Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

21 Ocak '12

 
Kategori
Güncel
 

Anadolu’da devrim rüzgarları

Anadolu’da devrim rüzgarları
 

Şeyh Bedrettin’den Deniz Gezmiş’e

ANADOLU’DA DEVRİM RÜZGÂRLARI

Türk milleti devrimcileri sevmedi, sevemedi. Çünkü devrim doğru devrimciler yanlıştı. Ama elbette bu topraklarda yaşayan insanların anlaşılmaz bir şekilde devrim lafına gıcığı da vardı.

Halkımız ihtimal ki devrimin lügatteki karşılığı “yıkmak” kısmını okumuş, devamındaki “yeniden yapmak”bölümüne tuvalet sıkışıklığı nedeniyle bakamamıştı ya zaten “devrim” kavramı da bu halkın yapısına uygun değildi.

Türk, yüzyıllar boyu İran’dan Turan’a at koşturmuş, güneşin battığı yere kadar uzanmıştı. Ancak bin yıl önce Çin dağlarında sadaka konulan ok ve kıratın arpası bin yıl sonra Viyana kapılarında yine aynıydı. Yani bu halk değişmeyi bilmiyordu ve korkarım hiç öğrenemeyecekti.

Zamanında dünyayı titreten bu kadar güçlü bir milletin dünün köle devletlerinden bile geride kalması en çok bu eksikliğe bağlanıyordu.

16 devlet kurmuştuk ama 1.ci ve 16. devletin yasaları içerik olarak neredeyse aynıydı.

Savaş tek mesleğimiz, silah ise tek yeteneğimizdi. Bu nedenle maceraya bayıldığımız için mandaları çayıra gönderip o da yok olma korkusuyla kazmaya küreğe sarılmıştık. Türk’ün harekete geçmesi için annesini dağa kaldırmanız ya da babasını öldürmeniz gerekiyordu.

İslamiyet nedeniyle Viking Tarkanlarının pısırıklaştığı iddia olundu ise de bununla ilgili kanıt bulunamadı. Bir şişe devirmeden sarhoş olmam mantığıyla Türk’ün Türk gibi davranması için hayatın acı kımızlarından acaba daha kaç fıçı içmesi gerekiyordu?

Türk’ün uğradığı zulüm ve haksızlıklar solucanlara yapılsaydı onlar bile zalime başkaldırırlardı. Görünen o ki Türk halkı zamanında dünyayı titretmiş olsa bile gerçekte cesur değildi.

Türk’ün yaşadığı coğrafyalarda değişim, devrim, yenilik mümkün değildi. Türk donunu bile değiştiremezdi. En büyük Türk benim babam 20’sinde karar verdiği toprak damlı gecekonduyu 76’sında öldüğünde bile satamamıştı.

Türk’ün bu müstesna(!) vasıfları nedeniyle önce feodalizm ve arkasından onun modern çocuğu kapitalizm bu topraklarda kolayca kök saldı. Bugün Türk’üm diyen istisnasız her beş kişiden dördü kapitalisttir.

Bu halk işe yaramazdı ama ilginçtir içerisinden devrimin krallarını çıkardı. Şeyh Bedrettin üstelik şeyh iken,  asırlar önce, o bağnaz dünyada “Kadınlarımızın dudağından başka her şeyimiz ortak” diyerek Serez çarşılarının üryan idamlığı oldu.

Anadolu ayaklanmaları daha ziyade belli güçlerin taht ve saltanat kavgaları için ya da bölücü amaçlarla yapılan, tek faydası bastıranların gücünü ve mağdurların direncini âleme göstermek olan, toplumsal kavga niteliği taşımayan kanlı sahnelerden ibaretti.

Türk, ordusu ve devletiyle dünyayı titretirken halkı hep sönük kalmıştı. Halkın tek görevi padişahın eteğini öpmek ve savaşa giden askerleri doyurmaktı.

Güneş doğmayınca yıldızlar parlarmış; halkın sadece Tanrıya kulluk ve padişaha kölelikle yetinmesi üzerine Kerim Korkut’un gerçek ataları harekete geçip dağlara çıktılar.

Mevlanalar, Yunuslar, Hacı Bektaşlar şiir okurken şiirle bu işin olamayacağını gören Pir Sultan tek başına koskoca imparatorluğa başkaldırıp Osmanlının yağlı idam ipini boynuna geçiriyordu.

Ondan öncekiler şiir okudu ve ondan sonrakiler de türkü söylediler.

Dadaloğlu Avşar illerinde dağlara yaslanmış ”Ferman padişahınsa dağlar bizimdir” diye haykırırken, körün oğlu Ruşen Ali, Çamlıbel’de Köroğlu namıyla Bolu beyine karşı verdiği mücadelede destanlaşıyordu.

Malkoçoğlu halk için mi Tuna boylarında at koşturuyordu? Ulubatlı Hasan halkı için mi üç hilalli bayrağı Bizans’ın kalbine dikmişti. Jöntürkler de kahramandı o zaman. Güttükleri amaç önemli değil miydi?

Yüreği yeten kılıcına sarılıyor, yetmeyen şiir okuyordu.

Mustafa Kemal devrimci, cumhuriyetin ilanı ise devrim değildi. Ama o günün şartlarında yapılanlar devrimden de öte bir şeydi. Ki zaten bu nedenle yeni Türk devletinin doğum sancıları devam etti. Atatürk’e ve cumhuriyete inananlar artık bu işin bittiğini, sonsuza kadar yaşayacak gerçek bir Türk devletinin kurulduğunu söyleseler de halkımız üzerinde inandırıcı olamazlar. Cumhuriyetle pek de barışık olmayan bir partinin aldığı %50 oy bunun göstergesidir. Maalesef bizler o günlerde sonsuza kadar yaşayacak bir devlet kurmadık; sadece vatanımızı kurtardık.

Başkaldırı anlamında Deniz Gezmiş ile Pir Sultan ya da Şeyh Bedrettin arasında fark yoktu. Bu son kahramanın hikâyesi de farklı olmadı. Karşı çıktı, mücadele etti ve yakalanıp idam edildi. Ve arkasından türküler söylendi.

 
Toplam blog
: 6332
: 653
Kayıt tarihi
: 21.09.08
 
 

Sadece sayfalarda kalan yazılar şaheser olsalar bile önemsiz ve anlamsızdır. İnsanlara ulaşan ve ..