Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

03 Ağustos '08

 
Kategori
Siyaset
 

Anayasa Mahkemesi Kararı Hangi Yasaya da Karşı?

Anayasa Mahkemesi Kararı Hangi Yasaya da Karşı?
 

Anayasa Mahkemesi'nin verdiği bir karar yasalara aykırı olabilir mi? Eğer olursa ne yapılması gerek?


Anayasa Mahkemesi’nin Ak Parti davasına ilişkin verdiği kararda her geçen gün yeni tuhaflıklar ortaya çıkıyor.

Kararın verildiği günün akşamı yazdığım, “4 mü büyüktür 6 mı?” başlıklı yazıda, ilk tuhaflığın altını çizmiştim. Biçimsel anlamda bile olsa 11 üyeli bir kurulda 4’ü karar yeter sayısı olarak kabul etmenin akla, mantığa, hatta matematiğe aykırılığına dikkat çekmek istemiştim. Benim gibi, hukuka ilişkin bilgisi, hukuk felsefesiyle sınırlı sayılabilecek bir insan için bile aykırılık ayan beyan ortadaydı. Bir yanlışlık vardı bu işte.

Nitekim, Yargıtay Onursal Başkanı Sami Selçuk, 1 Ağustos tarihli “Oylama geçersizdir; karar çıkmamıştır” başlıklı yazısında, mahkemenin karar aşamasında uyması gereken yöntem ve ilkeleri de sıralayarak aynı konuyu hukukçular açısından da tartışmaya açtı. Mahkemenin karar sürecinde yerine getirmesi gereken ilkelerden yalnızca bir tanesine uyulduğunu belirterek, “öbür kurallar çiğnenmiştir” dedi. Hem bunları hem de kararın 4 oyla alınmasını dikkate alan Selçuk, Bu durum karşısında hem mahkemenin yasal biçimde oluşması, <ı>hem de toplama kuralı çiğnendiği için oylama butlan (hiçlik) ile sakatlanmış karar çıkmamıştır. hükmünü verdi. Ve ben de bunu da dikkate alarak ilk yazımla bağlantılı bir biçimde, “Ak Parti’ye Neden Ceza Verilemedi?” başlıklı yazımı kaleme aldım.

Ancak tuhaflıklar yalnızca bunlardan ibaret değilmiş. Hal böyleyken, muhtemeldir ki Anayasa Mahkemesi’nin gerekçeli kararında, daha başka tuhaflıklarla da karşılaşacağız. İşte son tuhaflık :

Mustafa Mutlu, 3 Ağustos tarihli Vatan gazetesindeki köşesinde “Artık ‘laiklik karşıtı parti’ kurulabilir!” başlıklı yazısında, Anayasa Mahkemesi kararının yasaya da aykırı olduğunu yazdı. Bu yasa Siyasi Partiler Kanunu. Yani Anayasa Mahkemesi Ak Parti davasında verdiği, ya da Sami Selçuk’un deyişiyle “butlan” olan, “çıkmayan” kararıyla yalnızca matematiğin ve mantığın, hukukun kurallarını alt üst etmemiş, aynı zamanda Siyasi Partiler Kanunu’nu da ihlâl etmiştir.

Mustafa Mutlu, sözü geçen yazısında, Anayasa Mahkemesi’nin Ak Parti davasındaki kararıyla, Siyasi Partiler Kanunu’nun 4, 78, 84, 86 ve 87. maddelerini ihlâl ettiğini belirttikten sonra şöyle diyor : “Anayasa Mahkemesi, “laiklik karşıtı eylemlerin odağı olmak”tan suçlu bulduğu ve cezalandırdığı AKP’yi kapatmayarak Siyasi Partiler Kanunu’nun yukarıda özetleyerek sıraladığım 5 maddesini boşlukta bıraktı...
Bundan sonra yeni kurulacak bir parti, “Hazine yardımından vazgeçebileceğini, bunun karşılığında laiklik karşıtı eylemlerin odağı olabileceğini” parti tüzüğüne koyduğunda bu partinin kurulması büyük bir ihtimalle engellenemeyecek!
Çünkü o partinin yöneticileri, Anayasa Mahkemesi’nin son kararını örnek olarak gösterip, “Bu ülkede artık laiklik karşıtı partiler de kurulabilir, hatta iktidar bile olabilir” diyerek Siyasi Partiler Kanunu’nun yukarıda saydığım maddelerinin iptali için
dava açabilecek...”

Mutlu’nun belirttiği olasılıkların kapısının açılıp açılmaması şimdilik bir yana. Ancak bu olasılıklardan önce sorulması gereken ve ilgililerin yanıtlaması gereken sorular var :

1) Anayasa Mahkemesi başkanı ve üyeleri, onca deneyimlerine rağmen, matematiksel, mantıksal ve hukuksal kuralları alt üst eden bir hesaplamayla neden ve niçin bir karar bildiriminde bulundular?

2) Anayasa Mahkemesi’nin karar sürecine ilişkin, Yargıtay Onursal Başkanı Selçuk’un belirttiği ve uyulması geren yapısal, işlevsel, oylamada yöntem kuralları (biri hariç) ve çoğunluk kuralı, neden, niçin, nasıl ihlal edildi; çiğnendi ya da görmezlikten gelindi? 11 üye de aynı anda bu kuralları unuttular mı?

3) Anayasa Mahkemesi’nin 11 üyesi de alındığı söylenen ve kamuoyuna açıklanan mahkeme kararının, Siyasi Partiler Kanunu’na uygun olup olmadığını neden ve niçin düşünmediler? Eğer düşündüler ise, bu kararı neden ve niçin aldılar?

4) Bu tuhaflıklar ve yasaya aykırılıklar zincirinin ortaya çıkmasında, şimdilik bilemediğimiz, bazı saikler ve kaygılar mı rol oynadı? Eğer hiçbir saik ve kaygıyla hareket edilmediyse, daha gerekçeli karar bile ortaya çıkmadan arz-ı endam eyleyen bu tuhaflık ve yasaya aykırılığın nedenleri nelerdir?

Soruları daha da çoğaltmak mümkün elbette. Muhtemeldir ki, önümüzdeki günlerde bu sorulara yenileri de eklenecektir. Ancak unutulmaması gereken öncelikli husus şudur : Burada söz konusu edilen, Ak Parti’nin kapatılıp kapatılmaması değildir. Çünkü “Ak Parti’nin Kapatılmaması Kararı da Siyasidir” başlıklı yazımda belirttiğim gibi, verilecek her karar aynı zamanda hem siyasal hem de hukuki olacaktı. Dolayısıyla, sorun bu değildir. Sorun gerçekliğin hakikâtine uygun ya da değil, verilen bir kararın her daim biçimsel de olsa hukuka uygun olmasıdır.

Hukuki formelliği bile tartışılan bir karar, yalnızca kendini değil, o karara imza atanları da tartışılır kılmaz mı? İşte o zaman, birilerinin gözlerindeki, hal ve hareketlerindeki, mimik ve sözlerindeki gizlenemeyen sevinç dalgasının nedeni sorulmaz mı? Birileri, dudaklarda tebessümden çok, güller, gülücükler açılmasının nedenine ilişkin, “bu bir ‘oldu da bitti maşallah” telaşı mı? yoksa ‘yangından mal kaçırma’ hezeyanı mı?” diye düşünüp sormazlar mı?

Son söz : Kararlar tartışılır. Bunda sorun yoktur. Ancak yalnızca kendisini değil, hem alanlarını hem de alınma yöntem ve kurallarını tartışılır kılan kararlar, gerçekliğin hakikâtine uygunluk bir yana, hukuka uygunluk karinesinden yoksundur. Ki “acaba hangi saiklerle böylesine bir karar verilebildi” dedirten, işte bu tür kararlardır.

Kuşku hastalığınız değil, gerçekliğin haikâtini aramada yönteminiz olsun!



· Felsefe Öğretmeni; http://atalaygirgin.blogspot.com/

 
Toplam blog
: 55
: 1448
Kayıt tarihi
: 26.04.08
 
 

Felsefe öğretmeniyim. İzmir'de görev yapıyorum. Edebiyat, felsefe, eğitim ve politikaya ilişkin yazı..