- Kategori
- Arkeoloji
Anadolu'da tarihi çağların başlangıcı
Tarihin yazıyla başladığı genelde kabul edilen bir düşüncedir. Buna göre Milattan önce IV. binyılda Güney Mezopotamya topraklarında yaşayan Sümerlilerin çivi yazısını keşfetmeleriyle birlikte prehistorik yani tarih öncesi çağlar sona ermiş ve tarihi çağlara geçilmiştir. Ancak Sümerlilerin keşfettiği yazının o zaman bilinen dünyanın diğer kısımlarına yayılması birden bire olmamış, uzun bir zaman aralığında meydana gelmiştir. Hemen hemen Sümerlilerle eş zamanlı olarak yazıyı kullanmaya başlayan Eski Mısırlıların haricinde ki tüm Yakındoğu toplumları Sümerlilerin uygarlık tarihine armağan ettikleri çivi yazısını kendi dillerine adapte ederek kullanmışlardır. Eski Mısırlıların ise kendi keşifleri olan bir hiyeroglif yazısını (resim yazısı) kullanmış olduklarını anti parantez eklemek istiyorum.
Anadolu topraklarına yazının gelmesi ise Sümerlilerce keşfedilmesinden yaklaşık 1500 yıl sonra yani milattan önce 2000 yıllarında olmuştur. Mezopotamya toplumlarından çok sonra yazılı kültürlerin arasına giren Anadolu’ya yazıyı getiren ve tanıtanlar da yine Mezopotamyalılar olmuşlardır: Günümüzde Kayseri ili sınırları içinde bulunan Kültepe höyüğündeki Kaniş karum (karum; Akkadca bir kelime olup büyük alışveriş merkezlerini tanımlamak için kullanılırdı) Kuzey Mezopotamya’da bulunan Assur ülkesinden gelen tüccarların Anadolu’da kurdukları ticaret kolonilerinin merkeziydi. Assur’dan Anadolu’ya getirilen mallar merkez olan Kaniş Karum’da toplanır ve oradan diğer karumlara dağıtılırdı. Assurluların Anadolu’da kurdukları on tane karum ve karumlardan daha küçük ölçekli alışveriş ve bu amaca yönelik konaklama birimleri olarak tanımlanabilecek on tane de wabartum bulunmaktaydı. Anadolu’daki yerel beylerin izniyle ticaret yapan Assurlu tüccarlar, Anadolu’da bulunan en erken yazılı belgelerin sahipleridir. Dolayısıyla Anadolu topraklarını yazıyla tanıştıran ve tarihin çağların eşiğinden geçirenlerde Assurlu tüccarlar olmuşlardır.
Kaneş Karum’daki çivi yazılı tablet arşivlerinde Eski Assur dilinde yazılmış çeşitli metinler bulunmuştur. Assurlu tüccarlara ait bu metinlerin çoğunluğu ticaretle ilgili kayıtları içermektedir. Genelde M.Ö. 1950-1750 yılları arasında yerleştirilen ve Assur ticaret kolonileri dönemi olarak adlandırılan bu süreç, Assurlu tüccarların Anadolu’daki yerel beylerin kendi aralarındaki çatışmaların oluşturduğu istikrarsız ortam nedeniyle bölgeyi terk etmek zorunda kalmalarıyla sona ermiştir. Assurluların getirdiği yazıyı o dönemde Anadolu halkı yeterince benimsememiş ve kullanmamış olsa gerek ki Assurluların Anadolu’yu terketmesiyle birlikte yazıda bu topraklardan çekip gitti. Anadolu halklarının bilfiil yazıyla haşır neşir olmaları ise M.Ö 1650 yılında Hitit Krallığının kurulmasından sonra gerçekleşmiştir.
İlk Hitit kralı I. Hattuşili’nin Kuzey Suriye’deki Alalah’tan (Alalah; şu an Türkiye’de Hatay ili sınırları içinde yer alıyor. Günümüzdeki adı Tell Açana) getirttiği katipler Hitit başkenti Hattuşa’da Eski Babil stilindeki çivi yazısını Hititlere öğretmişler ve böylece yazı kullanımı Anadolu topraklarında yerleşmiştir. Hitit çağında çivi yazısının yansıra kullanılan hiyeroglif yazısı ise kaya anıtları, mühürler gibi daha ziyade halka dönük eserlerde kullanılmıştır. Anadolu ya da Luvi hiyeroglifleri şeklinde adlandırılan bu yazı sistemi Mısırlıların hiyeroglif yazısından farklıydı ve Hititçe ile akraba bir dil olan Luviceyi ifade etmek için kullanılırdı.
Resim: http://graphics.stanford.edu/projects/cuneiform/images/front.weathered.lit-cssh.jpg