Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

21 Ekim '10

 
Kategori
Blog yazarları tartışıyor!
 

Anadilinin önemi, anadilinde eğitim üzerine 3...

Anadilinin önemi, anadilinde eğitim üzerine 3...
 

Blogda süren “anadilinde eğitim” tartışmalarına ilişkin üçüncü yazıyı Beran Uzer’in samimiyetle yazdığı yorumlara bütünlüklü bir yanıt vermek için yazıyorum.

Doğal olarak süreçler değerlendirilirken dünyada egemen olan küresel politikalar/eğilimler yok sayılırsa, çıkarılacak sonuçlarda eksik kalır. Cumhuriyeti kuran felsefe o günün koşullarında egemen olan ulus devlet modelini uygulamıştır. Anadolu coğrafyasında yaşayan farklı kökenlerin, kültürlerin bakiyesi olarak Türkiye Cumhuriyeti tarih sahnesinde yerini almıştır.

Emperyalizme karşı başka uluslara da örnek olan kurtuluş savaşı tarihte hak ettiği yeri alırken o günün koşullarına göre halkın kendini yönetecek olanları seçmesine olanak tanıyan cumhuriyet ilan edilmiştir. Ve irtica ile bölünme korkusu rejimin politikalarına sirayet etmiş günümüze büyüyerek gelen sorunlar olarak yansımıştır.

O günün koşullarına göre biçimlenen ulus devlet modelini bu günün değerleriyle bakıp eleştirmek kolaycılık ve de haksızlık olur kanısındayım. Özellikle Anadolu aydınlanması ve Köy Enstitüleri Atatürk sonrası iktidarda olan İnönü’nün çok partili siyaset denemelerinde oy kaybetmemesi için yarım kalmış/kapatılmıştır. Ağalar halkın aydınlatılmasından ürkmüş, Köy Enstitülerinde yetişen devrimci öğretmenlere tahammül edememiş “Ülkeye komünizm getirecekler..”diye kara propaganda yapılarak kapatılmaları sağlanmıştır.

Oy uğruna (İktidarı kaybetmemek için) verilen tavizlerle Cumhuriyet aydınlık yönünü toplumun genlerine hâkim olan ağalık/şıhlık/şeyhlik ve yobazlığa kurban etmiştir. Hamaset, kör milliyetçilik ve baskı iktidarların vazgeçilmez bir biçimde uyguladığı politikalarının belirleyicisi olmuştur.

Türkiye’nin ABD ile yakınlaşmaları, yapılan anlaşmalar ve küçük Amerika olma hevesleri, komünizm karşıtlığı solkırım/fişlenme/işkence olarak toplumsal yaşama yansımıştır.

Neredeyse on yıl süren Köy Enstitülerinden yetişen aydınlık yüzlü insanların Türkiye’nin düşünsel ve kültürel hayatına yansımalarının yarattığı zenginliği hesap edecek olursak ne demek istediğim daha iyi anlaşılacaktır.

Demem o ki, tarih değerlendirilirken –tabi amacım yapılan yanlışları olumlamak için mazeret üretmek değil- o günün koşulları irdelenmeli. Kendini devletin sahibi sayan, yerli yabancı iktidar ortaklarının yani sermayenin çıkarına politikaları uygulayan egemenler göz ardı edilmemeli.

Doğrusu bugün değerlendirilirken yine aynı egemenlerin politikalarının sürdüğünü, sürdürüldüğünü görebilmek gerekir. Daha 12 Eylül’de yaşadığımız referandum süreci gösterdi ki söylemlerin ötesinde iktidarlardan demokratik beklentiler içerisine girerek “evet veya yetmez ama evet denek”te aynı politikalara onay vermekten başkaca anlam ifade etmiyor.

Yazıyı yazmama neden olan Beran “Çözümsüzlüğü üreten anadilde eğitim talebi değildir” derken, benim bir önceki yazımda söz ettiğim “Anadilde eğitim talepleri de çözümsüzlüğe hizmet ediyor.”un yanıtı olarak yapıyor yorumunu. Oysa ben söz konusu yazıda özetle siyasetin diline egemen olan söylemlerin çözümsüzlüğe hizmet ettiğinden söz ediyorum. Bölünme paranoyası genlerine işlemiş siyaset/toplum kültüründe gerçekten şiddetin egemen olmadığı siyasi iklim oluşsun diyorsak, söylemlere de dikkat edilmelidir. Yazımda zaten örnek olarak sunulan ABD, AB ülkelerini kastederek “entegrasyona engel oluyor diye” anadilinde öğretimin ders saatlerinin azaltıldığına işaret etmiştim.

İlk yorumda Beran, “Türk milliyetçiliği” değil midir çözümsüzlüğün nedeni?” sorusunu yöneltiyor.

Peki, çözüm Kürt milliyetçiliği midir?

Yorumların diğerlerini yazım içerisinde yanıtladığımı düşünüyorum. Günümüzde egemen olan küresel neo-liberal politikalar da göz önüne alınmadan yapılan değerlendirmeler eksik kalır. Son yorumunu bu yazının son paragrafı olarak alıyorum.

“Bir Kürt çocuğun eline taşı verip sokağa, eline silahı verip dağa yollamak mı, yoksa seslerine kulak verip, biraz empati yaparak onları kazanmak mı? O çocuğun Kürt olduğunu bilerek ama bu toprakları geçmişte olduğu gibi gelecekte de birlikte paylaşmamız gerektiğini idrak ederek yaşamak… Farklılıklarına saygı göstermek, anadillerine saygı göstermek… İşte PKK’yı marjinalize edecek ve Kürt sorunun dışına atacak olan da bu bakış açımızdır. İnsan hakları, “kendimiz” için değil, başkaları için düşünülürse bir anlam ifade ediyor… Farkındayım uzattım ama “anadilde eğitim” bunları da yazmadan geçilmiyor işte… Demokratik düşünen her insan çözümsüzlüklerin üzerine gitmeli…”

Tartışabilmek, düşüncelerimizi paylaşabilmek dileğiyle…

 
Toplam blog
: 1114
: 827
Kayıt tarihi
: 28.09.06
 
 

Ankara'da yaşar, dünyalı,aynadaki görüntüsüne muhalif, vicdan hesapları yapmaktan yorgun, yaşanıl..