Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

12 Kasım '15

 
Kategori
Güncel
 

Anayasa değişikliği önerilerim

Anayasa değişikliği önerilerim
 

*Yeni anayasa mı yapalım, yürürlüktekini mi değiştirelim?

Önümüzdeki günlerin tartışma konularından birisi ANAYASA olacak gibi gözüküyor.

Ben de ön alıp, bir vatandaş olarak nasıl bir ANAYASA istediğimi sizlerle paylaşmak istedim.

Önce şekil konusunu kısaca tartışalım.

Vikipedi'ye göre ANAYASA hukukunda bir "kurucu iktidar" bir de "kurulan iktidar" vardır.

Kurucu iktidar yeni bir anayasa yapan iktidardır.

Her isteyen ben kurucu iktidarım anayasa yapacağım diyebilir mi?

Şartları var.

Denir ki kurucu iktidarın ben geldim diyebilmesi için ortada bir anayasal hukuk boşluğu olması gerekir. Hukuk boşluğundan kasıt yürürlükte bir anayasanın olmamasıdır.

Hukuk boşluğu, yani anayasasız kalma, tarihi süreçler sonucunda kendiliğinden oluşabilir veya zorlamayla yaratılabilir.

Tarihi süreçlere en yaygın örnek yeni bir devletin kurulmasıdır. Bu durumda doğal olarak yeni bir anayasa ihtiyacı ortaya çıkar. Yürürlükte bir anayasa olmadığına ve anayasasız devlet olmayacağına göre, yeni devlet kendi anayasasını yapacaktır. Bu o devletin ilk anayasası olur. Onu yapan güce kurucu iktidar denir.

1921 Teşkilât-ı Esasîye Kanunu ve 1924 Türkiye Cumhuriyeti Anayasası bu şartlarda yapılmıştır.

Hukuk boşluğu yaratan ikinci olgu hiç de arzu edilen bir durum değildir. Birisi gelir silah gücüyle (ihtilal vb.) yürürlükteki anayasayı yok sayar. Artık kendisini bağlayan bir hukuk kalmadığı için istediği doğrultuda yeni bir anayasa yapar.

1961 ve 1982 anayasalarımız bu şartlarda yapılmıştır.

Gelelim kurulan iktidara.

Kurulan iktidar, kurucu iktidarın yazdığı anayasanın esaslarına göre kurulan bir iktidardır ve onunla bağlıdır, çünkü meşruiyetini ondan alır. Onu inkar ederse kendini inkar etmiş olur.

Kurulan iktidar ne yapabilir? Anayasa değişikliği yapabilir. Değişiklik yaparken kurucu iktidarın yaptığı yürürlükteki anayasada belirtilen kurallara uymak zorundadır

Denir ki, cumhuriyet ve demokrasiyle yönetilen ülkelerde, halkın sınırlı temsili söz konusu olduğu için, seçim çoğunluğuna dayanarak hukuken, yürürlükteki anayasa yok varsayılarak, yeni anayasa yapılamaz.

İhtilal yapan yeni anayasa yapıyor da, seçmen çoğunluğuna dayanan partiler, gerekirse birleşerek, neden yeni anayasa yapamıyor sorusunun cevabını anayasa hukukçularına bırakalım.

Görünen o ki, tartışmaya açık olmakla birlikte, yeni bir anayasa değil de kapsamlı bir değişiklik hukuken daha doğru gibi görünüyor.

Ancak yöntem ne olursa olsun yeni metin üzerinde çok geniş uzlaşının oluşmasını şart görürüm. Herkesin içine sinmeli. Bu da partiler arasında uzlaşma demektir. Uzlaşma olmaksızın yazılacak metinler, geçmişte olduğu gibi, gelecekte de bitmez tükenmez anayasa tartışmalarına yol açacaktır.

Her durumda referandum yoluyla son söz halkın olmalı.

Duymuşsunuzdur, bir de "sivil anayasa" söylemi var. Sivil anayasadan benim anladığım en geniş katılımla tartışılarak yapılan ve çok geniş oranda kabul gören anayasadır.

1982 Anayasası yüzde 91 oranında kabul oyu aldı da sivil mi oldu derseniz, haklısınız.

Neyse teoriden çıkıp gerçek dünyaya dönelim.

Yenisini de yapsak mevcudu da değiştirsek ihtiyaç var mı sorusu akla geliyor.

*Anayasa değişikliği ihtiyacı var mı?

Herkes var olduğunu söylüyor ama neyin neden ve nasıl değişmesi gerektiğini söylemiyor.

Yeni anayasa yapılmasını veya anayasanın büyük ölçüde değişmesini isteyenler somut değişiklik önerileriyle tezlerini tartışmaya açmalıdırlar.

Yürürlükteki anayasanın hangi maddelerini neden ve ne şekilde değiştirmek istiyoruz?

Tartışma somut olmalıdır. Değişiklik yapmış olmak için anayasa değiştirilmez. Anayasa gibi önemli bir konu yuvarlak ifadelerle tartışılamaz. Tartışma mümkün olan en geniş katılımla olmalı, herkes birbirini ikna etmeye çalışmalıdır. Süreç uzun sürebilir. Aceleye getirilmemelidir.

Halkın anayasa değişikliği konusunda bir talebi olup olmadığını, varsa ne yönde olduğunu bilmiyorum. Benim tahminim anayasa değişikliğiyle ilgilenen insanımızın sayısının halkın yüzde beşini geçmediği yönündedir. Kaç kişinin yürürlükteki anayasayı okuduğunu bilebilseydim bu tahminimi daha da aşağılara çekebilirdim.

Toplumlar layık oldukları yönetimlerce ve layık oldukları şekilde yönetilirler. Ben buna demokrasi diyorum. Demokrasi toplumun kendi kendini yönetmesidir. İyi yönetmesi değildir. İyi-kötü göreceli kavramlardır.

Toplumun anayasası ile sosyal dokusu birbiriyle uyumlu olmak zorundadır. Aksi halde huzuru bulamaz. Sosyal doku değiştiğinde, toplum, yeni yapısına uygun anayasasını kolaylıkla yapar.

Halkın benliğinde vücut bulmuş ihtiyaçlardan kaynaklanmayan anayasa değişikliklerinin ise ülke insanının yaşamına anlamlı bir katkı yapacağını sanmıyorum.

Buna rağmen biraz sonra açıklayacağım nedenlerle mevcut anayasada önereceğim değişikliklerin yapılmasının ülke yararına olacağını düşünüyorum.

Ben halkın yüzde beşlik bölümüne dahilim galiba.

*Başkanlık mı, parlamenter sistem mi?

Başkanlık veya parlamenter sistem ülkenin yönetim şeklini gösterir.

Yönetim şekilleri amaç değil araçtırlar. Ülkeyi yönetmenin aracı.

Esas olan anayasada yer alan hükümlerdir. Yönetim sistemi ne olursa olsun, yönetenler anayasanın hükümlerini uygulayacağına göre sistemin çok da önemli olmadığını, iki sistemin de olumlu ve olumsuz yönlerinin olduğunu düşünürüm.

İkisinden birinin ısrarlı savunucusu değilim. Devlet yönetiminde sistemlerden çok insanın önemli olduğuna inanırım. Dünyanın en güzel sistemini demokratik olmayan bir toplumun eline verin ve uygulanmasını isteyin. Görün bakın ne hale geliyor üç gün içinde o güzelim sistem.

Anayasalar kapsadıkları diğer konuların yanında ülkelerin yönetim şeklini de gösterirler elbette. Başkanlık sistemi yanlıları bu olguyu anayasa değişikliği ihtiyacını vurgulamak için gerekçe olarak kullanıyorlar. Bu anlaşılabilir bir yaklaşımsa da ikna edici sağlam bir argüman olmaktan uzaktır.

Yönetim şekli değişikliği için anayasa değiştirmek ayrı bir konu, anayasada toplumun yaşamını ilgilendiren değişiklikler yapmak ayrı bir konudur. İkisi birbirine karıştırılmamalıdır.

Nasıl bir anayasayla ve hangi sistemle yönetilmek istediğimize bu iki konuyu birbirinden ayrı tartışarak karar vermeliyiz. Sonuçta yönetim sistemi değişikliğini de kapsayan veya kapsamayan bir anayasa değişikliği yapılabilir. Tartışmalar eş zamanlı olabilir ancak ayrı kulvarlarda olmalıdır. Yoksa kafa karışıklıkları kaçınılmazdır. Karışmış kafalardan ise sağlıklı değerlendirmeler çıkmaz.

Sistem değişikliği isteyenler mevcut parlamenter sistemin ülkenin gelişmesine engel olduğunu düşündükleri yönlerini ve önerilen başkanlık sisteminin bu aksaklıklara nasıl çözüm getireceğini açıklamalıdırlar.

Bu tartışma da somut olmalıdır.

Yönetim sistemi değişikliğini burada bırakalım. Bu konu anayasa değişikliğinden ayrı tartışılmalıdır. Biz anayasaya devam edelim.

*Anayasa nedir?

Klasik tanımlar üzerinden gitmeyelim. Basitleştirelim konuyu.

Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir. Benim, senin, onun, bizim, sizin ve onların. Yani hepimizin. Toplum olarak birlikte bir düzen içinde yaşamak zorunda olduğumuz için bir teşkilat kurarız ve kişisel haklarımızın bir kısmını bizim adımıza kullanması için ona devrederiz.

Bu teşkilata devlet denir.

Devlet, bizim, bize hizmet etmesi için kurduğumuz teşkilatın adıdır.

Ortak yaşam alanlarımızdaki toplu yaşam kurallarını bizim adımıza gözetir. Bu kuralları da vatandaş olarak ortak irademizle biz belirleriz. Devlet kural koyucu değil, bizim belirlediğimiz kuralların bizim adımıza koruyucusu ve kollayıcısıdır.

Devletin fonksiyonu toplumsal ortak yaşam alanıyla kesin kes sınırlıdır. Kişinin özel yaşam alanını asla kapsamaz. Kapsamak değil yanına bile yaklaşamaz.

Biz, bizim olan egemenlik yetkisini kullanma hak ve görevini devlete verirken onu ne şekilde kullanacağını da devlete söyleriz.

Neyle söyleriz. Anayasayla söyleriz. 

Anayasa bizim devlete verdiğimiz yetkinin ve kullanılma şeklinin en üst ve bağlayıcı genel ifadesidir.

Devlet organları kaynağını anayasadan almayan hiç bir yetkiyi kullanamaz.

Demek ki ben, vatandaş olarak, bana ait olan bazı hakları benim gösterdiğim doğrultuda kullanması için devlete devrediyorum ve nasıl kullanacağını da anayasayla söylüyorum. O halde şimdi vatandaş olarak ne istediğimi söylemenin tam zamanı.

Bir an önce söylemeyelim ki anayasa çalışmalarında dikkate alınsın derdim eğer görüşlerine değer verilen birisi olsaydım. Kimsenin bana bir şey soracağı yok tabii ki.

Ama olsun. Konu referandumla benim önüme gelirse birazdan sizinle paylaşacağım düzenlemelerin içinde olup olmadığına bakarım. Ona göre evet veya hayır derim.

Şimdiden hazır olmakta fayda var.

İsterseniz siz de kendiniz için bir liste yapabilirsiniz.

Benim önerilerim:

Madde 1.

Bu anayasada belirtilen esaslar ve bu esaslara uygun olarak yapılacak kanunlar sadece toplumun ortak yaşam alanını kapsar. Ferdin özel yaşam alanını kapsamaz.

Özel yaşam dokunulmazdır.

Gerekçe:

Ben vatandaş olarak bazı egemenlik haklarımı devlete devredeceksem, mümkün olduğu kadar azını devretmek isterim. Devredeceklerimin toplum olarak bir arada yaşama ihtiyacından kaynaklanan zorunlu konularla sınırlı olmasını isterim.

Demokratik bir toplumda yaşam şekli, ortak yaşam alanı dar, ferdi yaşam alanı geniş olacak şekilde dizayn edilmelidir. Aksi halde kişisel gelişimin ve sonuçta toplumsal gelişimin önüne set çekilmiş olur.

Anayasanın toplu yaşam alanının dışındaki konuları kapsaması benim kişisel yaşam alanıma müdahale demektir. Tek tip insan yaratmayı hedefler. İnsanın doğasına aykırıdır.

Demokrasilerde siyaset "yaşam tarzı" mücadelesi olarak yürütülemez. Devlet, ele geçirdiğimizde, kendi yaşam tarzımızı başkalarına dikte ettirmenin ve benimsetmeye çalışmanın aracı değildir. Devlet gücünü bu yönde kullanmak toplumu zıtlaşmalara ve çatışmalara sürükler. Özel yaşam bu nedenle kişisel ve dokunulmazdır. Devlet ise hepimizindir.

Siyaset, halktan toplanan vergilerin kullanılma öncelikleri konusunda halka öneriler sunmak ve onay almaktır. İktidar olunca da yetki alınan doğrultuda kullanılmalıdır.

Madde 2.

Düşünce ve düşünceyi ifade özgürlüğü hiç bir gerekçeyle sınırlandırılamaz.

Nefret ve şiddet yaratan söylemler düşünce özgürlüğü kapsamında değildir.

Bu tür söylemler neyi ve kimi hedef alırsa alsın suçtur.

Gerekçe:

Basın kamu otoritesinin eylemlerinin kanunlara uygunluğunu denetlemede sınırsız özgürlüğe sahip olmalıdır.

Demokrasilerde düşünce ve düşünüleni ifade etme alanında hiç bir kısıtlama olamaz. Yasaklanması  gereken tek şey nefret söylemidir çünkü nefret şiddetin anasıdır. Şiddet vebadır.

Toplumsal gelişme özgür düşünce ortamında filizlenir.

Herkes kendi düşüncesini hiç bir kayda bağlı olmadan söyleyebilmeli ve yayabilmelidir. Kendi tezini anlatmak yerine başkasının tezini kötülemeye, aşağılamaya çalışmak demokratik değildir. Kendi düşüncesinin doğruluğundan şüphe etmenin sonucudur. Kendine güvensizliktir.

Düşünceleri değil de kişilikleri hedef almak ise ilkelliktir.

Madde 3.

Devlet yönetiminde vatandaşa güven esastır.

Gerekçe:

Devletin varlık nedeni bize hizmet olduğuna göre bize güven esası üzerine dizayn edilmelidir.  Vatandaşını "potansiyel suçlu" olarak gören devlet anlayışı sömürge devletlerinin anlayışıdır.

Vatandaşların ortak iradesiyle oluşan kurallara uymayanları kural içine çekmek devletin görevidir.

Madde 4.

Ülkede yaşayan hiç bir fert, makamı ve görevi ne olursa olsun, adli suçlarından dolayı ayrıcalığa veya dokunulmazlığa sahip değildir.

Kamu yetkisi kullanan kamu görevlileri, görevleriyle ilgili olarak kullandıkları yetkiye mümasil idari sorumluluk taşırlar. Kendilerine dokunulmazlık verilemez.

Siyasi sorumluluk taşıyan makamlarda görev yapanların idari yargılanmaları TBMM'nin oluruna bağlıdır.

Gerekçe:

Kamu görevlileri, adı üstünde, bizim adımıza görev yapan kişilerdir. Görevlerini yürürlükteki mevzuata uygun olarak yürütmek zorundadırlar.

Maaşlarını vergilerimizle biz öderiz. Bize karşı görevlerini düzgün yapma sorumlulukları vardır.

Dokunulmaz olmalarının mantığı ve gerekçesi yoktur. Dokunulmaz olan vatandaş olarak biz olmalıyız.

Demokrasilerde yetki ve sorumluluk at başı gider. Yetki sahibi olup sorumluluk taşımamak demokrasinin özüne aykırıdır.

Kamu görevlilerinin bilerek veya bilmeyerek yaptıkları yanlışların hesabını vermeleri gerekir. Dokunulmaz olmaları onları dikkatsiz ve özensiz çalışmaya ve hatta sahip oldukları kamu yetkisinin sınırlarını aşmaya ve kötüye kullanmaya teşvik edebilir.

Siyasi sorumluluk taşıyanların görevleriyle ilgili olarak yargılanmaları Meclisin oluruyla olmalıdır.

Adli suçlar kişisel yanlışlardır ve kim yaparsa yapsın kanunlarda belirtilen cezalarla cezalandırılmalıdır. Kimseye bu alanda bir ayrıcalık veya imtiyaz tanımak uygun değildir. Demokrasiyle bağdaşmaz.

Madde 5.

Devletin her türlü faaliyeti vatandaş denetimine tabidir.

Bu denetim; TBMM, yargı ve bağımsız kurum ve kuruluşlarca yürütülür.

Devlet organları kendi faaliyetlerini kendileri denetleyemez.

Gerekçe:

Devleti biz, bize hizmet etmesi için kurduğumuza göre, denetlemek de bizim hakkımız ve görevimizdir.

Devlet kendi kendini denetlerse hatır, gönül ve göz yummalar oluşur.

Madde 6.

Sahip olduğu kamu yetkisini kendi kişisel görüşleri (siyasi, dini, etnik vb.) doğrultusunda yanlı kullanmak suçtur.

Gerekçe:

Kamu görevlisi görevin yürütürken herkese eşit mesafede ve adil olmak zorundadır. Nedeni ne olursa olsun adam kayırmak yetkinin kötüye kullanılmasıdır.

Madde 7.

Devlet her hangi bir ekonomik fonksiyon icra edemez. Düzenleyicidir. Eşit şartlarda serbest rekabet ortamını ihdas eder ve idamesini sağlar.

Halihazırda devletin sahipliğinde olan ekonomik kurumların özelleştirilmesinde yeni tekeller yaratılamaz.

Gerekçe:

Ferdi girişimcilik esastır. Devletin yürütmeye çalıştığı ekonomik faaliyetler eşit şartlarda serbest rekabet kuralına aykırıdır. Mutlaka zarar eder. Ekonomideki zarar hepimizin zararınadır. Kayıptır.

Devlet tekelinden çıkan ekonomik kurumların şahıs tekeline geçmesi rekabetçiliği, dolayısıyla ekonomik gelişmeyi önler.

Madde 8.

Türkiye Cumhuriyeti Devleti sosyal devlettir. Devletin sosyal uygulamaları ülke ekonomisinin gücüyle uyumlu olarak düzenlenir.

Sosyal devlet uygulamaları toplumun huzurunu ve ekonominin üretkenliğinin devamı dikkate alınarak planlanır.

Bu alanda yapılacak düzenlemelerde işçi-işveren mutabakatı esastır.

Gerekçe:

Ekonominin gücünden az kaynak kullanan sosyal düzenlemeler toplumda huzursuzluk yaratır. Sosyal düzenlemelere ekonominin gücünü aşan boyutta kaynak ayrılırsa çarklar yavaşlar. Sonuçta herkes zarar görür.

Madde 9.

Eğitimde milli ve manevi değerlerle birlikte insanlığın evrensel değerleri esas alınır.

Eğitimde fırsat eşitliğini sağlamak devletin temel görevlerindendir.

Bütçe planlamalarında eğitimin ihtiyaçları birinci önceliklidir.

Gerekçe:

Milli ve manevi değerlerimizin özünü kaybetmeksizin insanlığın evrensel değerlerini özümsemiş vatandaşlar yetiştirmek gerekir. Anılan değerler birbiriyle çelişmez, birbirini destekler.

Beyin gücü yeten hiç bir öğrenci maddi yetersizlikler nedeniyle bu gücünün altında eğitim görmek zorunda kalmamalıdır. Diğer bir deyişle, eğitim, kişilere, maddi olanaklarına göre değil beyin güçlerine göre yol verecek şekilde dizayn edilmelidir.

Buna örnek olarak özel okullarla devlet okulları arasındaki kalite farkı gösterilebilir. Bu ve buna benzer farklılıklar eşitliğe aykırıdır. Eğitildikleri takdirde topluma yararlı olacak öğrencileri yoksul oldukları için baştan yarış dışına çıkarmak toplumun gücünü azaltır.

Devlet bütçesi eğitimin tüm ihtiyaçlarını karşılayacak şekilde planlanmalıdır. Eğitime yapılan yatırım toplumun geleceğinin sigortasıdır.

Madde 10.

Türkiye Cumhuriyeti Devleti hukuk devletidir.

Evrensel hukuk kurallarına uymayan hukuki düzenlemeler yapılamaz.

Yargı bağımsızdır.

Yargılamalar, kararın adaletine halel getirmemek kaydıyla, mümkün olan en kısa sürede sonuçlandırılır.

Gerekçe:

"Adalet mülkün temelidir"

Madde 11.

Türkiye Cumhuriyeti Devleti laiktir.

Devlet düzeni herhangi bir dinin ve/veya mezhebin esaslarına göre şekillendirilemez.

Gerekçe:

Din ve inanç kişiseldir. Aynı dine ve mezhebe inansalar bile kişilerin inançları asla birebir aynı olamaz. Hiç kimse başkasının inancına göre yönetilmek istemez.

Bu nedenle demokrasilerde devlet yönetiminde inançları esas alan düzenlemeler olamaz.

Laiklik herkese kendi inancına göre yaşama özgürlüğü verir. Demokrasinin temeli ve teminatıdır.

Madde 12.

Bu anayasada belirtilen esaslar kanunlarla değiştirilemez.

Kanunlar anayasanın ruhuna uygun olmak zorundadır.

Gerekçe:

Geçmişteki anayasalarımıza baktığımızda; anayasayla bir özgürlük açıklandıktan sonra, "bu özgürlüğün nasıl kısıtlanacağı kanunla belirlenir" şeklinde düzenlemelerin yer aldığını görürüz.

Anayasada yer alan her hangi bir özgürlük kanunla kısıtlanamaz. O zaman anayasanın en üst ve bağlayıcı otorite olma niteliği ortadan kalkar.

Madde 13.

Devlet doğayı korur.

Her türlü ekonomik faaliyet doğanın doğal oluşumunu zedelemeyecek şekilde yürütülür.

Gerekçe:

Doğa insanlığın ortak mirasıdır. Olduğu şekliyle nesilden nesle devredilmelidir.

Çıkar güdüsüyle doğaya yapılacak saldırıları önleyecek düzenlemeleri yapmak devletin görevidir.

Madde 14.

Süresi ve kapsamı çağın ihtiyaçlarına göre değişebilen ilk öğretim zorunludur.

Demokratik bireyler yetiştirmek ve okuma alışkanlığının kazandırılması ilk öğretimin değişmeyen temel hedeflerindendir.

İlk öğretim ücretsizdir. Her türlü kaynak ihtiyacı devlet tarafından karşılanır.

İlk öğretim öğrencinin yaşadığı mahallede, köyde yapılır. Öğrenci eğitim için kendi ortamından alınıp başka ortama taşınamaz.

İlk öğretim öğrencilerinin evlerine yürüyüş mesafesindeki okullarda ve tam gün esasına göre eğitim görmeleri hedeftir.

Gerekçe:

Temel demokratik vatandaşlık eğitimini ve çağa uygun asgari bilgileri vermeyi hedefleyen ilk öğretim devletin görevidir.

Okuma alışkanlığı toplumu ileri götürecek temel konulardandır.

Temel eğitim hizmeti öğrencinin ayağına götürülmelidir.

İlkokul çocuğu kendi ortamında eğitilmelidir. Yoksa aidiyet ve güven duygusu zedelenir.

İlkokul tam gün olmalıdır. Küçüklerin dikkatleri çabuk dağılır. Ders araları uzun olmalıdır.

Nihai hedef çocuğun evden okula, okuldan eve yürüyerek gidip gelmesi olmalıdır.

Her mahallin kendi okulu olursa, okul-aile ilişkileri gelişir, aileler okula sahip çıkar. Öğretmenler ailelerle kolayca görüşür, konuşur.

Madde 15.

Gerekçesi ne olursa olsun cinsiyet ayrımcılığı suçtur.

Ortak yaşam alanında cinsiyete dayalı ayrıştırıcı düzenlemeler yapılamaz.

Gerekçe:

Toplum kadınlar ve erkeklerden oluşur. Ortak yaşam alanında cinsler eşit haklara sahiptir.

Ortak yaşam alanında cinsler birlikte olmak zorundadır. Sağlıklı toplumsal doku cinslerin birbirini öncelikle insan olarak görecek şekilde yetiştirilmeleri halinde mümkündür.

Madde 16.

Devlet bütçesi şeffaftır.

Devlet isteyen vatandaşların devlet harcamalarını internet ortamından eş zamanlı izlemelerini sağlayacak sistemi kurar.

Gerekçe.

Kaynak bizim olduğuna göre denetleme hakkı ve görevi de bizimdir.

Madde 17.

Türkiye Cumhuriyeti Devleti barışçıdır.

Milli menfaatleri tehdit edilmediği sürece milli güç unsurlarını kullanmaz.

Milli güç unsurlarından olan askeri gücün kullanılması son çaredir.

Ülkeye yönelebilecek tehditleri caydıracak asgari boyutta bir askeri gücün mevcudiyeti esastır.

Askeri güç unsurlarının ülke dışında kullanılması, uluslararası hukukun meşru saydığı hallerde, TBMM'nin oluruna bağlıdır.

Gerekçe:

Uluslararası ilişkilerde barışçı yöntemler esastır.

Askeri güç son çaredir. Askeri gücün caydırıcılığı esastır.

Askeri gücün belirlenmesinde emniyet-refah dengesi dikkate alınmalıdır.

Madde 18.

Türkiye Cumhuriyeti Devletinin siyasi sistemi "çoğunlukçu" değil "çoğulcu" dur.

Sistem zıtlaşma değil uzlaşma üzerine kurulur.

Siyasi sistem, oy olarak azınlıkta olan görüş ve düşüncelerin de, güçleriyle orantılı olarak, sistemde temsil edilmelerini sağlayacak şekilde düzenlenir.

Yüksek yargı organlarına ve bağımsız kurumlara TBMM'nin seçeceği üyeler nitelikli çoğunlukla seçilir. Siyasi partiler bu seçimler için aday gösteremez

Sonuç:

Ben anayasanın genel nitelikte ve yönlendirici olmasında fayda görürüm. Her alanı kapsamaya çalışmak toplumu bağlayabilir.

Benim tercihim kısa anayasadan yanadır. Aksi de savunulabilir tabii ki.

Her neyse, yazdığım maddeler, vatandaş olarak bana sorulursa, yeni anayasadan temel beklentilerimdir.

 
Toplam blog
: 82
: 1739
Kayıt tarihi
: 04.05.13
 
 

Emekli pilotum. 1950 yılında Polatlı Çekirdeksiz köyünde doğdum. İlkokulu köyde ve Polatlı'da, li..