Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

13 Şubat '08

 
Kategori
Ben Bildiriyorum
 

Analar, bacılar; bizi yine böldüler!

Analar, bacılar; bizi yine böldüler!
 

Adana Kız Enstitüsünde tarih dersinde (19 Kasım 1937)


100 yıllık oyun devam ediyor…

Bu defa sağcı-solcu, Türk-Kürt, Alevî-Sünnî olarak değil; türbanlı-türbansız olarak böldüler!

Kadınlarımız, kızlarımız; türbanlı- türbansız, başı açık- başı kapalı olarak ikiye bölündü!..

“Onlar” ve “Biz” olduk!..

Aynı ülkenin çocukları, aynı havayı soluyan, aynı ekmeği yiyip, aynı suyu içen, aynı rüzgârlarda şarkı söyleyen, aynı vatan toprağında koyun koyuna uyuyan çocuklar; bizim çocuklarımız, bizim kızlarımız…

Çanakkale’de, Sakarya’da, istiklâlimizi birlikte kazandığımız dedelerimizin, şehitlerimizin torunları!..

Bölündüler!

“Onlar!” diyor, ekranlardaki türbanlı genç kızımız, ötekileştirdiği türbansız arkadaşı için…

“Onlar!”

Kim onlar?

Tıpkı kendisi gibi bir cumhuriyet çocuğu…

Mustafa Kemal Atatürk’ün kurduğu Çağdaş ve Modern Türkiye Cumhuriyeti’nin üniversiteli genç kızı…

Bir başka kızımız ekranlarda bağırıyor; “Ben lâik değilim!”...

-!!!

Belli ki ona kişilerin değil devletlerin lâik olduğu, olmak zorunda olduğu anlatılmamış, anlatılamamış!..

Türbanı ile siyaset yapıldığı, örtüsü üzerinden oy toplandığı, dışarıda beslenen tarikat liderlerine ve içerideki uzantılarına iktidar yolunun açılması için; bin yıllık dînînin adının “Ilımlı İslam!” olarak değiştirilmek istendiği,

Küresel emperyalizmin onun saf örtüsü üzerinden beslendiği, yine onun o saf örtüsü ve bir rahibe başlığı dayatması olan bonesinin yine küresel patronlar tarafından nasıl ticari meta olarak kullanıldığı,

O’nun tertemiz dînî duygularının nasıl sömürüldüğü, Atatürk’ün kendisine kazandırdığı ve pek çok dünya kadının bugün bile tam olarak kazanamadığı haklarının türbana nasıl dolandırıldığı,

Bu kızlarımıza ve üniversite önlerinde “türbana özgürlük!” sloganları atan diğer kızlarımıza aslında peşinde koştuklarının özgürlük değil, esaret olduğu,

Sorunun örtünme olmadığı, aslında Türkiye’nin başörtüsü sorunu da olmadığı,

Türban’ın bir siyasi simge olarak dayatıldığı,

Allah ile aldatıldıkları, çağın gerisine itildikleri,

Ne kadar değerli ve özel oldukları anlatılmamış, anlatılamamış!..

Biz bir kez daha anlatalım, hatırlatalım;

-1913: Devlet memuru olma hakkı

-1930: Yeni çıkan Belediye Kanunu ile kadınlar ilk defa belediye seçimlerine katıldı.

-5 Aralık 1934: Teşkilat-ı Esasiye Kanununun 10 ve 11. maddeleri değiştirilerek kadınlara seçme ve seçilme hakkı tanındı.

Bu hak, anlı şanlı Avrupa Birliği ülkelerinde ve Diyarbakırımızı yolgeçen hanına çeviren Mitterand teyzemizin Fransasında 1944, İtalya’da 1948, İsviçre’de 1972 yılında verildi.

Türk kadınına milletvekili seçme ve seçilme hakkını vermesinin ardından büyük Atatürk’ün kendi el yazısı ile kaleme aldığı sözlerinden bir paragraf :

Bu karar Türk kadınına sosyal ve siyasî hayatta bütün milletlerin üstünde yer vermiştir. Çarşaf içinde; peçe altında ve kafes arkasındaki Türk kadınını artık tarihlerde aramak lâzım gelecektir…”

Bugün Atatürk’ün kemiklerini sızlatan asıl önemli olay; TBMM’ de iktidar ve milliyetçi (!) partinin çağdaş görünümlü hanım milletvekillerinin ne yazık ki türban’a onay vermesidir., .

***

"Kadınlarımız için asıl mücadele alanı, asıl zafer kazanılması gereken alan, biçim ve kılıkta başarıdan çok, ışıkla, bilgi ve kültürle, gerçek faziletle süslenip donanmaktır. Ben muhterem hanımlarımızın Avrupa kadınlarının aşağısında kalmayacak, aksine pek çok yönden onların üstüne çıkacak şekilde ışıkla, bilgi ve kültürle donanacaklarından asla şüphe etmeyen ve buna kesinlikle emin olanlardanım."Mustafa Kemal Atatürk.

***

Aklını işletmeyenlerin üzerine Allah pislik yağdırır (Kur’an Yunus 100)

**

Bizde eminiz; bugünler elbette geçecek, ışıklı günler gelecektir…

 
Toplam blog
: 516
: 1080
Kayıt tarihi
: 09.06.06
 
 

1955 Ankara doğumluyum. Anadolu Üniversitesi İşletme Fakültesi mezunuyum. İstanbul'da uzun yıllar..