Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

29 Mayıs '14

 
Kategori
Felsefe
 

Anadolu İnsanı ile Marks hakkında söyleşi

Anadolu İnsanı ile Marks hakkında söyleşi
 

İnsanlık doğuşundan günümüze kadar gelişme, ilerleme(Tekamül) göstermektedir. Her bakımdan daha iyi ve güzele ulaşmaya çalışırken kendi kendini yönetmek bakımından da en ileri nokta olarak Demokrasiye ulaşmıştır.

Ekonomik sistemde ise Kapitalist ekonomi günümüzde en çok kabul gören rejim olarak yaygınlaşmıştır.

Peki “Kapitalizm” en yaygın ekonomik sistem olarak insanlığın ulaştığı en akılcı ya da en akıllıca olan sistem midir? Sosyalist Ekonomi daha iyi bir toplum inşa etmeye yatkın gibi durmasına rağmen neden devre dışı kalmıştır? Ya da ikisinden de daha iyisini düşünüp, uygulayamaz mıydı? Bilgi-Bilişim ve her türlü Teknolojik, Hukuk, İletişim konularında bu kadar ilerleyen insanoğlu neden 200 yıldan fazla bir süredir kapitalizmin pençesinde çırpınmakta hatta yok olmaya doğru gitmeyi seçmektedir? Yoksa aslında ortak akıl değil de “küçük çevre büyük çıkar1” formülü mü uygulanmaktadır?

İnsanlık nasıl olur da yanlışta ısrar eder?

Kaybedecek Zincirleri dahi yoktur artık bazılarının. Çünkü zincir üreticileri  zincir üretmeden zinciri satmaktadır. “sanal zincirler” yönetilmek istenilen kitleleri yönetmeye yetmektir.
     
Marksın teorisi kendi ağzından; “Uzun uzadıya uğraştıktan sonra eriştiğim ve bütün incelemelerime öncülük eden genel kanaatlerimi şöyle özetlemek mümkündür. İnsanlar toplumsal üretim işinde, zorunlu ve iradelerinden bağımsız olan belirli birtakım ilişkilere girişirler; bu üretim ilişkilerini, üretim ilişkilerinin toplamı da toplumun ekonomik yapısını meydana getirir. İşte toplumsal bilincin belirli biçimlerini karşılayan kanun ve politik üst yapılar hep bu gerçeklik hep bu gerçek temel üzerine kurulmuştur. Maddi hayattaki üretim biçimi siyasi manevi toplumsal oluşumların genel karakterini belirler. İnsanların bilinci geçim yolunu belirtmez, tam tersine geçim yolu onların bilincini belirler.”

Kısaca,” aç karnına Alim olamazsın, insanı mutlu edecek kurum ve kuralları koyamazsın! ”diyor. Bunu bireysel bazdan çıkarıp Toplumsal örneklemeye de getirebiliriz. Fakir ama mutlu Toplum olmak en azından 18 yy dan sonra “efsanedir”. Uzun uzadı yazmaya gerek yok sanırım? Kendinize bakın, bugün temel ihtiyaçlarınızı yeterli geliriniz olmadan karşılayabiliyor musunuz? Bana dağda iki koyun bir kulübe yeter, kendim üretir kendim yerim teknolojik hiç bir şeye de ihtiyacım yok, benim  gibi bir de hayat arkadaşım var diyorsanız, buyurun sizi dağa alalım. Alalım da güvenliğinizi, sağlık sorunlarınız ile başa çıkmayı nasıl sağlayacaksınız? Bulunduğunuz arazi size ait değilse ve doktor olsanız dahi, acil bir operasyon gerektiğinde siz ve kulübeniz güvende değilsiniz demektir.

Eğer kentte toplumsal bir düzende yaşıyorsanız ve ekonominiz çok darsa(ya da yoksa) mutsuz olmanız sizi üzer belki ama ölmeniz de istenmez. Kim istemez? Sizin emeğinizle rahat yaşam sürecekler, istemez. Önce sonuna kadar çalışmalısınız, tükeninceye kadar çalışmalı, verilenden fazlasını istememeli en son da, yerinizi ikame edecek yeni iş gücünü(Çocuklarınızı) yaratmalısınız. Ondan sonra gitmenizi isterler. Nereye  diye sormayın.

Kırk katır mı kırk satır mı?

Yazının başından koptunuz şu anda. Ne demiştim? İnsanlık ulaşa ulaşa Kapitalizme ulaştı. Marks da asgari mutluluğu sağlamanın yolunu ekonomik temellere bağladı. Alt Yapı Üst Yapıyı Belirler!

Haklı mı?

Hayır! değil !!

Çok şükür, az da (ortada diyebilirsiniz. Görecelidir zaten) olsa ben yaşayacak kadar gelir elde ediyorum. Temel ihtiyaçlarımı sağlıyorum, hatta tasarruf edip otuz yılda da ev, araba  sahibi bile olabileceğim. Umudum var yani.

Aferin! kardeşim de senin emeğinin hakkı bu mu? Ya da başka bir şekilde sorayım, yaşamak ne demek sence? Ya emek ne demek? Köyündeki öküzünü tarlada çift sürerken düşündüğün kadar kendi emeğinin karşılığını düşünüyor musun? Ve yahut daha açık sorayım, sen hiç seni düşünüyor musun?

Ne olur kızma bana. Okumuş çocuk, okumuş da adam olamamış, beni küçük görüyor adam yerine koymuyor deme. Ben senin ne düşündüğünü merak ederek tam otuz beş yıldır Anadolu'da seni gördüğüm her yerde umutla baktım gözlerine, ağzından çıkacak her kelimeyi neredeyse kutsal söz gibi bekledim, Anadolu'mun garip ama Arif, Akil insanı, ne derse Üç bin Yıllık kültür birikimiyle der diye kendimi bulacağım, milletimi anlayacağım, ben Hakan Alkan, Cahil sırtında binlerce kitap yükü bir Eşek, senin ağzına baktım!

De hadi kurban olam! de söyle, söyle de arınayım....

"Marks haklı değil! Engels değil, Adam Simith, adı Adam ama kendi adam bile değil de. Ricardo bizim İrızanın yanında solda sıfır be oğlum de...Ben üç bin hatta bazılarına göre sekiz bin yaşındayım neler gördüm neler yaşadım, acı ile zevki katık yapıp bazlamama sarıp yedim, sen merak etme doğrusu bu, şu, o. ...."

Neyse de diye bekledim. Benim gibi bekleyen, bin yaşından elli yaşına kadar ağabeylerimin kitaplarını, hatıratlarını okudum, bazılarından bizzat dinledim. Rahmetli Osman Yüksel Serdengeçti "...biz sahte pehlivanlarız bizim görevimiz Er meydanına çıkıp güreşiyor gibi yapıp asıl Pehlivanları kızdırıp meydana çıkmalarını sağlamak" demişti.

Bu millet için Abu Hayat Anadolu'da dedim aslında ruhunu hissetmedim de değil ama olmadı işte çıkmadın karşıma! Çıkanları Anadolu insanının sırrını saklayan dervişler olarak görüp mürşidi bulmak umuduyla gezdim. Bana görünmedin ama sanırım uzunca yıllardır kimseye de görünmedin.

En çok da şunu duydum senden. Duydum da her seferinde yok! hayır onu demedi dediğim şeyi." Allaha şükür devletim, Ankara'daki büyüklerimiz bizi düşünür, o bizden iyi bilir "Öyle mi? Gerçekten söyleyeceğin bu mu? Yok! değil olamaz! Sen kendini neden bu kadar saklıyorsun. Neden?

Sen söyleyeceğin güne kadar ben yine eşek yükümle düşünmeye ve her fırsatta da seni aramaya devam edeceğim.

O zaman okumaya da yazmaya da devam edeceğim;

Marks işte tam da bunu söylüyor, “Açken iyi yaşamak ne demek? Hayatın anlamı içinde bulunduğun tabiatı ve kendini, kendinin karşıtı sandığın ötekini nasıl tanırsın? Nasıl mutlu olursun anlamanın yolu, üretmekten geçer. Üretirken kişileşirsin ve kendini belirlerken emeğinle yarattığın artı değerle karşındakini de tanır seni tanımasını sağlar dolayısıyla mutlu olur, mutlu edersin” diyor.

Birleşin! Gücünüzün farkında olun derken de, üretim araçlarını elinde tutmalısın, senin yerine biri ya da bir küçük zümrede toplanan Kapital seni ezer! diyor.

Üretim araçlarını elinde bulunduranlar sana mutluluk elbisesi biçmiş ve “arkan  açık” fakat sen bunun farkında mısın? Hakkettiğin şeyin içinde bulunduğun durum, yoksulluğun ve yoksunluğun doğal olduğunu sanıyorsun! Değil diyor.

Diyor da bu Marks dediğin adam kafir be oğlum, Allahsızmış üstüne bir de Yahudiymiş, beni benden daha iyi mi düşünecek yani? Dediğini duyar gibi olmuyorum bizzat duydum ve hatta Otuz beş yıldır aynen senin gibi düşündüm bende.

Ama istersen gel biraz daha bakalım. Hani "ilim Çin'de bile olsa alın demiş ya Peygamberi Ekber", o nedenle biraz daha dinleyelim.
    

 
Toplam blog
: 30
: 168
Kayıt tarihi
: 09.01.13
 
 

1986 mülkiye, uluslararası ılıskıler bölümü mezunu. Yazar, sanayici. ..