- Kategori
- Dilbilim
Anahtar kelime özenmek değil.
“Ey Türk milleti
Diline sahip çık, özen göster, bu iletiyi herkese dağıt…”
Gün geçmiyor ki; posta kutuma bu mealdeki iletilerden biri düşmesin.
E güzel…! Elbette ana dilimizin güzelliklerine sahip çıkmak, özen göstermek lazım olmasına lazım da… Ben gelen her iletiyi, bildiğim bütün adreslere dağıtıyorum ve günlük yaşamım içinde, elimden geldiğince özeniyorum ama pek de bir şey olmuyor gibi. Ben bile pek çok kez olmadık laflar ediyorum.
Geçenlerde arabamdaki CD çaların üzerinde “search” yazan arama tuşuna bastım, çalışmadı. Birden ağzımdan;
-Niye sörçmüyo şimdi bu?... şeklinde abuk bir cümle dökülüverdi.
Öyle görünüyor ki, özenmekle pek de bir yere varamayacak gibiyiz sanki. Daha da doğrusu bu özenmek sözcüğünün içi biraz boş gibi.
-Gün boyu menüleri ingilizce olan bütün bu elektronik aletleri kullanıyor,
-Film sektöründe egemen amerikan filmlerinden kaçsanız da yine de arada birkaçını seyrediyor
-İnternet gibi çağımızın olmazsa olmazı bir iletişim yolunu kullanıyor,
-Biraz da mesleğiniz konusunda bilimsel yayın takip ediyorsanız en azından İngilizceden kaçmanız olanaksız görünüyor.
Dil yaşayan bir olgudur. Ve yaşayan herşey gibi evrimler geçirir ve sürekli değişir. Dünyada yaşayan hiçbir ulus dilini beş yüz sene önceki şekliyle ve sözcüklerle konuşmaz. (Örnekse; Biz gök diyoruz. Orta Asya'da olduğu üzere kök demiyoruz.)
Türkçe de bu kuralların dışında değildir. O da bütün dünya dilleri gibi sürekli değişime, evrime ve çağına göre egemen dillerin hegemonyasına açıktır.
Elbette işin özenti yanı hiç yok değil. Türkiye'de yaşayan birisi neden iş yerine Türkçe olmayan bir isim verir, ya da bir Türk neden adı yabancı bir sözcük olunca, alışveriş ettiği yeri pek bir afilli sanır veya alışveriş tercihini ismi böyle bir yerden yana kullanır bilinmez. Ama yine de ben dildeki değişimlerin asıl köklü nedenlerinin özentiden kaynaklandığını sanmıyorum. İşin bu yanı daha ikincil bir boyut sanki.
Bir dili dünyaya egemen kılan asıl ve en önemli unsur; o dili konuşan ulusun dünyaya bilim ve teknoloji satıyor olmasıdır. Eğer televizyonu Türkler bulmuş olsalardı bütün dünya ona seyretgeç diyebilirdi. Ya da otomobile araba, telefona sesgeç....vs. gibi. ( Behçet isimli bir doktorun dünya literatürüne kazandırdığı bir hastaliğa, bütün dünya Behçet hastalığı diyor) Bu buluşları yapan ona ne demişse bugün bütün dünya o buluşları bu isimle kullanıyor.
Özellikle hızla küreselleştiğimiz çağımızda ise İngilizce dünyanın bilim ve iletişim dili. İngilizce bilmeden mesleğinizdeki bilimsel gelişmeleri takip etmeniz çok zor örneğin. Ve çağımızın en kapsamlı iletişim aracı olan interneti kullanıyorsanız da epeyce buna ihtiyacınız var gibi. Mail adresi sağlayan pek çok site, internet üzerinde oynanan ve bugün gençlerin başından kalkmadığı pek çok oyun, bilgiye erişme yolları için çat pat da olsa biraz İngilizce şart.
E durum böyle olunca da dünya dillerinin bundan etkilenmemesi imkansız. Biraz internet kullanınca bile forward etmek, mail almak/ atmak...vs gibi yarı Türkçe yarı İngilizce deyimleri üretmeye ve kullanmaya başlayıveriyoruz.
Bu dil olgusu için kaçınılmaz bir sonuç. Nasıl birkaç yüzyıl önce, böyle çeşitli nedenlerle, Arapça, Farsça, daha yakın yıllarda Fransızca sözcüklerin akınına uğradıysak, bundan da kaçmak biraz zor.
Kısacası demem odur ki; Öyle hadi Türkçe’mize sahip çıkalım, yabancı kelimelere savaş açalımla falan olacak iş değil bu. Dünyaya bilim ve teknoloji satamadığımız sürece bundan kaçılamayacağı ne yazık ki bir gerçek. Elbette işin özenti boyutunda bir miktar daha duyarlı olabiliriz ama her gün kullanmak zorunda kaldığımız bu sözcüklerin bir süre sonra dilimize yerleşmemesi imkansız görünüyor bana. Teknolojiyi üretmeyen, sadece geliştiren Japonlar bile en incesini, en küçüğünü, en bilmemnesini, vs… yaptıkları televizyonları dünyaya “Televizyon” adıyla satmak zorunda kalıyorlar. Tam bu noktada şunu söylemek isterim; Elimde dilimize müdahale edecek güç olsa Türkçe’den “icat çıkarma” değimini kaldırırdım ki bu ayrı bir yazı konusu olur.
Özenmek konusunda söyleyeceğim son sözler, 17 yaşındaki oğluma ait. Geçenlerde dilimize özenmekle ilgili neler düşündüğünü sordum. Dedi ki;
-Herhangi bir konuda bir şeye özeneceksem, en iyisine özenirim. Örneğin bu bir futbolcuysa Arda’ya değil Figo’ya özenirim.
Dünya dili olmanın yolu bilim ve teknoloji üretmekten, bir dile özenmenin yolu ise dünya dili olmasından geçiyor. Özenmekten çok özenilecek bir duruma getirmekle ilgili bir çözüm işe yarayacak gibi.