, bir daha öyle saçmalıklara düşmeyeceğime, kutsal öğretiye aykırı hiç bir fikir taşımayacağıma yemin ederim. Otuz yıl önce Giordano Bruno'yu yakarak cezalandıran Engizisyon, Galileo'ya daha yumuşak davranır, ev hapsine mahkûm etmekle yetinir. Oysa Dünya yuvarlaktı ve Güneşin etrafında dönüyordu. Hiç bir zaman insanlığın sosyolojik ve bilimsel evrimi negatife yönelmemiştir. Evrilme her zaman pozif yönde olmuştur. Yinede öyle olacaktır. Devinime kimse çomak sokup durduramaz. Sadece abesle iştigal edip, kendini avutur.

"Ne gördüğüm hakikati gizlemekten hoşlanırım, ne de bunu aşıkça ifade etmekten korkarım. Aydınlık ve karanlık arasındaki, bilim ve cehalet arasındaki savaşa her yerde katıldım. Bundan dolayı her yerde zorlukla karşılaştım ve cehaletin babaları olan resmi akademisyenlerin yanı sıra kalın kafalı çoğunluğun öfkesinde hedef olarak yaşadım." Giordano Bruno

 
Toplam blog
: 50
: 901
Kayıt tarihi
: 06.10.08
 
 

    ..