Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

22 Haziran '12

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Analar ille de ağlayacak!

İç kanırtmak istemiyor insan; acıyı tazeleyip; umutsuzluğu vurgulamak…

Lakin; diyecek, yazacak başka söz, cümle de yok! Çok fena!...

Susmanın en gerekli zamanı belki; belki de haykırmanın!

Ne desen boş… Ne düşünsen…

İki tarafı insan değnek; acayip beter bir vaziyet!

Bir tarafın “Kökünü kazıyacak gücümüz mü yok? Nedir bu terör zulmü, yetmedi mi artık?” diye haykırıyor, bir tarafın “Kökü kazınsın dediklerimiz de insan!” diyor; “Yatırım yapılsaydı doğuya zamanında, bunlar olmazdı, muhtemelen” diye düşünüyor insan.

Bir diğer ses diyor ki: Tüm vatandaşlar insan! Niye öldürülüp duruluyor ki yirmisindeki oğullar!

******

Askere gitme koşulsuz olarak ölüme gitme yeri değildir; dağlara çıkmayı tercih edenler ise peşinen ölüme hazır olarak gitmektedir!

Bu ince farkın farkına varılması gerekmektedir!

Hal böyle olunca, biri vatani görevini yerine getirmek için oradadır, bir diğeri öldürmek öncelikli olarak ölmek adına tercihini yapmıştır!

******

Her birisi tüyü yeni bitmiş, her birisi anasının nazlı kuzusu, her birisi aynı memleketin vatandaşı ama amaçları farklı!

Hangi delikanlı, hangi genç kız ölümü tercih eder baharında?

Ediyorlar işte; suç tabii ki değil onlarda…

Suç: Onları birer nefer olarak kullananlarda!

******

Bu “Nefer” olarak kullanma öyle bilindik, öyle tanıdık bir taktik ki; artık insanlığın genel davranış biçimi olarak tanımlanıyor, neredeyse…

Ne fena!

Doğru insanlar da “Yanlış” olarak algılanıyor!

Algılanmak da yetmiyor, cezalandırılıyorlar!

Hep olduğunca…

******

En basit örnek: Nazım Hikmet!

******

İç acıması var ya; her bir şehit, her bir gazi; insanlık dedim ya: Her bir terörist için de yanıyor.

Ama; ince, ip-ince bir çizgi var orada, onu kaçırmamak gerek: Biri vatani görevini yapıyor, diğeri ölüm neferi olarak yaşamsal tercihini yapıyor!

Ölüm anında her ana ağlar elbet, Allah yaşatmasın, vatan hizmetini yerine getirmek için uğurlanan ile evinden dağa kaçan bir olur mu?

Yani; “Ana ben dağa kaçıyorum” diyen bir evladı bir ana-baba davul ve zurna ile uğurlar mı?

Yoksa yalvarırlar mı “Gel etme kurban!” diye?

******

“Git, devir devirebildiğin kadarını” diyerek dağlara oğul ve kızlarını yollayanlar varsa eğer, barıştan söz etmek nafile diyesim geliyor!

Eğer ki bir ana ve baba kız ve oğullarını savaşa gönderiyorlarsa, yani dağlara, vatan borcunu ödesin diye oğullarını askere gönderip de, kan akmasın diye kurban kesip de alnına bir parmak kurban kanı yapıştıran ana ve babaların hakkı, “Öldür!” demedikleri için, en azından, daha fazla değil midir, sizce de?

******

Olabildiğimce adil olmaya çalışıyorum, kendimle cebelleşiyorum; nedenini, niçinini anlamaya çalışıyorum; bir yerde tıkanıp kalıyorum: Hangi ana ve baba oğul ve kızlarının mezarına toprak atmak ister?

Bunu istemeyen hangi ana ve baba çocuklarına nefret tohumları eker?

Hiç mi bilmez?

Hiç mi kendinden pay biçmez?

Delikanlılık dönemlerinde hangi kız ve erkek kendini kanıtlamak istemez ve önlerine serilen ideolojilerden etkilenmez?

******

Aile; yani ana-baba atar kızını ve oğlunu eller eline, ya kendi kini ile, ya ilgisizliği ile…

Sırf terör değildir, para ile seks yaptığınız hangi kadına sorsanız hikaye benzerdir, üç aşağı-beş yukarı; “Saçları okşansaydı, keşke…”

******

İçi acıyor insanın, bir general “Terör suçlusu” diye içeri alındığında.

Aslında, ilk seferde “Acaba” diyor insan, ikinci, üçüncü, beşinci, on beşinci derken “Yok artık!” diyorsun, “Pes yani!”

Bir gazeteci içeri alındığında da “Yok artık!” diyorsun, yani acaba diye ikilemlere düşmek üzereyken bir diğeri, bir kaçı falan; gerçekliğini yitiriyor, gözü göz, yüreği yürek olana!

Korkaklar ise, neredeyse destan yazmakta!

“Ada vapuru yandan çarklı” şarkısı çalınıyor bir yerlerden kulaklara…

******

Ve ben; insanı seven, hiçbir insanın isteyerek kötü şeyler yapabileceğine inanmayıp, öncelikle eğitimi gerekli bulan, hatta genetik olarak suça meyilli olanların, özellikle, tedavi edilip de topluma kazandırılmalarını desteklerken ısrarla “Kan dökeceğiz” diyenlere karşı belki de aynı dilde karşılık verilmesinin gerekli olduğunu düşünmeye başladım.

******

Çok zor bir tercih; İki çocuğundan biri mutlaka ölecek, karar ver; hangisi? Gibi…

“Hiç biri ölmesin!” diyorsun, hatta “Beni öldür ama onlar yaşasın!” diye yalvarıyorsun…

Lakin, ille de biri ölecek!

Biri vatan borcunu ödeyen, diğeri dağa çıkan…

******

Ne zor bir seçim!

Belki de çok kolay!

Duracağın yeri bilmek, bütün maharet!

Ne kadar ana, ne kadar baba olduğunun da sorgulandığı andır; Devlet Baba, Hükümet Ana’nın da…

Vatan’ın da, insanlığın da…

Vatandaşların dedikleri hiç işe yaramadı, kimse ciddiye almadı, Devlet Baba ve Hükümet Ana bakalım nasıl çözüm bulacak?

Da…

Analar ağlamayacak!

Nasıl olacaksa?

 

http://twitter.com/Gulgunkaraoglu

gulgun_2006@hotmail.com

 
Toplam blog
: 1269
: 1343
Kayıt tarihi
: 18.09.07
 
 

İzmir, 1963 doğumluyum. Dokuz Eylül Üniversitesi İngilizce bölümü mezunuyum ve özel bir şirkette ..