Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

18 Kasım '08

 
Kategori
Kültürler
 

Anadolu

Anadolu
 

Dinler


Bu topraklar efsaneler hep dolu oldu, hatta efsaneler hayatın kendisi oldu, gerçekten daha çok inanılır oldu. Ama acı, gözyaşı, ayrılıklar da oldu. İnsanın olduğu yerde her türlü duygu vardı. Gerçek olan şu ki; şeytanda melekte insanın kendisiydi. Tarihin şekillendiği bu topraklarda, tüm bu duygulardan nasibini aldı. Bunu kim engelleyebilirdi? Keşke birisinin birilerinin gücü engellemeye yetseydi.

Değişimin yaşandığı, acıların, yokluğun, yoksulluğun olduğu günlerin geride kaldığına dair insanların içinde nedenini bilmediği, anlamlandıramadığı bir duyguyla yaşanan bir dönemdi. Uçurumların her zaman ki gibi olduğu ama paylaşmanın da bilindiği, henüz dünyanın psikolojik, sosyolojik ve ekolojik olarak bu kadar kirlenmediği yıllardı.

Herkesin birbirleriyle yüzyıllardır komşu oldukları dilleri, dinleri, giyimleri, isimleri nedeniyle farklı, birbirlerine karşı saygılı bir mesafesi olan, ama sıcacık bir samimiyeti de içinde barındıran bir ilişkinin yaşandığı bir dönemdi. Müslümanların katı bir taassupla yaşadıkları, yoklukla yoğuruldukları, askerde öldükleri, Pera’ daki ve Beyoğlu’ ndaki ihtişama uzaktan, özenerek ve utanarak gıptayla baktıkları yıllardı. Tüccarlığın, işin, ekmeğin hayalini kurdukları yıllardı.

Gayrimüslimlerin müslümanlara göre varlıklı yaşadıkları, azınlık psikolojisi içinde birbirlerine destek oldukları, bir aradaki yaşamlarında medeni seviyede yaşadıkları sosyal hayatlarıyla müslümanlara hafif üstten baktıkları, işlerinde, güçlerinde, kendi içlerine dönük yaşadıkları bir hayattı onların ki..

Kaf Dağı’ nda yaşayan, antik Yunan mitolojisindeki Arkadya insanlarıydı(mutlu insanların yaşadığı ülke).

Ama dostluk bakiydi. Her ne kadar yüksek seviye bir yaşam sürülüyorsa da azınlık olmanın psikolojisi nedeniyle kanatları kırık, ürkektiler işte. Ama sevgi vardı, mesafeye rağmen. Ben bu ilişkiyi otoriter, bazen baskıcı baba ile onların bazen yaramaz, bazen uslu, bazen masum, bazen kabahatli çocuğuyla ilişkisine benzetirim.

Onları yani bizleri birbirimize kim düşürdü, herşey nasıl başladı? Emperyalizm mi, yoksa bastırılmış egolar, kompleks mi? İnsanın içinde susmayan, şeytana uyduran şey mi düşürdü birbirimize birbirlerine, bilemiyorum.

Herşey mükemmel değildi, berbat olmadığı gibiydi, hayat gibiydi işte...

Aynı Allah’ a inanan, birbirleriyle bir küs bir barışık yaşayan, birbirlerinden ibadet etme biçimleriyle ayrılan, yüzyıllarca beraber yaşamış, birbirlerinin cenazesine giden, sohbet eden, alışveriş eden, çocuklarını aynı hamamda yıkayan, aynı tabaktan doyuran, yanyana okullarda okutan, pişirdiklerini paylaşan insanlara ne oldu?

Birbirlerinden neden bu kadar korkar oldular. Bunun tek bir cevabı yok sanırım. Sanırım işi çözümsüz yapan, kimsenin hatalarını kabul etmeyip, karşı tarafı tek suçlu olarak görmesidir. Ve en kötüsü artık verilecek cevabın zamanı geriye döndüremeyecek olmasıdır. Yaşanan o kadar ölüm, o kadar acıyı silmeye kimsenin gücünün yetemeyeceği bir gerçekti.

Ben barış inanırım. Kelimenin kendisi bile güçlüdür. Aynı yemeği yiyen, aynı dili paylaşan, aynı şarkıları söyleyip, aynı müziklerle dans eden insanların küslüğü, kırgınlığı nasıl bu kadar uzun sürebilir? Bu inat nasıl bu kadar uzun sürdürülebilir? Nefretler ve kırgınlıklar nasıl bu kadar istekle taze tutulabilir? Tüm bunlar çocukça ve ironik!

Ben aynı babanın çocuklarından bahsediyorum. Her evladın babasına kızdığı farklı yönler ve konular vardır. Eleştirdiği veya beğenmediği davranışları olabilir. Ama bu sevmesine ve saygı duymasına engel değildir.

Kırgınlıklar ve üzüntüler tek bir tarafa düşmüyor. Herkes payına düşeni yaşıyor.

Komşusu açken tok uyuyamayan, esnaf komşusu siftah yapmadığı zaman müşterisini, komşu esnafa yönlendiren insanlara ne oldu?

Herkesin içinde acı var.Haksızlığa uğramışlık duygusu, vicdan azabı, çileyi esas biz çektik söylemi, gurbette kalma duygusu, burunları sızlatan özlemler, memleket denilince dolan gözler, komşularım diye iç çeken teyzeler, acı bu toprakların sahibi, o daimi ev sahibi, insanlar misafir gibi....

Üzüntü ve acı hiç bu kadar küllenip, sadece kalpte yanmamıştı, çözüm aslında bir adım ötede...

Herkes inadı bırakıp, “önce o” demekten vazgeçmeli, bu egosantrik davranışlardan vazgeçelim. Bakın kimse kazanmıyor. Vazgeçelim inattan, herkes için, kaç taraf varsa...

Dünyada bu kadar aynı insanın kavgasına şahit olmamıştır, gerçekten çok saçma...

Gel sarılalım kardeşim, seni çok göresim, sarılasım geldi.Gelecek güzel günler için, geçmiş güzel yüzyılların hatırına.Kötü olan ne varsa gömelim birlikte, dönüp bakmadan 60 yıllık geçmişe..

Sen olmadan ben eksiğim, sende ben olmadan. Hadi naz etme, bensiz çok eksiksin, kavga edecek başka kardeşin yok kardeşim gizleme.

Eski dostlar düşman olmaz. Ben uzattım elimi sıra sende...

Zeynep Elif

 
Toplam blog
: 7
: 542
Kayıt tarihi
: 03.11.08
 
 

İstanbul Üniversitesi Felsefe bölümünde öğrenim gördüm. Seyahat etmek, kitap okumak en büyük hobim. ..