Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

14 Nisan '16

 
Kategori
Öykü
 

An’ın ve onun tahlili

An’ın ve onun tahlili
 

Gözleri pencerede kalan yağmur damlalarının ardından, ağaçların yapraklarının yıkanışına takılmıştı. Her biri renk değiştiriyor ve üzerindeki pelerini soyunuyordu adeta. İçlerinde hareket eden koca devi gördü birden. Elindeki fincandan çıkan buharı izledi sonra. Bir kısmı çok nazlıydı; ne sağa ne sola gideceğine karar veremeden, o anki ruh halleriyle yol alıyorlardı. Kahvenin kokusunda, ince belli kırmızı elbiseli bir kadın belirdi buharın sıcağında. Burnuna yaklaştıkça koku keskinleşiyor: Şimdi beyin hücrelerinde, damarlarında, kulağının arkasında ve evet, tam omuzlarında hissetti o sıcaklığı. Ve kalbine indi hissettikleri. “Bana neler oluyor böyle?” dedi içinden. Uzun zamandır yalnızlığıyla böyle mutlu olduğu bir günü hatırlamıyordu. Bir kere kendini hiç olmadığınca güçlü hissediyordu: Onca kalabalığın içinde yalnızlığı seçmek büyük bir cesaret göstergesiydi.

Odada çaydanlıkta kaynayan suyun fokurdayışı, kedinin tahtayı tırmalaması ve yağmur damlalarının pencere panjuruna düşerken çıkardığından başka bir ses yoktu. İlk defa bu kadar kendisiyle baş başa kaldığını görünce,  başında korkmuştu aslında. Düşüncelerinin böyle hiç konuşmadan zihninden büyük hızla ve özgürce akışı, pek rastladığı bir durum değildi. “Bana ne oluyor böyle?” dedi seslice. Kedinin masum bakışları gözlerindeydi. Sıcacık kalorifer peteğinin yakınına yatan kedisini düşündü. Nasıl bu kadar huzurlu uyuyabiliyordu; kendi son dört gündür hiç gözünü kırpmamışken. Elini bedeninde gezdirmesiyle, kedinin hafif yarılanmış göz kapakları, yeniden kapandı yavaşça. Ciğerlerinin havayla dolup boşalışını avucunda hissetti adam. Durdu birden. Ellerine baktı, yüzünü yokladı avuçlarıyla alnını sımsıkı sardı. “Bana” dedi “Ne oluyor bana.”. Boşlukta hissediyordu kendini. Zaman çok daha ağır geçiyordu sanki. “Boşlukta hissetmek de nedir?” diye düşündü içinden. “Ne şu pencerenin dışındaki dünyanın parçası olabiliyorum ne de şu dört duvara sığabiliyorum. Hem her yerdeyim diyorum bazen, hem de hiçbir yerde! Sadece düşten ve düşlediğimi yaşamaktan ibaretim.”

Yıllarca plan yapmayla, hedeflerle uğraşırken şu an ne yapmak istediğini bilmediğini ve bilmeyenlerin arasında kaldığını hissediyordu çünkü artık. Onlara sorulsa on sene sonra ne olacakları, nerede olacakları belliydi; her şey hazırdı ve mükemmele hizmet ediyordu hayatlarında. Ve belki de bu yüzden onlar kadar hırslı olamıyordu adam. Aslında bir yerden sonra öyle olmamayı kendinin seçtiğini de fark etti. Düşündü. “Neyim, benden ne olur bilmiyorum ama ne olmak istemediğimi iyi biliyorum. Artık sadece bekliyorum. Hem elimden başka ne gelir ki? Kimsenin değişmesini bekleyemem, düzeni de değiştiremem. Ama şu dünyada, kurduğum yeni dünyamda evimin de kalbimin de kapılarını sonuna kadar açacağım bir insanın, bir arkadaşın varlığının ümidi, beni hayatta tutan tek şey değil mi zaten?! Bekliyorum. Gelirse ne mi olur? Bilmem. Belki balkonda üşüdüğümü anlar da bana bir hırka getirir; hem de gözlerimin içine bakarak ve gülümseyerek. Belki de koltukta göğsüne düşen kitabıyla uyuyakaldığında, sayfaların arasına kuruttuğu yapraklardan birini yerleştirir, öyle kaldırırım: ‘Yaprak sen ona baktığında ve dokunduğunda yeniden yeşerecek.’ der gibi. Belki piknikte bitiremediğimiz ekmeği veya simidi birlikte parçalar kuşlara atarız. Aynı göğe, aynı duygularla, aynı anda bakarız işte yetmez mi? Gelmezse ne mi olur? Beklerim işte. Şimdi de bekliyorum ya yine. O zaman da beklerim işte.”

 
Toplam blog
: 31
: 305
Kayıt tarihi
: 13.12.14
 
 

Psikolojik Danışman ..