Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

26 Mart '10

 
Kategori
Siyaset
 

Anayasa tartışmaları

Anayasa değişikliği tartışmaları kapsadığı içerikten kat kat fazla bir öneme bürünmüş durumda. Sabah gazetesi yazarı Hasan Bülent Kahraman 26 Mart 2010 tarihli yazısında “Şimdi bu sistem değiştirilirken üretilen, geliştirilen tepkinin özünde "bu" rejimin korunması içgüdüsü yatıyor. Rejimi koruma çabası bürokrasinin siyaset karşısındaki hükümranlığını kaybetmemesi girişimidir. Başka bir şey değildir.diyor.

Dışarıdan ve kabaca bakıldığında, bu önerme doğru gibi görülebilir. Üstelik bu bakış açısının tarihsel bir arka planı da var. Şöyle ki; İki yüz yıldır süren modernleşme tarihine baktığımızda, her dönem kılık değiştirerekte olsa, iki büyük gücün çatıştığını görürüz. Bu iki büyük gücü, İttihat ve Terakki Fırkası ile Hürriyet ve İtilaf Fırkasının öncülleri ve ardılları olarak tanımlayabiliriz. Yazarın, Bürokrasi olarak tanımladığı, asker-sivil bürokrasi, yüksek yargı ve CHP üçlüsünden oluşmaktadır. Bu tanımlamaya harhangi bir itirazım yok. Ancak eksiklik bu üçlü yapının ekonomik arkaplanından hiç bahsetmemesi. (Gerçi liberaller ekonominin siyasetten bağımsız olduğunu kanıtlamaya çalışmakla uğraşmaktalar.) Yazara göre, bu üçlü yapının karşısında olan, her kurum ve her yapılanma siyaseti temsil ediyor. Geleneksel sağ, cemaatçi yapılanma, Anadolu sermayesi, liberaller vb. Ayrıca “siyaset” e dahil olmanın bir koşulu da, her ne pahasına olursa olsun, bu üçlü yapının ve “askeri vesayet”in karşısında olmak. İşte siyaset yapmak bu kadar kolay bu ülkede. Sanırsınız ki, özgür bireylerden oluşan bir ülkede yaşıyoruz. Anayasamız ve yasalarımız örgütlenme özgürlüğünü tam olarak güvence altına almış, bütün fikirler özgürce örgütlenmiş, devlet, siyasi görüşlere ve partilere eşit mesafede yaklaşıyor, isteyen her politik fikir özgürce örgütlenip seçimlere katılabiliyor, kamu çalışanlarının siyaset yapma hakkı var, siyasi partiler yasası demokratik bir içerikte hazırlanmış, her bireyin, bir siyasi partiye üye olunca, delege olmaktan tutunda genel başkan olmak gibi bir hakkı var, milletvekili, belediye başkanı vb. seçilmek için başvuran kişiler önseçimle belirleniyor, genel başkanın sultasında olmayan bir parti yapısı var, parti içi demokrasi tam anlamıyla işliyor, seçim barajları kaldırılmış, partilerin ittifak yapması sağlanmış, siyasi partilerin mali yapısı olabildiğince şeffaf ve denetlenebilir, şikayet edilen “askeri vesayet” ülkenin soluk almasını sağlayacak “sol” ulu yerle bir etmemiş ve bugünkü cemaatçi yapılanmayı oluşturacak yollar açmamış. Yazarın “siyaset” diye tanımladığı bugünkü iktidar partisi ve onun arkaplanı, şikayet edilen “askeri vesayet” tarafından adım adım oluşturulmuş. Bu yapının ne kadar “siyaset”, ne kadar sivil ve ne kadar demokrat olduğu da ayan beyan ortada. Demokratikleşme diye yutturulmaya çalışılan anayasa değişikliği paketine de baktığımızda, tartışmaya bile açılmayacak kadar kısır ve iktidar partisinin kendi ihtiyaçları üzerinden oluşturulmuş.

Değişiklik paketini tartışmayacağım. Sadece büyük propagandalarla kamuoyunu uzun süredir oyalayan paketlerle ilgili olan konularla ilgili hiçbir değişiklik olmadığını belirteceğim. Kürt açılımı, Alevi açılımı, Kamu çalışanlarını ilgilendiren yasalar, işçi sendikalarının kısıtlamalarının kaldırılması, seçim yasası ile ilgili değişiklikler vb. pakette yok. Ilımlı İslam projesinin pekiştirilmesine dayanak sağlayacak ve demokratikleşme adına en ufak bir gelişmenin olmadığı bu değişiklik paketinin, emekçilerin mücadelesine katacağı herhangi bir olumluluğu barındırmadığını düşünerek, değişiklik referanduma sunulduğunda “hayır” oyu vereceğimi beyan ediyorum.

26 Mart 2010 Abdullah DAMAR
 
Toplam blog
: 223
: 700
Kayıt tarihi
: 04.01.08
 
 

Gaziantep' te öğretmen olarak görev yapmaktayım. Son olarak Eğitim Yönetimi, Teftişi, Planlaması ..