Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

19 Mayıs '10

 
Kategori
Siyaset
 

Ana yasal baba yasadışı olunca...

Ana yasal baba yasadışı olunca...
 

Amerika kıtasının keşfinden sonra yerli halkların topraklarını gaspeden Avrupalıların kurduğu kolonilerin çoğu İngiliz göçmenlerden oluşuyordu. Yedi yıl savaşlarında yıpranan Büyük Britanya imparatorluğu mali açıdan kendini düzlüğe çıkarabilmek için kolonilere ek vergiler getirmeye başladı. Kolonicilik sistemi yavaş yavaş sömürgeciliğe dönüşmeye başlamıştı. Bu süre içerisinde ise koloniler kendi yaşam tarzlarını geliştirmiş ekonomik, ticari ve inanç sistemleri değişmeye başlamıştı. Ortak değerler oluşturmaya başlamışlar ve sömürgeci anlayış karşısında içgüdüsel bir birleşme yaşamaya başlamışlardı. Her insanın ortak çıkarı ve temel içgüdüsü olan hayatta kalma ihtiyacı her sömürülen toplum gibi onları da birbirlerine kenetliyordu. Büyük Britanya hükümetinin tütün ticaretine getirdiği ek vergiler bardağı taşıran son damla oldu ve bağımsızlık mücadelesi başladı. George Washington komutasındaki koloniler savaşı kazanınca bağımsızlıklarını ilan etmişler ve Amerika Birleşik Devletlerini kurmuşlar. 1789 yılında Amerika topraklarında ilk devlet anayasası yazılmış. Fransız Devrimi’de Atlantik Okyanusunun ardında yaşanan bu yeni oluşumdan etkilenmiştir.

Bu kısa “prologue”’dan sonra asıl irdelemek istediğim konuya gelelim. Bir anayasa yazma gerekliliğinin neden duyulduğuna… Birçok kaynakta geçen bilgi, ilk anayasanın toplumda yaşayan bireylerin temel hak ve özgürlüklerinin korunma altına alınması amacı ile yazıldığını belirtiyor. Buradaki tezat ilginç... İnsanların oluşturduğu otoriter bir yapının kendilerine uyguladığı yaptırım ve kısıtlardan bunalan diğer bir kısım insan toplulukları özlerindeki hayatta kalma içgüdüsünün verdiği güç ve direnç ile bu yapıya başkaldırıp bağımsızlıklarını ilan ettikten sonra Birleşik Devletler adını verdikleri sıra sıra mini devletler oluşturup daha sonra, kendi oluşturdukları yapıya karşı kendi temel hak ve özgürlüklerini korumak amacı ile, oluşturdukları otoriter bir yapıya karşı hiyerarşik düzeyde daha yukarıda kalmasını amaçlayarak (otorite üzerinde bir otorite kurmak amacı ile) bir nevi manifesto yazıp adında Anayasa demişler ve içeriğini değiştirilemeyecek bazı maddeler ile donatıp kişiler, koşullar ve akıp giden zamanın üzerinde tutmayı amaçlamışlardır. Tanıdık geliyor mu?

İnsanoğlu özünde çelişki içinde olan bir canlıdır. İyi ve kötü diye adlandırdığımız göreli kavramlar arasındaki savaş dışında olduğu kadar içinde de devam eder insanoğlunun. Mutlak ifadelerin, hayatın akıcılığı ve göreliliği karşısında tutunma şansı ise evrimdeki adaptasyon sürecine benzer bir şekilde gelişim gösterir. Aslolan hayatta kalma savaşıdır. Hayatın içinde yer alan canlı, cansız tüm varlıklar için temel içgüdü hayatta kalmaktır. İyi olarak adlettiğimiz kavramlar veya oluşumlar değişen hayat koşulları karşısında ayakta kalabilmek için içindeki kötülük kalkanını açabilir, ya da kötü olarak adlettiğimiz kavramlar ya da oluşumlar zaman içinde içlerindeki iyilik kalkanı sayesinde varlıklarını devam ettirebilir. İyi ve kötü, iyiyi ve kötüyü hangi durumda, hangi zamanda ve hangi mekanda tanımladığınıza gore değişir. Bu iki temel kavramın göreliliği canlı veya cansız herhangi bir varlık için mutlak ifadeler kullanmayı anlamsız kılmaktadır.

Hayatta kalmak... Aslolan hayatta kalmaktır... İnsanlar tarih boyunca hayatta kalabilmek için öncelikle bir karşı cinse, sonra birbirlerine ihtiyaç duymuşlar. Daha sonra birbirlerine duyulan bu ihtiyaç güçlü - zayıf dengesinin iyi - kötü muhakemesinde tartılması sonucu kaçınılmaz olarak bölünmelere yol açmıştır. İnsanlar topluluklar oluşturmuş, oluşturdukları topluluklara isimler vererek birbirlerinden farklılaştırmışlardır. Bununla beraber nüfus çoğaldıkça yeryüzündeki kullanılabilir alan iyice küçülmeye başlamış ve insan toplulukları bu sefer de topraklara isimler vererek birbirlerinden farklılaşmıştır. Sınırlar çizerek yeryüzü içinde yaşayacakları alanı sınırlandırmış ve böylece bir nevi kendi kabuklarına çekilerek , daha geniş alanlarda adaptasyonları dışındaki dış tehlike türleri ile karşılaşma ihtimallerini minimize ederek, hayatta kalma şanslarını arttırmaya çalışmışlardır. Kendilerini farklılaştırarak koruma altına alan insanlar çekildikleri ortak kabuk içinde güçlü-zayıf dengesinin iyi - kötü muhakemesinde tartılması sonucu kendi içlerinde de bölünmüşler ve her bir birey kendi kabuğuna çekilmiştir. Kendi kabuğuna çekilen insanoğlu iç kabuk ile dış kabuk arasında kalan yaşam alanında kendisine ve sahip olduklarına tehlike arz edebilecek oluşumları caydırmak amacı ile doğanın mutlak yasalarının üzerine insana ait mutlak yasalar inşa etmeye çalışmıştır.

İnsanların kendi temel hak ve özgürlüklerini diğer insanlardan koruma amacı ile özgür yaşam alanlarını önce tek bir isim altında toplanmış insan toplulukları ile, sonra tek bir isim altındaki toprak alanlarıyla, daha sonra sınırlar ile ve en nihayetinde yasalar ile parçalaması, özünde hayatta kalma içgüdüsünü barındırır. Varlığın paylaşılamamasıdır öz problem. Toplumsal yaşamda bireylerin temel hak ve özgürlüklerini koruma altına almayı amaçlayan, insanlar tarafından yazılmış, hiçbir yazılı sözleşme insanoğlunun özündeki sahip olma güdüsünü regüle edemeyecek, adalet terazisinin bir kefesi hep daha ağır basacak ve insanlar sonsuza dek ayrışmaya devam edecektir.

 
Toplam blog
: 89
: 618
Kayıt tarihi
: 16.12.06
 
 

İlk kitabımı, 'Pal Sokağı Çocukları'nı okuduğumdan beri yazıyorum. Yazmak beni o çocuklar gibi öz..